Bu hafta size bir sanatçıyı tanıtmak istedim.
Çok önemli bir sanatçı.
Adı Ai Weiwei.
67 yaşındaki bu Çin kökenli kavramsal sanatçı ile ilk kez altı yıl önce plastik sanatlar okumaya başladığımda tanıştım.
İşleri bazı çevreler tarafından çok beğenilirken bazıları tarafından oldukça kötü şekilde eleştiriliyor.
Tıpkı Kavramsal Sanat gibi!
İlk dersimizdi.
Çok sevdiğim bir hocamız (Leyla Dilbaş) hepimize bir araştırma konusu vermişti.
Pecha kucha tekniği ile ertesi hafta konularımızla ilgili araştırmalarımızı sunacaktık.
Benim konum işte bu sanatçıydı.
O kadar konu içinde bana O’nun verilmesi büyük bir şanstı sanırım.
Çünkü bu yola girme nedenim teknik öğrenmenin yanı sıra sanatsal düşünüş biçimlerini ve sanat felsefesini anlamaktı.
20. yüzyılın başlarında modern sanatın yayılması ile estetik olanın sanat olduğu kaidesine karşı çıkmak için ortaya konan bu akım ise aklımı başımdan alıyordu.
O yüzden bu konu tam bana göreydi.
Nitekim, dört yıl boyunca tarih öncesi çağlarda çizilen mağara resimlerinden çağdaş sanata kadar olan akımları okuduk, inceledik, denemeler yaptık, araştırdık, yazdık, çizdik ama kavramsal sanat benim için hep ayrı bir yerde durmaya devam etti, ediyor.
Yaklaşımını seviyorum.
Kavramsal sanat, bir eserin güzelliğinden, teknik kusursuzluğundan, estetik değerinden çok onun sanatsal anlamda neliği, kelime/kavram olarak karşılığı üzerine kafa yorar.
Bir konu veya obje, kavramlarla ilişkilendirildiğinde burada söz konusu olan o şeyin biçiminden çok arka plandaki fikridir.
Özellikle sanatsal bağlamda kavramsal ifadesi bir eseri tanımlamak için kullanılıyorsa bu, çalışmanın düşünsel derinlik kaygısıyla ortaya çıktığına işaret eder.
İşte Ai Weiwei de buralardan büyük işler çıkaran biri.
1957’de Pekin’de doğan sanatçı karşı duruşlarına Çin’de yasaklanmış olan bazı sanat akımlarını anımsatan işler üretir ve başı belaya girer.
Daha sonra, 1980’lerden itibaren New York’a gider ve kavramsal sanat ile sanat üretmeye devam eder.
Özellikle toplumsal ve politik fikirleri irdeler ve bunu hem Doğu’da hem de Batı’da yapar.
En çok konuşulan işlerinden biri 2010 yılında ilk kez Londra’da Tate müzesinde sergilenen ‘Ayçekirdekleri’dir.
Sergi, bir arada tek bir yüzey oluşturan milyonlarca birbirinden bağımsız parçadan oluşur.
Her bir parça küçük bir ayçekirdeğini temsil eder ve eserin bütünü işte bu çekirdeklerin bir araya getirdiği kocaman bir halıdır.
Üstünde de “Made in China” yazar.
Her bir çekirdek (toplamda 100 milyon!) Çin’de bir şehir olan Jidgdezhen’deki insanlar tarafından boyanmıştır.
Burada insanlar asırlar boyunca porselenler üretmiş, şekillendirmiş ve bu süregelen bir gelenek olmuş.
Proje 5 yıl boyunca 1600 kişinin yer aldığı bir çalışma olarak devam etmiş.
Porselen üzerinde geleneksel yontma tekniği ile oluşturulan bu çekirdekler özünde Çin kökenlidir ve bu fikrin ardında toplumsal, politik ve ekonomik konular yer alır.
Ayçekirdekleri, Çin’deki kitlesel üretimi ve bireyselliğin kaybolmasını temsil eder.
Çünkü her bir çekirdek benzersiz olsa da toplu olarak tek bir parçayı temsil eder.
Yani burada Çin’in otoriter yapısını ve bireyselliğin kitleler içerisinde yok edilmesine eleştirel bir bakış sunar.
Öte yandan, çekirdek yakın aile ve arkadaşlık ortamlarında bir araya gelinerek yenilen -yani paylaşılan- bir yiyecek olması dayanışma ve paylaşma fikrini güçlendirir.
Eserin bir diğer güçlü yanı ise Mao Zedong’a gönderme yapmasıdır.
Mao döneminde propaganda afişlerinde halk Mao’nun etrafındaki ayçiçeklerini temsil eder. Yani Mao’nun halkı tarafından beslenen ve desteklenen bir lider olduğunu hatırlatır.
İşin ekonomik bağlamı ise çalışmanın bir başka boyutunu temsil eder. Küresel pazarda Çin’in “dünyanın fabrikası” olması, Çin’deki düşük maliyetli iş gücünün nasıl kullanıldığını göstermesi, sıradan bir nesnenin ekonomik sistem içinde sanatsal bir objeye dönüştükten sonra nasıl değer kazandığını sorgulaması, piyasa değeri ve tüketim arasındaki tutarsızlıkların ortaya çıkarılması gibi küresel üretim ve tüketim kültürüne göndermede bulunur ve kapitalizmi sorgular.
Ai Weiwei, bu işle ilgili bir video tanıtımında, “Sanatın yeni olasılıklara açık olması temel bir yapı yaratmak için yeni sorular soran bir araç olması benim işimin her zaman en ilginç parçası olmuştur” der.
(https://youtu.be/F1EaEMNiuqY?si=vIyPE34f2DupEyAa)
Yukarıdaki link bu çalışmayı güzel özetliyor.