Gazze Şeridi’nde İsrail’in yürüttüğü soykırım savaşı neredeyse bir yıldır devam ediyor. 7 Ekim’de düzenlenen El Aksa Tufanı Operasyonu ile başlayan İsrail saldırısı, on binlerce Filistinlinin hayatına mal olurken pek çok yerleşim yeri yerle bir oldu.
Mevcut savaş sık sık, ‘İsrail’in Hamas ile olan savaşı’ şeklinde medyaya yansıyor. Doğruluk payı yok değil, sahadaki direniş örgütleri arasında en önemli aktörlerden biri İslamcı Filistin direniş örgütü Hamas. Fakat gerek El Aksa Tufanı’nın başında gerekse bugün yürütülen operasyonların içerisinde olan farklı örgütler de mevcut. Bu örgütler ideolojik olarak kendilerini daha farklı tanımlasa da cephedeki Filistin direnişi konusunda ortak bir tavır sergiliyorlar.
Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC), bu örgütlerden biri. Nayif Havatme liderliğinde 1960’ların sonlarında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nden (FHKC) ayrılan FDHKC kendini Marksist olarak tanımlayan köklü bir Filistin örgütü. Aynı zamanda askeri kanadıyla direnişin içerisinde bulunuyor. FDHKC’yi dikkat çekici kılan bir diğer nokta ise 1990’larda Oslo Görüşmelerine karşı eleştirel yaklaşmalarına karşın Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) içerisinde iki devletli çözümü dile getiren ilk Filistin gücü olması.
Biz de Filistin’deki savaşın detaylarını FDHKC Genel Sekreter Yardımcısı Ali Faysal ile konuştuk. Son dönemde Çin’in başkenti Pekin’de bir araya gelen Filistin güçleri önemli bir mutabakat metni ortaya koymuştu. Bu mutabakatta ön planda yer alan FDHKC’nin hem Filistin iç siyasetindeki tutumunu hem de uluslararası ilişkilerdeki yaklaşımını konuştuk.
‘İSRAİL, GAZZE’DE İSTEDİĞİNİ ALAMADI’
Öncelikle, FDHKC olarak sahadaki güncel durumu nasıl değerlendiriyorsunuz. FDHKC direnişe nasıl ve hangi ölçüde katılıyor?
Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC), askeri kanadı Şehit Ömer El Kasım Güçleri ve Gazze’yi her biçimde savunan tüm Filistinli direniş grupları ile birlikte direnişin bir parçasıdır. Gazze Şeridi’nde soykırım savaşının başlamasının birinci ayından itibaren FDHKC, savaşı durdurmak için 10 temel maddeden oluşan bir siyasi vizyon geliştirdi; Öncelikle İsrail saldırganlığının sona ermesi, düşmanın Gazze Şeridi’nden çekilmesi, esir takasının başlaması ve İsrail savaş makinesinin Gazze’de yıktığının yeniden inşaya girişilmesi. Bunlara ek olarak Gazze Şeridi topraklarını işgal eden işgalci askerleri hedef alan bir saha stratejisi.
FDHKC aynı zamanda Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırganlığını durdurmak ve Gazze Şeridi’nin geleceğini kurmak adına oluşturulacak bir birleşik delegasyon kurulması için siyasi bir inisiyatif geliştirdi. Filistinli grupların Pekin’de biraraya gelip olumlu sonuçlar aldığı buluşmada en dikkat çeken rolü oynadı. Pekin’deki buluşma Filistin halkının arzularını karşılayan nihai bir bildiriyle sonuçlandı. Resmi Filistin liderliğinin buna uyması halinde bu yaklaşım, direniş, iç birlik ve azim başlıkları altında birleşik bir strateji inşasının kapısını aralayacaktır.
Filistin halkı Gazze Şeridi’nde yaşadığı trajik insani koşullara ve maruz kaldığı soykırıma rağmen azimle topraklarında duruyor. Tüm meydan okumalara rağmen. İnsanları yerinden edip onların topraklarını kontrol etmeye dayanan İsrail planı başarısızlığa uğruyor, özellikle de İsrail’in toprakları ilhak edip yerleşim yerlerini genişletme projelerinden sonra.
