Çeviri: Kontra Salvo
AfD liderleri, Almanya’nın Berlin kentinde düzenledikleri basın toplantısında Saksonya ve Thüringen eyalet seçimlerinin sonuçlarını yorumluyor. (Bernd von Juterczenka / dpa picture alliance via Getty Images)
Almanya için Alternatif’in (AfD) seçim kazanımları, aşırı sağın Almanya’da kazanabileceğini gösterdi. Ana akım partiler, AfD’yi iktidardan uzak tutmak için geniş koalisyon çığırtkanlığı yapıyorlar. Ancak AfD’nin müesses nizam karşıtı mesajlarına karşı koyabileceklerine dair pek umut vermiyorlar.
Thüringen, Almanya’da on yıl boyunca Sol Parti’den bir başbakanı olan tek eyaletti. Ta ki 1 Eylül’deki eyalet parlamentosu seçimlerinde dördüncü sıraya düşene kadar.
Bölgesel başkent Erfurt’ta, Sol Parti üyeleri ve destekçileri seçim gecesini takip etmek için demiryollarına yakın bir binada toplandılar. İç karartıcı seçim öncesi anketleri, kısa sürede daha da sıkıntı verici sonuçlara dönüştü. Savaş sonrası Federal Cumhuriyet tarihinde ilk kez, aşırı sağcı bir parti, Almanya için Alternatif (AfD), bir eyalet seçimini kazanmış oldu.
Parlamento tarafından yerine biri seçilene kadar görevde kalacak olan Thüringen başbakanı Bodo Ramelow, sonuçları takip etmek için gelen Sol Partili aktivistlere seslendi. Tarihe atıfta bulunarak Erfurt’un Auschwitz için fırınların üretildiği şehir olduğunu belirtti ve AfD’nin iktidara gelmesini önlemek için mümkün olan her şeyi yapacağına söz verdi.
Aynı gün daha doğuda olan Saksonya’da yapılan bölgesel parlamento seçimleri de AfD için güçlü bir şekilde sonuçlandı. AfD, görevdeki bölgesel başbakan Michael Kretschmer liderliğindeki merkez sağ Hristiyan Demokratlar’ın (CDU) bir puan gerisinde kalarak oyların yüzde 31’ini aldı. CDU, bu az farklı zaferini biraz da AfD’nin, CDU’nun sağındaki tüm oyları toplayamamasına borçlu. Oyların yüzde 2,2’si daha da aşırı olan Freie Sachsen’e gitti.
CDU durumunu korumayı başardı. Ancak son yıllarda Sağa doğru yaptığı dramatik hamle bile eski AfD seçmenlerinin ilgisini çekmedi veya bu partinin yükselişini durduramadı. CDU’nun yazgısı, Almanya’nın aşırı sağına kimsenin bir cevabı olmadığının yalnızca bir başka kanıtı daha.
Höcke’nin İdeolojik Zaferi
Thüringen’de AfD’nin zaferi tartışmasız oldu. CDU’dan neredeyse on puan önde gelerek oyların yüzde 33’ünü aldı. Bu, AfD’nin eyalet düzeyindeki lideri Björn Höcke’nin bir Nazi sloganı kullandığı için iki kez mahkum edilmiş olması nedeniyle özellikle göze çarpan bir sonuç. Genellikle ihtiyatlı olan Alman adalet sistemi bile onun bir faşist olarak adlandırılabileceğini çoktan tespit etmişti. Höcke, kolayca anlaşılabilir bir şekilde, sağ radikalizm tehdidinin vücut bulmuş hali oldu. Alman medyasının manşetlerinin dışında, HBO’nun Last Week Tonight with John Oliver programındaki tarizlerden bile payını aldı.
Höcke, üzerindeki tüm ilgiye rağmen, Thüringen’de bile AfD seçmenleri arasında o kadar da popüler değil. Oyların tam tamına üçte birini almasına rağmen, oylama sonrası anketlere göre seçmenlerin yalnızca %24’ü Höcke’nin çabalarından hoşnut olduğunu belirtti. Ayrıca, daha iyi bir seçilme şansı olsun diye kendi seçim bölgesini bırakmasına rağmen Doğu Thüringen’deki yeni seçim bölgesinde kazanmayı başaramadı. AfD’nin Thüringen teşkilatı son aylarda ciddi iç mücadeleler yaşadı. Seçim günü bir engel çıkmadı ancak sonuçların Höcke’nin kişisel zaferinden çok daha fazla bir AfD zaferi olduğunu gösteriyor.
