iktibasHayri Kozanoğlu292 milyar $ burada - Hayri Kozanoğlu
diğer yazılar:

292 milyar $ burada – Hayri Kozanoğlu

Orjinal yazının kaynağıbirgun.net

Yüksek faiz kazancı için kısa vadeli olarak ülkeye giren küresel fonlar var, yani sıcak para diyoruz buna ve bu sıcak para döviz kurunu geçici olarak düşürebilir, ama bu bizim için ideal olan değildir. Bir süre sonra bu fonlar yüksek faiz kazancını alıp düşük kurdan tekrar dövize dönerken kur yeniden yükselir. Yükselen kuru düşürmek için her seferinde daha yüksek faiz vermek gerekir.

Büyük olasılıkla hak vereceğiniz bu görüşler 2021 Kasım ayında Recep Tayyip Erdoğan tarafından dile getiriliyor. Ne yazık ki bir kez daha 2024’te Türkiye ekonomisi sıcak paranın şantajı altında. Bu korkuyla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Eylül ayı toplantısında da faizleri %50’de tuttu. Gerçi daha önceki toplantı metinlerinde bulunan “gerekirse para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır” ifadesini bu kez kaldırarak yeni bir faiz artışına kapıyı kapadı. Ama öte yandan “enflasyon beklentileri ve fiyatlama” davranışlarının risk unsuru olmaya devam ettiğini, mal enflasyonunda düşüşün “sınırlı” olduğunu, hizmet enflasyonundaki iyileşmenin “son çeyrekte” gerçekleşmesinin beklendiğini söyleyerek, yakın zamanda faiz indirimine pek de istekli olmadığını beyan etti.

TCMB, iki ucu keskin kılıç gibi zor bir durumda. Faiz indirimine bir başlarsa sıcak parayı ürkütmekten, yerli aktörlerin dövize yöneliminden endişe duyuyor. Öte yandan OVP’de 2025 için %17.5 enflasyon öngörülürken politika faizinin %50’de tutulmasının ekonomiye sert fren yaptırmasından, işsizliğin tırmanmasından, bu durumda Saray’ın işe el koymasından korkuyor.

Eylül 2023’te aylık enflasyon %4.75 gelmişti. Eğer bu eylül %2.75’in altında bir tüketici enflasyonu açıklanırsa yıllık enflasyon %50’nin altına inecek ve eğer Şimşek’in sürekli tekrarladığı gibi beklenen enflasyona değil, gerçekleşen enflasyona göre dahi bakılsa politika faizi bankalara reel getiri sağlıyor olacak. Bu noktada, özellikle TL kredi kullanan TOBB etrafında örgütlü Anadolu sermayesinin “faizleri indirin” çağrıları yoğunlaşacak.

Geçtiğimiz hafta TCMB’nin rezervlerini 6.2 milyar dolar artırarak 153.6 milyar dolara çıkarması da hep yarın sıcak paranın ülkeyi terk etmesi halinde cephanemi sağlam tutayım korkusundandı. Döviz alınırken haliyle piyasaya likidite pompalanıyor. Bu para bolluğu da mevduat faizlerini aşağı çekerek; harcamalara hız verme veya dövize yönelme gibi TCMB’nin pek istemediği refleksleri tetikliyor. Bu nedenle hafta sonu TL mevduatlarda zorunlu karşılıklar artırılarak fazla likiditeyi emmek amaçlandı. Döviz alımını teşvik eden diğer bir neden de, ihracatçıların değerli TL şikayetini dindirmek için döviz alımını sürdürerek kurun düşüşünü engellemek olabilir.

Bu arada eski TCMB Başkanı Şahap Özkavcı’nın başında bulunduğu, bu aralar pek sesi çıkmayan BDDK da son haftalarda belirginleşen tüketici kredisi talebindeki yavaşlamaya önlem olarak, ihtiyaç ve konut kredilerinde sermaye yeterliği katsayısını düşürdü. Son zamanlarda mesai saatleri dışında da geçerli olmak üzere bankalardan kredi teklifleri geliyor. Belli ki bankalar % 2 aylık sınırına rağmen ellerindeki fonları pazarlayamıyor.  Çünkü uygulanan  faiz oranları hala çok yüksek. Hele ki, enflasyonda öngörülen düşüş gerçekleşirse… En son ihtiyaç kredilerinde ortalama faiz oranı %74, konut kredilerinde ise %43’tü. İster istemez, TCMB’den sıkılaşma, BDDK’dan gevşeme yönünde hamleler gelmesi bu iki kurum arasında bir eşgüdüm bulunmadığı izlenimini verdi. Zaten Nurettin Nebati ekibinden Özkavcı ile Mehmet Şimşek ekürisi arasında pek sıcak ilişkiler gelişmediğini tahmin etmek zor değil.

