Yaşlı halimle değerlendiriyorum. Biriken yıllar ile yaşayıp öğrendiklerim bana yardımcı oluyor. Örneğin, yetmiş ve seksenlerin ortasına dek habercilik bakımından ufak bir anlatı yapalım: şimdiki gibi yoğun iletişim ağı yoktu. Bilgisayarın adını dahi duymadık. Elimizdeki ratyolar, yayınlanan dergi ile gazeteler ve son dönemlerinde televizyon önemli kaynaklarımızdı. Öyle sanal medya anlık yayma araşlarını dahi hayalden de öte, düşüncemizde yoktu.
Ancak, şimdiki haber akışına bakınca, yoldan geçen birine Örneğin, Filistin sorunu veya son Suriye gelişmeleri sorsanız, pek bilene raslayamazsınız. Hat da son Sirilanka seçimlerini Marksis aday Dessanayekenin kazandığını vurgulasanız yie size bakan birilerini veya kafasını çevirenle karşılaşacaksınız. İçteki önemli konular da öyle. Murat Kanatlının Vijdani ret davasısının AİHM sonucunun adını duyana pek raslamayacaksınız. Aynen Tazmin komisyonu olayının Avrupa Konseyindeki son kararı gibi. Rasladıklarınızın bilenleri ise üstün körü duyduklarıyla kalınacak. Kimse ne okudu nede yorumlama yaptı. Ozaman da koltukçuların atıp tutmalarının kocaman yalanları da taraftarlara gaz vermeye yeter ve artar durumu devam edecektir.
Başka açıdan bakalım: ben en azından yukarda saydığım sınırlı kaynaklara rağmen, o dönemde uluslararası gelişmeleri veya içte olanları daha fazla duyuyor ve yorumluyorduk. Hat da belirli yayın organlarında çalışan demokrat ilerici arkadaşlar, içteki sansür ve yasağa karşın, dış dünya gelişmelerini haber yapıp içe yönelik de mesaj verme tekniğini geliştirdiler. Sonuçta birçok ufak ülkenin seçimleri dahi haber oluyordu. Örneğin şimdi Angola deseniz fazla laf duymazsınız. Halbuki o dönemlerde angolanın partileri savaşlaarı ile ekonomisi konusunda konuşacak epey insana raslardınır.
Seksen başındaki iklim bozulma raporu da belirli kesimde karşılık buldu. Tüm Amerikan örtme dolarları dahi haberin yapılmasına engel olamadı. Yine o dönemde iki sistemli eksen olma sonucu sorgulama yapma ikilemi de vardı. Nitekim, bazı kesimler hatırlayacak: çoğu zaman batı medyalı tek eksenli haberlere güvenilmezdi. Demogoji yapılıyor imgesi karşılığı vardı. Nitekim BBC şimdiki gibi direk tarafcıl değildi. Her tarafta dinlenme adına dikat ediyordu. Kıbrısla alakalı birçok önemli belge dahi yayınladı. Türkiyenin 12 Eylül darbesinin olacağını bazı İngiltere yayınları öğlenden haberleştirdi. Hem de girişteki belirtiğim kısıntılara rağmen…
Şimdi adeta sağırlar diyaloğuna geldik. Üstelik fonlarla da desteklenen batı eksenli epey probaganda haberciliği de yapıldı. Kavramlar sermayeleştirildi. Eskiden emperyalizim denip sermaye ihracı ve sömürgecilikle sorgularken, şimdi sermaye ihracına “dış yatırım” deyip yumuşaltıldı. En önemlisi, Emperyalizim kuramını “küreselleşme” adıyla yaratığı çirkinliği gizleme algısına çevirdiler.
Yukarda özetlediklerim günümüz siyasal zayıflığı anlatmaya yetiyor. Çünkü siyasal alternatif yok. Tek eksenli propagandayla işler yapılıyor. İlgisizlik ise sistemi besliyor. Faşizmin yükselmesine, bazı ülkelerde devlet biçimine evrilmesine rağmen hiç de adıyla konuşturulmuyor. Tehlikesi de anlaşılmıyor.***
Son ek, genelde Türkiyede şöyle bir tutum yerleşti. Aynen bizde de.. içte eleştiri yapın da dış politikaya dokunmayın. Dış politikada birlik olmamız gerekir.. bunun da en net kanıtını hiç uzağa gitmeyelim, K. Kıbrıs Türkiye ekseninde her an yaşıyoruz. Temel kural oluyor. Öyle temel kural oldu ki Türkiye kamu oyu onca K. Kıbrısa yapılan müdahalelere rağmen nerede ise haberleri yok. Kutsal Kıbrıs davası eksenine oturtuldu. Benzeri K. Kıbrısta da oluştu. Türkiyeleşme sonucu, sadece teşekkür ve şükran çekiliyor. Türkiyedeki olanları haber dahi yapılmıyor. Dokunulunca da yanarsın tehtidi var. onun için Türkiyede sokulmayanlar sorun edilmez. Son AİHm vijdani ret kararı haber deyeri olmuyor. Halbuki örneğin Vijdani ret olayı direk türkiyeyi de ilgilendirir.****
Yukardaki sıraladığım önemli kıyasları bir de dış politik eksenden yaklaşalım. Tabi bunun en net birikimi Kıbrısta oluştuğu durumunu da hatırlatayım. Sorgulanmayan politikmgerçekler ve uluslararasından kopmanın ilk örneği son Gazze ve Lübnan katliyanlarıdır. Soyutlama ve güncel batı algısıyla olunca işler daralır. Herkes Filistin sorununun ta İsrail kururlurken başladığının aklına getirmez. Gazze soykırımında hemen Haması söylerler. Halbuki sadece son on yılda Gazze altı kezz katliyam derecesinde bonbalandı. Ama batı algısı önemli. Bunları tekrarlayack medya ve foncuları var. hat da Hamasın yobazlığı ile daha kötü ifadelerle olayı örtmeye çalışırlar.