Höcke’nin gerçek zaferi, müttefiklerinin parti içi platform “Der Flügel” (“Kanat”) aracılığıyla AfD’yi kendi isteklerine göre şekillendirmedeki başarısında yatıyor. Partinin tepesindeki birden fazla değişiklikten sonra, AfD’nin kurulduğu 2013’te odaklanılan Avrupa şüpheciliği, giderek açıkça ırkçı (völkisch) mesajlarla ve daha yakın zamanda da milyonlarca vatandaş olmayan sakini ve hatta etnik azınlık olan Alman vatandaşını sınır dışı etme yönündeki o kadar da gizlenmeyen planlarla değiştirildi. Höcke bir gün şansölyelik için aday olma kapısını kapatmamış olsa da AfD’nin onu aday göstermesi için çok fazla seçmeni (özellikle Batı Almanya’da) korkutup caydıracaktır.
Thüringen’deki seçimlerden sonra diğer tüm partiler AfD ile koalisyon anlaşmasına varmayacaklarını duyurdular. Yine de AfD dolaylı yoldan gücü elinde tutacak. Seksen sekiz sandalyeden otuz ikisine sahip olan AfD, bölgesel parlamentonun üçte birinden fazlasını rahat rahat kontrol ediyor ve “Sperrminorität” denilen engelleyici azınlık gücüne sahip olmanın keyfini çıkaracak.
Bundan sonra gelebilecek tehlikeler hakkında ciddi araştırmalar var. AfD, yeni parlamentonun feshedilmesini, anayasanın değiştirmesini veya kendi onayı olmadan bölgesel anayasa mahkemesine yeni yargıçlar atamasını önleyebilir. Bu yeni gücü nasıl kullanacağı henüz belli değil.
Şimdilik, AfD diğer tüm partileri köşeye sıkıştırdı. CDU’nun, AfD veya Sol Parti ile koalisyon kurmayı yasaklayan ulusal düzeyde bir politikası var. CDU’nun Thüringen’deki adayı Mario Voigt, koalisyon ortakları konusunda daha net bir duruş sergilerse ya Sol ya da Sağ’a oy kaybedeceği korkusuyla tüm seçim çalışmasını bu “çifte uyumsuzluk” ilkesine bağlı kalarak geçirdi. Ayrıca, bir süreliğine, eski Sol Partili siyasetçi tarafından geçen Ocak ayında kurulan Bündnis Sahra Wagenknecht (BSW) partisinin yükselişinin, Thüringen’de CDU’yu bu çıkmazdan kurtarabileceği düşünülüyordu.
Ancak seçim sonuçlarına göre, CDU, BSW ve Sosyal Demokratların (SPD) birleştiği durumda bile parlamento çoğunluğundan bir sandalye eksik kalıyorlar. Son beş yıldır Ramelow, SPD ve Yeşiller ile birlikte bir azınlık hükümetinin başkanıydı ve bu hükümet genellikle bütçeyi onaylamak gibi önemli konularda CDU’dan destek aldı. Tersine, CDU, neoliberal Hür Demokratlar (FDP) ve AfD ile birlikte sahip olduğu çoğunluğunu kullanarak Thüringen’de bir vergi indirimini onayladı. Şansölye Olaf Scholz’un SPD’siyle birlikte federal düzeydeki hükümet koalisyonunu oluşturan Yeşiller ve FDP’nin yeni Thüringen parlamentosunda hiçbir temsiliyeti yok.
Alternatifler kesinlikle sınırlı. Olası bir seçenek de Sol Parti’nin hükümet dışı desteğine sahip Voigt liderliğinde bir azınlık hükümeti. Yine de böyle bir anlaşma, tüm AfD dışı siyasetçilerin iktidara takıntılı olduğu ve “halkın iradesini” baltalamak ve kendilerini izole etmek için ideolojik olarak pek de mantıklı olmayan koalisyonlar kurmaya hazır olduğu yönündeki standart AfD söylemini pekiştirebilecektir. Höcke, Almanya’nın çöküşün eşiğinde olduğunu rutin olarak vurguluyor ve 2017’de AfD’yi ülkeyi kurtarmak için “son barışçıl fırsat” olarak gördüğünü söylemişti. Ancak daha da elverişli bir seçim fırsatı için muhalefette bekleyecek kadar stratejik sabra sahip olmayacağına inanmak için hiçbir neden yok.