Direniş grupları, kararlılıkları, fedakarlıkları ve cesaretleriyle saldırganlığın tüm hedeflerini engellemeyi başaran halkıyla birleşmeyi başardı. Bugün, Gazze Şeridi’nin her yerine yayılan yıkıma ve sayısız şehit ve yaralıya rağmen, Filistin direnişi giderek güçleniyor. Siyonist planı bozma çabasını sürdürmede daha sağlam hale geliyor. İsrailli düşman, kendi siyasi amaçlarını gerçekleştirmede başarısızlığa uğramaya devam ediyor. Özellikle de rehinlerini sağ salim geri getirme ya da Filistin direniş gruplarının ve Filistin davasının altyapısını tasfiye edip Filistin varlığını yok etme konusundaki hedefleri başarısızlığa uğradı.
Halkımıza ve içinde FDHKC’nin de yer aldığı direniş güçlerine doğrudan emanet edilen görev, tüm enerjiyi, imkanları ve araçları seferber etmektir. Direnişin koşullarını sertleştirmek için gerekli olan budur. Katliamlar, kan banyoları, açlık ve susuzluk politikaları ile yüzleşen halkımıza destek olmak için ihtiyacımız bu seferberliktir. Savaşın derhal sona erdirilmesi, işgalcilerin Gazze Şeridi’nin her bir karışını terk etmesi, kuşatmanın durdurulması, hiçbir şart aranmaksızın insani yardım akışı sağlanabilmesi için sınırların açılması, ağır yaralıların hayatlarını kurtarmak için tüm personel ve teknik destekle birlikte sağlık sisteminin yeniden işler hale getirilmesi, yerlerinden edilenlerin geri döndürülmesi, saldırı ile yıkılan yerlerin yeniden inşası için uluslararası bir proje başlatılıncaya kadar insani barınma koşullarının sağlandığı ev olanağının sağlanması, zorunlu veya gönüllü göç yolunun kapatılması ve Gazze Şeridi’nde hayatı yeniden kazandırıp onun insani doğasına döndürmeye çalışmaya başlamak için baskı yaratmak görevimizdir.
‘GAZZE’NİN GELECEĞİ TÜM ULUSAL TASARININ GELECEĞİ DEMEK
Savaşın bugün itibariyle geldiği noktayı düşündüğümüzde gelecekte ne gibi senaryoların olduğunu düşünüyorsunuz? Nasıl gelişmeler olabilir? Savaşın bölgesel olarak yayılması, Filistin’in kurtuluşu için ne anlam ifade edebilir?
Savaşın 7 Ekim’de patlak vermesinden bu yana, 30 yıldan fazla bir süredir var olmayan bölgesel yankılar hızla ortaya çıktı. El Aksa Tufanı Muharebesinin stratejik önemini gözler önüne seriyor. Bu, gelmiş geçmiş en faşist ve Nazi İsrail yönetimi ile birlikte tüm senaryolara kapı açan bir savaştır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve NATO’nun desteği ve ortaklığıyla kimi resmi Arap rejimlerinin de dahil olduğu, bölgesel askeri ittifaklar kuruluyor. Filistinlileri topraklarından çıkartıp İsrail ile Siyonist projeyi güçlendirmek için askeri anlaşmalar yapılıyor. ABD yönetimi ve müttefiki İsrail’in ortaya koyduğu tüm senaryolar, direniş devam ettiği sürece başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Bu direniş ki 40 bine varan şehit, 80 bin yaralı ve 15 kayıp sayısına ek olarak Gazze Şeridi’nin yüzde 70’inin yerle bir edilmesiyle karşı karşıya kalan halkımızın işgale karşı azmine sahip.
Sözde ‘Gazze’nin geleceğinden’ bahsetmek Gazze Şeridi ve onun geleceği ile sınırlı değil, aksine tüm ulusal tasarının geleceğine uzanıyor. Savaşta istediklerini başaramadıklarından siyasette Gazze Şeridi için ulusal tasarından ayrıştırılmış bir gelecek çizmek istiyorlar. Batı Şeria’nın kendi yönetimine iliştirilirmiş, idari öz yönetim sınırlarını aşmayan bir çözümün temelini oluşturmak istiyorlar. Batı Şeria için de önerilen budur. Tüm bunlar çözülme, ilhak ve Yahudileştirme tasarısı çerçevesi içerisinde yer alıyor.