Aynen Hüzbulah olayı da öyle. İsrailin faşist gerçekliğini yok sayarlar. Yayılma ve Filistin gerçeği hiç yoruma katılmaz. Hamasın yobazlığı ve arada israilin kurdurtuğu söylenir. Nedense tüm denecek Hamas liderlerini israilin katlediği akılda yok. Yaşanan koşulalrın etkisi akla gelmez. Hat da Yedi Ekimde probaganda yapılan korkunç katliyamlarının çoğu olmadığı ve probaganda amaçlı kulanıldığı basit sonucuna gelemiyorlar. Ama Gazze soykırımı önemsizdir. Hamas yobazdır. Filistin direnişi veya İsrail kurulurken olanlar bilibnmemezi iyidir.
Hele şu foncular adeta kafa karıştırmakta iyi rol alıyor. Meyerlim Gazze olayı iran ile Rusyanın siyasal oyunu oluyormu.ş. böyle akıla nedemeli. Tabi hep batı esrumanlarla çalınıyor. Halbuki yetmişlerde Kıbrıs sorunu dahi yapılan batı haberciliği kuşkuyla yaklaşılıyor ve sınırlı olanaklarla gerçeğe ulaşmaya çalışılınıyordu. Öye olmasa Kıbrıs konusundaki Amerikan gerçeği ortaya çıkmazdı. Peki yetmişdört darbesi şimdi nereye daraldı, sadece Kıbrıstaki Yunan destekli cunta sınırına de sokulup unutulma arşivine kaldırılıyor.
İkinci olay da yakın yaşanan örnekle konuyu tamamlayalım. Ne dediydik: dış politikada ortak olmak gerekir. İçte nekadar çelişirsek çelişelim, dışta mutlak devletçi eksende buluşulunmalıdır. Nitekim belirtiğim gibi Kıbrısta biz bunu her an yaşıyoruz. Suriye konusu da gündemde. Erdoğanın Esatla görüşme çağrısı birden nerede ise tüm kesimleriadeta ortaklaştırdı. Halbuki iki nokta hep dıştalandı. Örnek, Türkiyenin Suriye topraklarının yaklaşık Y.10 cıvarındaki yeri işkal altında tutuyor. Çekilme falan yok. Daha kötüsü, Esatı devirmek için de bu kesimler kulanılıyor. Suriyenin sıkıştırılması da isteniyor. Olanı kabul ederek görüşme olması hedefleniyor. Net olan konu iç politik mavzemesi olarak kulanıma sürüldü. Ama Türkiyede başta CHP nedense Suriye ile iyi ilişkide işkal sonlanması ifadesi yok. Zaten işkal kabul dahi edilmiyor. Ama kendilerinin düşman kıldığı suriyeden kaçan mülteciler ise siyasal mavzeme olarak çok yönlü kulanılması da devam ediyor.
Esat basit bir talep sürüyor: topraklarımızdan çekilin. Bize karşı savaşanları desteklemekten vazgeçin, bu arada başka haberler de geliyor: Türkiyenin kontrolundaki idlipten cihatçılar SUriyeye karşı eylemler yapıyor. Nedenlerden biri de Esatın israile karşı cepe aşmasını engelemek. Onu Türkiyenin işkal etiği topraklarla ilgili kılmasıdır. Türkiye kamuoyu şimdilik olanlara ses çıkarmıyor.
Suriye turunsolu son Lübnan saldırısıyla önemli turunsol oldu. Cihatcılıktan öteki islam devletlerine dek Hizbulah yanında durmadılar. Hat da Suriyeye de gereken hamleler yapıldı. İsraile karşı tek kurşun sıkmayan cihatçılar, Suriye yönetimini oyalama adına eylemlere geçti. Zaten cihatçıları israile getirilip tedavi edildiği de hemen hatırlatıldı.
Yukarda özetlemeğe çalıştığım olaylar, elbet birer sonuçtur. Sanırım bazı deyerlendirmeleri ek olarak anlamak için, bugünkü Sendika Orktaki birkaç makaleyi okursanız, daha kolay anlarsınız. Ayşe Düzkanın, Fehim Taştekin ve Hediye Leventin makalelerini gözden geçirin. Üstüne dileyen Kıbrısı da koysun.