Wagenknecht Faktörü
Seçim gecesinin kazananlarından biri AfD ise diğeri de Sahra Wagenknecht ve BSW’siydi. Sol Parti, Almanya’da her zamankinden daha az popüler hale gelen bir pozisyon olan sığınma haklarının savunulmasına bağlı kalırken Wagenknecht, Solingen’deki son terör saldırısına “kontrolsüz göçe izin verenler kontrolsüz şiddetle karşı karşıya kalacaklardır” diyerek tepki gösterdi. Wagenknecht’in göçü sınırlama ve Ukrayna’ya askeri yardımı durdurma çağrıları, başarısının anahtarı oldu. Ayrıca son iki Alman hükümeti tarafından COVID-19 salgınına karşı alınan önlemlere yönelik eleştirileri de önemliydi.
Dahası, Wagenknecht, AfD’nin programındaki neoliberal öğelerin barındıramayacağı kadar güçlü bir sosyal devlet gereksinimine dair bir mesajı da benimsedi. Wagenknecht bir zamanlar Sol Parti’nin içerisindeki Komünist Platform’un lideri olmuş olabilir ancak mesajlarını ustalıkla işlerken piyasada bir boşluk arayan bir kapitalistin ta kendisi gibi davrandı. Ayrıca, halkı göçmenlere karşı kışkırtmanın, insanları kapitalizmin kötülüklerine ikna etmekten daha kolay olduğunu keşfetmiş de olabilir.
Ve yine de BSW, seçmenlerin görmek istediklerini partiye yansıtabilmeleri için yeterince dağınık olmaya devam ediyor. Oysa BSW ilgili bir şey kesin, o da Wagenknecht’in istediği parti olacak olması. Wagenknecht, herhangi bir seçimde BSW adayı olmamışsa da partinin seçim afişlerinin çoğunda yer alıyor (ve nihayetinde parti, bizzat onun adını taşıyor). Bu, BSW’nin ilk katıldığı ve oyların %6,2’sini aldığı Avrupa Parlamentosu seçimlerinden beri devam eden bir durum.
BSW’deki kişi kültü, seçim günü Thüringen’deki Eisenach’ı ziyaret ettiğimde daha da aşikâr hale gelmişti. Sonuçta, şehrin belediye başkanı Katja Wolf, BSW’nin Thüringen başbakan adayıydı. Wagenknecht’in yüzü Eisenach’taki BSW’nin büyük seçim pankartlarında yer alırken, Wolf yalnızca daha küçük ve daha az sayıda görülebiliyordu.
BSW, sırasıyla yüzde 16 ve yüzde 12 ile hem Thüringen hem de Saksonya’da üçüncü oldu. Her iki eyalette de BSW, kırsal ve kentsel alanlarda aşağı yukarı benzer sonuçlar elde etti. Bu, kırsal alanlarda geleneksel olarak daha iyi performans gösteren AfD ve BSW’ye kaptırdığı oylarla birlikte daha da şehirlere odaklanan Sol Parti ile tezat oluşturuyor. Saksonya’nın en kalabalık şehri olan Leipzig’in iki seçim bölgesinde elde ettiği zafer sayesinde Sol Parti, yüzde 5 barajının altına düşmesine rağmen yeni Saksonya parlamentosunda temsil edilecek.
Wagenknecht’in BSW’yi kurarken koyduğu hedeflerden biri, “öfke veya çaresizlikten” AfD’ye oy vermeyi düşünenlere yeni bir seçenek sunmaktı. Bu anlamda parti başarısız oldu. Thüringen ve Saksonya’da, BSW’ye en büyük oy katkısını eski Sol Parti seçmenleri yaptı. AfD’nin bir önceki seçimde SPD’den üç kat daha fazla oy aldığı Thüringen’de, bu partilerin eski seçmenlerinden bu seçimde de benzer sayıda seçmen BSW’ye kaydı. Bununla birlikte BSW, hiç oy vermeyen seçmenleri harekete geçirmede daha başarılı oldu. Bunlardan bazıları, BSW olmasaydı AfD’ye oy verebilirdi. Toplamda, BSW, AfD’nin aksine kadınlar ve yaşlı insanlar arasında özellikle iyi performans gösteriyor.
Almanya Genelinde Sonuçları Olan İki Seçim
Thüringen’de hükümet kurma çalışmaları inanılmaz derecede karmaşık olacak, ancak durum Saksonya’da da basit olmaktan çok uzak. CDU, SPD ve Yeşiller’den oluşan mevcut hükümet koalisyonu artık çoğunluğa sahip değil. Seçim kampanyası sırasında eyalet başkanı Kretschmer, Yeşiller ile tekrar hükümet kurmak istemediğini söyledi. Yine de sayılar bunu mümkün kılsaydı, daha iyi bir müzakere pozisyonunda olabilirdi. Şimdi elinde tek bir seçenek kaldı: yüz yirmi sandalyeden altmış altısına sahip olacak bir CDU, BSW ve SPD hükümeti. CDU ile BSW birbirlerini zerre kadar sevmez, hatta BSW adına kendisinin müzakereye katılacağını duyuran Wagenknecht ile araları daha da bozuk. Partilerin bölge teşkilatlarının ciddi bir özerkliğe sahip olduğu bir ülke için alışılmadık bir hareket.