Dolayısıyla, ABD yönetimi, İsrail hükümeti veya bazı Körfez çevreleri tarafından önerilen ‘Gazze’nin geleceği’ projelerini engelleyebilmek kapsamlı bir Filistin ulusal stratejisi olmadan mümkün olamaz. Bir tarafta Gazze’nin diğer tarafta Batı Şeria’nın geleceğini bağlayabilecek işlevli bir ulusal vizyon sunmadan olmaz. Ancak bu ikisi birlikte, Filistin meselesinin ve ulusal tasarının geleceğini koruyacak şekilde Filistin Devletinin birleşik bir toprak birimini oluşturabilir. Düşmanla çatışma, kapsamlı bir direniş çerçevesinde çözülebilir. Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen uluslararası bir konferans çerçevesinde ilgili kararlara uygun olarak çözüme ulaşacak anlamlı bir siyasi süreç kurulabilir. Bu bağ halkımızın kendi kaderini tayin hakkını güvence altına alabilir, başkenti Kudüs olan bağımsız bir devlet ve geri dönme hakkını garanti edebilir.
Bu, İsrail ve ABD yönetiminin Gazze Şeridi’nde İsrail kontrolünde bir sivil yönetim kurarak istediği ‘Gazze geleceğinin’ halk direnişi ve halk reddi ile birlikte şimdiye kadar başarısız olduğunu teyit ediyor. İsrail, Filistin halkı üzerinde hegemonyasını dayatamayacak. Çünkü Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkı var: Başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletini kurmak ve mültecilerin evlerine dönmesini sağlamak.
Filistin halkının topraklarını özgürleştirme ve vatanlarına dönme iradesi, İsrail işgal yetkililerinin eline teslim edilemez. Bunlar, Filistin halkının öncelikleri arasında yer almaya devam ediyor, topraklarını özgürleştirip devletlerini kurana kadar da vazgeçmeyecekler.
PEKİN BİLDİRİSİNDEN SONRA NE DEĞİŞTİ?
Filistin güçlerinin kendi arasında Çin’in başkenti Pekin’de vardığı mutabakatı nasıl değerlendiriyorsunuz? Söz konusu anlaşmadan sonra sahada herhangi bir değişim gözlemlediniz mi?
Pekin Diyaloğunda ulusal irade bölünme iradesini yendi ve geçici bir ulusal liderlik çerçevesi tahsis etmeyi başardı. Bir ulusal mutabakat hükümetinin kurulmasını onayladı ve Filistin siyasi sistemini yeniden inşa etmek için genel seçim düzenleme kararı almayı sağladı. Bu, ulusal çatı kurum Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) dışından gelen tüm diğer önerilere yolu kapayacaktır.
Acil görev şudur: Ulusal yetkililerden oluşan ulusal uzlaşı hükümeti kurmaya başlamak ve Gazze Şeridi de dahil olmak üzere işgal topraklarındaki işlerin sorumluluğunu devralmak için geçici liderlik çerçevesini (Yürütme Komitesi + Genel Sekreterler + Ulusal Konsey Başkanı + bağımsız isimler) toparlayabilmek için baskıyı sürdürmek.
Bizim tahminimize göre, eğer Ulusal Mutabakat Hükümeti Gazze Şeridi’ndeki durumla ilgili sorumluluğunu üstlenirse, ulusal durum FKÖ referansıyla birleşik bir Filistin müzakere heyetinin kurulmasını zorunlu kılacaktır. Bu da Filistin ulusal tasarısının tüm meselelerini kapsamlı ulusal sorumluluk çemberi içine alıp dışarıya kapatan bir adımdır.
Bu nedenle Pekin’deki toplantı, bölünmeyi sona erdirmek ve Filistin ulusal kurumlarının iç birliğini yeniden sağlamak için pratik bir temel oluşturan ileri bir adımdır. Çin’in yaptığı, Filistin davası adına uluslararası alanda büyük bir kazanım olarak değerlendirilebilir. Ulusal soruna gerçek bir ilgi göstererek uluslararası ve bölgesel güçler çemberini geliştirdiler. Ayrıca halkımızın meşru ve devredilemez ulusal haklarına ve onun tek meşru temsilcisi olan FKÖ önderliğine destek verdiler.
Bu, Pekin Diyaloğunun çıktılarını derhal tercüme etme ihtiyacının altını çiziyor. Geçici liderliğin acilen toplanması ve Batı Şeria ile Gazze Şeridi’ndeki kamu işlerini yönetmek üzere ulusal uzlaşı hükümetinin kuruluşuyla birlikte nitelikli kadroların görevlendirilmesi gerekiyor. Gazze Şeridi’ni tekelleştirerek onu Batı Şeria’dan ayıracak her türlü projeyi engellemek gerekiyor.
