Nedense klasik tutum hala devam ediyor. Bir yanda Türkiyeye yalakalık çekip pay almalar devam ediyor. Türkiye de Türkiyeleştirmeğe her alanda hız veriyor. Enson, muhtarları toplayan yeni elçi veya dolmuş gidip gelme makamcı ziyaretleri bu durumu iyice yerleştiriyor. Muhtarlar “tek umudumuz Türkiye” demekten çekinmiyor. Tam aksi seslerini maduriyhetleştirerek sıraya giriyor. Gelip gitmelerde neyin imzalandığı açıkça bilinmiyor. Ama bolca yalaka ve yalan havada uçuşuyor. Bir büyüye kapılmışçasına kervan ilerliyor. En son muhalefet lideri de katıldı. Yeni enerjiyle atıp tutmaya hız verdi. Ötekilerine göre daha iyi dil kulanım ve birikimini de yağcılıkta döktürüyor.
Bunlar madalyonun bir tarafı. Yi e defalarca yazdığım öteki yüze gelelim. Dünya basınında dahi yer bulan Türkiye gelişmeleri, resmi alanda olmaması ve korkudan “acaba” duygusu da damıtılarak resmen buradaki medyada yer ulmaz. Ne Türkiye ekonomik krizleri nede öteki siyasal gericileşme durumları, K. Kıbrıs medyasında yeri yoktur. Sadece yalaka ve övgüyle sıralanma disiplinli teslimiyet ortamında kalınıyor.
Son gelişmelerde de ayni durum oldu. Gerek Hopada öldürülen ağaç koruyan kinsan veya Diyarbakırdaki Narin katliyamı, K. Kıbrısta yerini alamadı. Sadece adet yerini bulsun diye Narin katliyamındaki cesedin bulunma bilgisi araya çıkıştırıldı. Oysa olanlar, resmen gericileşmenin karanlık durumu ile rant hırsının katliyam drecesindeki cinayetdi.
****
Önce Hopadan başlayalım: Artvinin Hopa ilçesinden. Konu orman alanlarının madene açılması. Daha da somutu, hOpadaki ormanların yabancı sermaye ve işbirlikçilerine verilip ağaç katliyamı kararı. İnsanlar doğayı ve kendi yetiştirip büyütüğü ağaçları korumaya çalıştı. Ormanı koruyanlardan biri olan Reşit Kibarı resmen işverin adamı silahla öldürür. Olaylar tırmanır. Türkiye çağında protestolar gelişir.
Fakat sıra öteki kon uya doğru gelişir. Katliyamı teşvik eden, gözaltı sonrası serbes brakılır. Ama olayı duyurtup direneceğini söyleyen Dursun ise tutuklanır. Yazı yazıldığı zamana dek serbes brakılmadı. Hopa adeta katliyam ve satışla rant hırsının girdabına sokuldu. Genelde Artvin de bu tür tutumlar yaygınlaştı.
Ne tesadüf ki ayni zaman diliminde acı bir de so uç yaşandı. Yıllar önce Hopada katledilen, polis biber gazıyla ölen Metin Lokumcunun da davası sonlandı. Polistler Berat etirildi. Buda Hopalılara başka bir pratik deneyim olarak sunuldu.
Yine de hopadan şu ses yükseldi: Diyarbakırda katledilen Narin haberi de geldi. Hopalılar “Narinin acısı, hepimizin acısıdır”… böylelikle acıların bütünleşip ortaklaşması da bir anlamda ortaklaştı.
***
Diyarbakırdaki Narin olayı günlerce sürdü. Ondokuz gün öce öldürüldü veya kaybedildi haberleri yayıldı. Geniş duyarlılık oluştu. Konulan yayın yasaklarına karşın, olay epey yankılandı. Hele ortaya çıkan bilgiler veya köydeki suskunluk, durumun çok yönlü düşünülmesini de tetikledi. Sonuçta cenaze dere kenarında, çuvalın içinde bulundu. Daha haber gelirgelmez ise sorular artı. Çünkü bilgilere göre ilgili yerde daha önce de arama apılması gibi tuhaf ikilem vardı. Dikkatsizlik veya sonradan konma ikilemi düşünüldü.
