Gazze’de ateşkesin sağlanması için aylardır devam eden girişimler bir kez daha tıkandı. Sürecin yeniden başlaması için uluslararası ve bölgesel çabalar sürüyor. Diğer taraftan 7 Ekim’de HAMAS tarafından altı İsraillinin cesedinin bulunmasının ardından Tel Aviv gösterilere ve grevlere sahne oldu. “Rehineleri eve getir” sloganlarının öne çıktığı gösterilerin hedefi Netanyahu’yu rehineler konusunda HAMAS ile anlaşmaya zorlamak. Biden yönetimi de Netanyahu üzerinde artan iç baskıdan da faydalanarak rehine takasına odaklanan yeni bir yol haritası açıklamaya hazırlanıyor. Birkaç gün içinde açıklanması beklenen yol haritasının İsrail ve HAMAS açısından kasım ayında yapılacak Amerikan başkanlık seçimlerine kadar yapılabilecek son teklif olduğunun altı çiziliyor.
7 Ekim’den bu yana Gazze’de ateşkes sağlanması için en fazla çabayı sarf eden ülkelerden biri de Mısır ancak Mısır-İsrail arasındaki ilişkiler de iyi gitmiyor. İsrail, Gazze ile Mısır arasındaki Selahaddin (Philadelphia) Koridoru’nu aylardır elinde tutuyor. Mısır’ın defalarca İsrail’e ‘çekil’ çağrısı yapmasına rağmen Gazze’yi tamamen kuşatma politikasından vazgeçmeyen İsrail, Mısır-Gazze arasındaki bağlantıları elinde tutmayı hedefliyor.
İsrail, HAMAS’ın Mısır-Gazze sınırını kullanarak Gazze’ye silah geçirdiğini öne sürüyor. Mısır tarafından son açıklamalarda ise Netanyahu’nun Mısır’ı aylardır devam eden gerilime dahil ederek Gazze’ye odaklanması gereken dikkati dağıtmaya ve ateşkes girişimlerini sulandırmaya çalıştığı iddia edildi.
Bütün bu gelişmelerin gölgesinde kalan çok daha önemli bir girişim daha var; İsrail’in Batı Şeria’ya yönelik saldırıları!
İsrail, Batı Şeria’da İran destekli silahlı gruplar olduğunu, bu bölgelere HAMAS ve İslami Cihad gibi örgütler vasıtasıyla tehlikeli silahlar geçirildiğini iddia ediyor. İsrail bu gerekçe ile Batı Şeria’daki Cenin, Tulkarim, Nablus gibi önemli bölgelerine “son 20 yılın en büyük saldırısını” başlattı. İsrailli yerleşimcilerin de desteğiyle bölgeye giren İsrail güvenlik birimleri şimdiye kadar 21 Filistinliyi öldürdü. İsrail “operasyon” olarak nitelendirdiği saldırılarda hayatlarını kaybeden Filistinlileri de “terörist” olarak tanımlıyor.
İsrail her ne kadar Batı Şeria’ya yönelik hava ve kara destekli saldırılarını İran varlığı-HAMAS’ın hücreleri gibi gerekçelerle açıklamaya çalışsa da Filistinliler açısından bu saldırılar yeni değil. Yıllardır Batı Şeria’ya zaman zaman farklı gerekçelerle saldırılar gerçekleştiren İsrail, 7 Ekim sonrası bu saldırıları iyice şiddetlendirdi. Sadece 7 Ekim’den bugüne kadar Batı Şeria’da İsrail güvenlik birimleri ve radikal yerleşimcilerin saldırılarında hayatını kaybeden Filistinli sayısı 650’yi aştı.
Geçtiğimiz aylarda Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas, “İsrail’in Gazze’de durmayacağını ve bir sonraki hedefin Batı Şeria olmasından korktuklarını” söylemişti. Filistinlilerin önemli bir kısmı İsrail’in 7 Ekim’deki HAMAS’ın İsrail yerleşim birimlerine yönelik saldırısını iki devletli çözüm ihtimalinin altını oymak ve demografiyi Filistinliler aleyhine değiştirmek için gerekçe olarak kullandığına inanıyor.
Batı Şeria’ya yönelik saldırılar sürerken bir açıklama da Ürdün’den geldi. Ürdün yetkili makamları İsrail’in Batı Şeria’daki Filistinlileri Ürdün’e kaçmaya zorladığını öne sürdü. Saldırıların devam ettiği Cenin, Tulkarim ve Nablus gibi yerlerde elektrik ve su temininde sıkıntılar olduğu, altyapının bir kısmının harap edildiği ve çok sayıda evin de İsrail güvenlik birimleri tarafından yıkıldığı belirtiliyor. Ürdünlü yetkililer, Batı Şeria’dan kaçmaya zorlanan Filistinlilerin evlerine geri dönemeyebileceklerine dikkat çekerek İsrail’i demografiyi değiştirmeye çalışmakla suçluyor.
HAMAS ve İslami Cihad gibi örgütlerin Batı Şeria’da özellikle 7 Ekim sonrasında popülariteleri artmış olsa örgütlü ve güçlü oldukları söylenemez. İsrail saldırılarının devam ettiği bölgelerde ağırlıklı olarak yerel halktan ve büyük kısmı gençlerden oluşan yeni silahlı yapılar öne çıkmaya başladı. Bu silahlı grupları henüz HAMAS’ın ya da İslami Cihad’ın Batı Şeria uzantıları olarak nitelendirmek doğru değil. Hatta bu gruplar 7 Ekim saldırısına kadar söz konusu örgütlere de muhaliftiler ancak 7 Ekim saldırısı ile başlayan sürecin Batı Şeria’daki silahlı grupları birlikte hareket etmeye zorladığı söylenebilir.
İsrail, Batı Şeria’ya yönelik saldırılarını bu silahlı gruplara karşı mücadele çerçevesinde yaptığını söylüyor.
Filistinli gruplara göre ise “Batı Şeria zaten İsrail’in hedefindeydi ve İsrail 7 Ekim saldırısı olmasa bile hem Gazze’ye hem de Batı Şeria’ya saldırmak için gerekçe bulacaktı.”
Bu görüşteki Filistinliler İsrail’in aşırı sağcı siyasetçilerinden ve Netanyahu hükümetinin maliye bakanı olan Smotrich tarafından açıklanan planı hatırlatıyor. “Kararlı plan” olarak adlandırılan planda Mahmud Abbas’ın liderliğindeki Filistin Yönetimi’nin düşürülmesi, Filistin milliyetçi hareketinin ortadan kaldırılması ve son olarak da Batı Şeria’daki Filistinlilerin göçe zorlanması ya da sınır dışı edilmesi hedefleniyor.
Velhasıl Gazze’de insani durum korkunç boyutlara ulaşmışken kalıcı ateşkes ihtimali hâlâ çok zayıf. Daha Gazze’de ateşkes sağlanamamışken Batı Şeria’ya yönelik saldırılar Filistinliler açısından oldukça karanlık yeni bir sürecin daha başladığının habercisi…