Ayrıca, sözünü ettiğimiz çıktıların, ‘Gazze Şeridi’ndeki savaş durana kadar ertelenmesi’ demek ‘Pekin Deklarasyonu’nun içeriğini boşaltmak ve özünü terk etmek demektir. Çünkü bu bağ, halkımızın çıkarlarına, azmine ve mücadelesine hizmet etmeyen, başarısız ABD-Arap-İsrail bahsi ile aynı doğrultuda konumlanıyor. Bu da Gazze Şeridi’ndeki halkımıza İsrail’in gelecek vizyonuna uygun bir şekilde yeniden formüle edilecek bir ‘manda’ dayatmasına dayanıyor.
‘İSRAİL, ABD OLMADAN BÖLGESEL BİR SAVAŞ YÜRÜTEMEZ’
Rusya, ABD, Çin, AB gibi küresel güçlerin sizce Filistin’de oynadığı rol ne? Bununla birlikte Mısır, Suudi Arabistan, İran ve Ürdün gibi bölgesel güçler kendini nasıl konumlandırıyor? Bu ulusal kurtuluş savaşına verilen uluslararası yanıtları nasıl okuyorsunuz?
İsrail, Gazze Şeridi’ndeki soykırım savaşında başaramadığını başarmak için çevresini bölgesel bir savaşa sürüklüyor. Mevcut savaş, ayrıca resmi Arap rejimlerinin Filistin davasına olan desteklerindeki yetersizliği ve İsrail ile normalleşme yolundaki aceleciliklerini de ortaya koydu. İsrail bugün ABD yönetiminin desteği olmadan bölgesel bir savaş yürütemez. İsrail’in, Rusya’yı kuşatma, Çin’e yaptırım uygulama ve İran ile karşı karşıya gelmeyi amaçlayan yeni bir Ortadoğu kurma planı var. Bunu Hindistan-Ortadoğu-Avrupa koridoru üzerinden gerçekleştirmek istiyor. Nitekim söz konusu plan, El Aksa Tufanı Muharebesi’ni, deniz ticaret yolları ve uluslararası ilişkilerin askerileşmesine dair bölgesel çatışmalara doğru genişletiyor.
Ancak Filistin halkının haklarını savunan pek çok ülke var. Rusya, Çin, İran ve diğer bir dizi ülke olmak üzere başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletini kurma, mültecilerin evlerine geri dönme hakkı ve Filistin halkının kendi topraklarında kendi kaderini tayin etme hakkına destek oluyor. Bu hakların tanınmasına ve Filistin halkına verilen desteğin yankısı oldukça büyük; başta Güney Afrika Filistin halkına yönelik soykırımına karşı İsrail’e dava açtı, İspanya, Libya, Nikaragua ve diğer birçok ülke de bu davaya katıldı.
İspanya, Norveç, Slovenya, Belçika ve İrlanda gibi bazı Avrupa ülkeleri de Filistin devletini tanıdı ve bu, Filistin meselesinin son yıllarda tanık olduğu önemli adımlardan biridir. Kolombiya, Küba, Venezuela ve ABD ile İsrail’in kibrine karşı Filistin halkının haklarını savunan diğer Latin Amerika ülkelerini de unutmamak gerekir. Bazı Arap ülkeleri, Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırısını durdurmak üzere arabuluculuk rolü oynuyor. Katar, Mısır ve Ürdün’ün Filistin halkına verdikleri destek ve İsrail’in zorla yerinden etme planına karşı duruş konusunda oynadıkları rol takdirle karşılanıyor.
Dünyadaki kitle hareketleri Filistin ulusal hakları için destekleyici bir şekilde artarak ortaya çıktı. Bu hareketlerden bazıları, hükümetlerine Filistin halkını destekleyen pozisyonlar almaları için gerçek bir baskı uyguladılar. Filistin halkının direnişine destek cephesi olarak Lübnan, Yemen, Irak ve Suriye’de direnişin oynadığı önemli stratejik rolü takdir ediyoruz.
Dolayısıyla Filistin meselesinin Birleşmiş Milletler ve özgür halkların gündeminde yeniden ilk sıraya oturduğu gerçeği dikkate alınmalıdır. Yalan ve çarpıtmaya dayalı İsrail anlatısı ile gerçeğe, adalete ve hukuka dayalı Filistin anlatısı arasındaki kontrast çok daha net bir şekilde görülüyor. İsrail işgal makamlarıyla yapılan müzakerelerin, Filistin halkının istek ve arzularını yansıtan sonuçlar üretmemesi on yıllardır gündemlerinde olmayan bir konuydu.