SICAK PARANIN DÖKÜMÜ

Sıcak para demişken, isterseniz ülkedeki bu tür fon miktarı ne kadar onu bir irdeleyelim. Hatırlanırsa Mehmet Şimşek “finans tarihimizde görülmemiş 78 milyar dolar kaynak girişi var” diye demeç vermişti. 13 Eylül itibarıyla yabancıların yurtiçinde 33.6 milyar dolar hisse senedi, 14.7 milyar dolar devlet tahvili, 291 milyon dolar özel sektör ihraçlarını da içeren 48.6 milyar dolarlık portföyleri bulunuyor. Yurt dışında ihraç edilen eurobondların tutarı da 43.8 milyar dolar kamu, 13.2 milyar dolar reel sektör, 17.3 milyar dolar finansal sektör olmak üzere, 74.3 milyar doları buluyor. Menkul değer stok toplamı da 123 milyar dolara ulaşıyor.

Sıcak para toplamını hesaplayabilmek için şimdi de vadesine 1 yıldan az süre kalan dış borç istatistiklerine 2024 Temmuz itibarıyla bir göz atalım. Merkez Bankası mevduatları 38.7 milyar dolar. Banka kredileri 50.3 milyar dolar. Gerçek-tüzel kişilerin yurtiçi döviz mevduatı 19.1 milyar dolar. Yurtdışı bankaların yurtiçindeki döviz mevduatı 19.6 milyar dolar. Yabancıların TL cinsi yurtiçi ve yurtdışı şubeler mevduatı 20.4 milyar dolar. Bu tutarın da dövize çevrilme potansiyelini göz önüne alarak sıcak paraya dahil ediyoruz. Reel sektörün de 2.1 milyar doları kamu, 18.4 milyar doları özel, 20.5 milyar dolar kısa vadeli dış borcu bulunuyor. Kısa vadeli borçlar böylelikle 168.6 milyar dolara ulaşıyor.

Menkul değer ve borç stokunu; 123+168,6 milyar doları toplayınca 291.6 milyar dolar sıcak para stoku rakamını buluyoruz. Dünya Gazetesi’ndeki köşesinde titiz analizler yapan Naki Bakır ise sıcak para stokunu 283 milyar dolar tahmin ediyor. Arada Bakır’ın kısa vadeli ticari kredileri dahil etmesi, benim dış ticaretin finansmanını istikrarlı bir kalem görüp dışarıda bırakmam; buna karşın onun TL mevduatları sıcak para saymayıp, benim toplama katmam gibi farklılıklar var. Ama sonuçlar yaklaşık çıkıyor. (Naki Bakır, Sıcak Para Stoku 283 milyar Dolar, Dünya Gazetesi 20.09.2024)

Dar tanımlı, yani kredileri dışarıda bırakan, sıcak parayı portföy yatırımları ve yabancı mevduatla sınırlayan yaklaşıma göre de;123,0 +59.1 =182,1 milyar dolar.

Görüldüğü gibi halihazırda Merkez Bankası’nın 153.6 milyar dolar brüt, 26.5 milyar swap hariç net rezervlerini, kısa sürede eritebilecek bir sıcak para varlığı bulunuyor.

TÜRKİYE EKONOMİSİ 2018-2023

Bu yazıda Türkiye’nin döviz pozisyonunun anlık bir fotoğrafını çekmeye çalıştık. Ümit Akçay ise 2018-2023 arasını kapsayan Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl başlıklı kitabıyla bir dönemi çok ayrıntılı bilgi ve verilerle analiz ediyor. Akıcı bir dille yazılmış, bir solukta okunan sürükleyici çalışmasında, Türkiye ekonomisindeki temel dönüm noktalarını eleştirel iktisat yaklaşımından hareket ederek değerlendiriyor. Zaman zaman, özellikle 2023’teki seçimler yaklaştığında ücretli kesimlere bazı tavizler verilse de AKP rejiminin emek karşıtı yüzünü teşhir ediyor. Ekonomi politikalarının belirlenmesinde sermaye fraksiyonları arasındaki gerginlikleri, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi’nden taviz koparma çabalarını sergiliyor. TÜSİAD ile simgeleşen Yerleşik Büyük Sermaye Grupları ile Diğer Sermaye Grupları diye nitelediği MÜSİAD-TOBB etrafında kümelenmiş iki sermaye fraksiyonunun farklılaşan çıkarlarını masaya yatırıyor. Şimşek programının liberal iktisatçıları utangaçça da olsa nasıl saflarına kattığını dile getiriyor. Ekonomi meraklılarına okumalarını hararetle öneririm. (Ümit Akçay, Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl, Doğan Kitap 2024)

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
286AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin