İki hafta önceki yazımı hatırlatayım size önce, özetle ‘nesneler ile olan ilişkimizi değiştirmediğimizde, hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimize’ dair bir yazıydı. Sonra aşağıda bana keyifli gelen çizimde de, bir ‘kooperatif kronolojisi’ var, bir göz gezdirin diye eklediğimiz. Şimdi geri çekilip, iki adım şöyle, -aman fazla uzağa gitmeyin, oralarda yüzyıl öncesi bir şairin, ne kadar komünist olup olmadığına dair tartışmalar var, takılırsınız- bir bakalım ve ‘biz niye hiçbir şey yapmıyoruz abi ya’, diyelim diye.
Kronolojinin 18. ve 19. yüzyılı göstermesi de bir tuzak, sevgili okur. Birden kafanızda, ‘O zamanlar olur tabii ki’ diye bir düşüncenin doğması ve kendinizi yürüyen merdivenlerin, hayatımızın, kendi kendine, baş aşağı dönüp durması refahına terk etmeniz için yapılmış bir tuzak.
Çünkü o tuzağa savuracak, sayılarım var elimde, taze, 2023. Mesela İspanya’da, bugün, kooperatiflerin ekonomideki payları, 1.6 milyar dolar. Bizdeki TARİŞ gibi, şimdi çoğu tasfiye edilmiş, bir nevi kamu kuruluşu da değiller, bağımsız kooperatif bunlar. Bu kooperatiflerden sadece Mondragon Kooperatifi’nin, yıllık toplam cirosu 13 milyar dolar, 80.000’den fazla çalışanı var ve bu 80.000 çalışanından 65.000’i kooperatif ortağı!
İspanya’da, artık bir yasayla da çerçevesi çizilmiş ‘Sosyal Ekonomi’den, yani kapitalist şirketlerden farklı olarak ‘Maksimum kar’a değil, dayanışma, eşitlik, katılım ve sürdürülebilirlik gibi değerlere dayanan’ bir ekonomide çalışan sayısı, yaklaşık 2.5 milyon kişi!
‘Orası İspanya, onlarda demokrasi var, bizim gibi mi’ dersiniz belki diye de bir not düşmeliyim buraya, Mondragon Kooperatifi, diktatör Franco rejimi sırasında kuruldu!
Eğer bazılarımız, mesela Mondragon’u da beğenmezsiniz, çünkü her şeyi hareketsizliğe, hiçbir şey yapmamaya teorize edilebilme refleksi, çok gelişmiştir bizde, o zaman size bir de Marinaleda- ‘El Humoso’ Kooperatifi verebilirim, onun yanında, ‘Buy one, get on free-Bir alana bir bedava’.
Yaklaşık 20 yıl kadar önce, Adana’da bir panelde, Çetin Uygur ile beraber konuşmacıydık. Çetin Abi, Yeni Çeltek maden direnişini, işçilerin madeni ele geçirip, nasıl harika yönettiğini, ben de dünyadan işgal fabrikalarını, Galler’deki işgal madenini filan anlatıyordum. Dinleyenlerden bir arkadaş kalkıp, ‘Sizin amacınız ne’ diye sordu bize, devrimden vaz mı geçmiştik?! Sanki işçiler iktidarı ele geçirmek üzereydi, barikatlar vardı Ankara sokaklarında ve biz önlerine geçip, ‘Durun durun fabrika-maden işgal edin’ diyoruz gibi hissetmiştik…
Yukarıda yazdığım, İspanya sayıları da sizi cezbetsin diye sevgili okur. Tabii ki bütün sayılar gerçek ama beni ilgilendiren tarafı bu değil aslında. Çünkü ben, nesneler ile başka türlü bir ilişki biçimi geliştirebilirsek, bu dünyayı değiştirmeye başladığımızı anlatmaya çalışıyorum. Ne kadar başarılı olup, olmayacağımız değil bugün için benim meselem. Varoluşçu bir şey bir yandan, kendime ilişkin…
Sadece kooperatif de değil, dayanışmacı, eşitlikçi ve kolektif bir şeyler yaptığımızda, hangi şekilde ve hangi biçimde olursa olsun, ısrarla bunu örgütlediğimizde ancak, ilişkiler değişecek ve dünya…
Arjantin’de bir işgal fabrikasında, genç kadın bir işçiye sormuştum; ‘Patronsuz çalışmak mümkün mü?‘ diye. Bir an duraklayıp, yüzüme baktı. ‘Bana bu soru garip, geliyor. Ben hep işgal fabrikasında çalıştım. Patronla çalışmak mümkün mü’ diye sordu, güldü…