Wagenknecht’in, Thüringen ve Saksonya’daki bölgesel hükümetlerin Ukrayna’ya silah sevkiyatına ve orta menzilli ABD füzelerinin Almanya’ya konuşlandırılmasına karşı duruş sergilemesi yönündeki talepleri, özellikle Batı Almanya’daki önde gelen CDU üyeleri arasında endişe yaratıyor. Parti içinde BSW ile anlaşmaya varılmasına karşı sesler var, ancak CDU, bir yandan AfD’yi afaroz ederken diğer yandan ortak seçme konumunda değil. 2025’te şansölye olma şansı yüksek olan Friedrich Merz, 2022’de ulusal CDU liderliğini devraldığından beri en karmaşık durumla karşı karşıya. 22 Eylül’de Brandenburg’da bölgesel seçimler yapılmadan önce koalisyonlar hakkında kesin bir karar muhtemelen alınmayacak.
CDU hiç değilse Thüringen ve Saksonya’daki federal hükümet partilerinin kötü sonuçlarını kutlayabilir. Başta FDP olmak üzere, her ne kadar hiçbiri her iki eyalette de tarihsel olarak güçlü olmasa da hepsi oy kaybetti. Hükümet partileri için gerçek seçim yenilgisi, üç partinin birlikte oyların üçte birine bile ulaşamadığı Avrupa seçimlerinde geldi. Oyların yalnızca yüzde 2,7’sinin Sol Parti’ye gittiği bu seçim, partideki krizinin derinliğini de gösterdi. Partiyi en çok endişelendiren konulardan birisi de haklı olarak, Sol Parti’nin toplumsal adaleti sağlamak için en iyi parti olduğuna inanan insanların sayısının hızla azalması. Sol Parti’yi bu rolde gören seçmenlerin yüzdesi Thüringen’de yarı yarıya, Saksonya’da ise üçte iki oranında azaldı.
Sol Parti’yi bir sonraki Alman parlamentosunun dışında görmek isteyen çok sayıda insan var. Parti içindeki çekişmeler, aynı zamanda Wagenknecht ve en yakın ortaklarının ayrılışı, onlara çok kolay bir hedef sundu. Sol Parti, gelecek ay Halle’de parti kongresini düzenleyerek yeni bir liderlik seçecek. Partinin en büyük varlığını, yani Wagenknecht’in Sol Parti’den ayrılmasının ardından artan parti üyesi sayısını, Alman parlamentosuna yeniden girmek için iyi bir şekilde kullanması gerekecek.
Yedi yüz civarında gazeteci, AfD’nin bir Alman eyaletindeki ilk zaferini bildirmek için Erfurt’taki parlamentodan bölgesel seçimleri takip etti. Çoğu Berlin’de yerleşik ve son birkaç günün tartışması, bölgesel seçimlerin Alman genel siyaseti üzerindeki sonuçlarına kaydı. Ancak Thüringen ve Saksonya’da aşırı sağ bir partiyi seçmeyen seçmenlerin üçte ikisi, sürpriz bir yeni seçim olmadığı takdirde bu sonuçlarla yaşamak zorunda kalacak. Aşırı sağın elde ettiği güçlü seçim sonuçlarını, aşırı sağcıların şiddet eylemlerinin takip ettiği gözlemlenen bir şey. Haziran 2023’te, AfD’nin ilk ilçe belediye başkanının seçildiği Thüringen’deki Sonneberg’de yaşanan bu oldu.
Scholz, seçim sonuçlarına ilk tepkisini, sonuçların “acı” olduğunu ve partinin bölgesel parlamentoların dışında kalmadığını kastederek “SPD ile ilgili iç karartıcı tahminlerin gerçekleşmedi” diye verdi. Bu esnada Merz, Almanya’nın kamu hizmetlerindeki kötü durumundan göçmenleri sorumlu tutarak Brandenburg’daki seçim kampanyasına geri döndü. Verilen zayıf karşılıklara bakılırsa, Thüringen ve Saksonya aşırı sağın ilerleyişini sınırlamak için Berlin’den yardım bekleyemez gibi görünüyor.