Sonuçta Narinin cesedi cenaze ile gömüldü. Yine acı gerçek vardı. AYleden kimse yok gibiydi. Sadece bölgede olmayan büyük kardeş katıldı. Ötekiler tutukluyodu. Ama sorular çok yönlü sürdü. Hele Hüdapar ve AKP vekilin açıklamaları olayı daha da hem sihyasalaştırdı hem de kültürleştirdi. Gericileşme karanlığının kendisine ulaşıldı.
AKP vekili Galip Ensarioğluna göre “bazı durumlar vardır ki bilinse de söhylenemez” denildi. Bu bir anlamda önemli itiraf gibiydi. Hüdapar vekilinin ise olayı batılılara yüklemesi ise resmen bildik gerici obazlığı adeta demogojik görüşünü hatırlatı.
Sorular çok. Hele de köylülerin özellikle ayle çevresinin göz altına alınması birçok olguyu tetikliyor. Buna ek olarak, köylülerin suskunluğu da feodal çağdaki derebeyliği hatırlatıyor. Araştırmalardaki durum veya adalet sürecinde yaşananlar da kuşkuları hep canlı tutmaya devam etiriyor. Ama genç kız Narinin, çocuk yaşta resmen kötü katledilmesi adeta dehşetin ta kendisidir.
Daha da acısı, bu türr olaylar Türkiyede normal hale geldi. Üstelik tüm İslamcılık söylemlerine karşın hem de ilgili kurum veya yaşam tarzlarında yayılması artık tesadüf değildir. Aladağdaki yurt yangını veya Karamadndaki Ensar vahvına bağlı yurttaki kırk üzerinde erkek çocuğa tecavüzler zaten çoktan mesajı veriyordu. Bunların ilginç sonucu ise yargıdaki ya kapatma veya geçiştirme tutumları da eklenince, güvensizliğin artığı da kesin.
Onun için Narin olayında soruşturma şeklinden Köylülerin tutuna dek her alanda kuşkular ile eksiklikler havada uçuşuyor. Ama şu gerçek de kesin: bu tür artık normalleşme sürecinde olup karanlık gericiliğin yaşam tarzına gelen tutumlar, sol ve demokratik çevrelerce tepkiyle karşılandı. Sokakta gösterildi. Gerici kesimler ise ya duygusal veya bazen batıya havale edilerek idolojik boyutla geçiştirmeğe uğraşıyorlar.
Klasik gericiliği yeniden tartışmalarda da gördük. Ama kesin olan bu olayların gericileşme ve karanlığa doğru yöneldikçe artmasıdır. Normal hale gelmesidir. Başlangıçtaki Aladağ yurt yangınında gereken refleks verilesydi, günümüze gelinmezdi.
***
Kısaca, başta Türkiye olmak üzere durmadan Narin konusu işleniyor. Öyle işleniyor ki herkes kendine göre de yorum yapıyor. Ama yasasklar ve susmalar, araştırma eksiklikleri hep sorgulanıyor. İstenmese de gidilen ortaçağ ile rant hırslarının insanlara ödetilen bedeldir. Yeni rejimin kültürel anlayışının sonucudur. Yol çoktan görülse de kimse tınmaz gibiydi. Adalet mi sanırım Hopa olayını dikatle okursanız herşeyi anlarsanız. Tacizciler, mafyacılar kısa yoldan çıkıyor veya berat ederken, destekledi veya açıklama nedeniyle yıllardır hapiste yatan aydınlar gerçeği herşeyi anlatır.
Peki, K. Kıbrıs bunları yazıp konuşmayınca, bunlardan kurtulurmu: hiç sanmam. Zaten güncel kriminal şekliyle dahi nereleren gidildiği ortada. Türkiyeleşme noktası da dıştalanınca, boş laf ve korkma dışında da sıkışmayla gelip geçiyor.