iktibasPınar Öğünç100K maaşlı beyaz atlılar, karanlık zamanlarda “aşık ve evli” ütopyası - Pınar...
diğer yazılar:

100K maaşlı beyaz atlılar, karanlık zamanlarda “aşık ve evli” ütopyası – Pınar Öğünç

333 Takipçiler
Takip Et
Orjinal yazının kaynağıevrensel.net

Kalabalık bir meydan; durmaya üç saniyesi olanlar yahut aklındakinin ağırlığından üç saniyeliğe sıyrılabilenler dönüp ona bakıyor. Genç bir kadının kucağında “Dua edin onunla evleneyim” yazan bir karton kutu var, gelen geçene küçük plastik şişelerde su dağıtıyor. Birkaç ay içinde bunun lokumlu versiyonu dolandı sosyal medyada; ucuz marketlerin ucuz çikolatalarının bu “manifestle” kaplandığı bir başka çeşidi de. Metropollerin gökdelenli caddelerinde, metro duraklarında, AVM merdivenlerinde, sanki milat öncesi mitolojinin tanrıları için sunaklara hediyeler bırakırken, dünyaya bu defa umutlu bir inançla bakan genç kadınlar…

*

Bu işin sosyal medyada “Bir gün birisi hayatına girecek ve her şey değişecek”lerin havada uçuştuğu, telefonlar için “çok tutan manifest duvar kağıtları”ndan “ex”i nikâh masasına oturtan ritüel karışımlarına uzanan çeşitlilikte bir piyasa dili var. Nasıl oluyorsa, 100 kat hızlı manifest fırsatı sunuluyor. “Aldım kabul ettim”ler. Pagan ritüelleri gibi, favlayan aşkı buluyor, aşk hayatı şifalanıyor, favlamazsan işte o yüzden olmuyor diye kafana takılması gerekiyor. Sonrası mohitolu ya da maden sodalı kına hülyası belki, hangi nezih notadan girilirse girilsin Ankara’nın bağlarıyla düğümlenen “gelenek-fun” bir düğün.

Bir sonraki bağlantı bir Z kuşağı sosyolojisi olabilir; akan erkek tarihi değiştirmek, tıkıldıkları evlerden çıkmak için kadınlar yüzyıllar boyu onca mücadele vermişken ve veriyorken, genç kuşaktaki bu erkenden evlenme ve evinin kadını olma hevesi iğnelerle ele alınabilir. Yer yıkılır, gök inlerken, dünya mızrak uçlarında taze sökülmüş kalplerin titrediği bir savaş alanıyken, her şeyin ortasında bu nasip obsesyonu, bu hummalı “the one” arayışı… Pek şifalandırıcı sayılmayacak sular.

Ama aklım başka yerlere gidiyor.

*

“Kendimi mesut hissediyorum, kelimelerle anlatabileceğimden çok daha mesut, çünkü ben kocamın bütün hayatıyım, tıpkı onun bütünüyle benim hayatım olduğu gibi.”

Marilyn Yalom, “Evli Kadının Tarihi”nde romantik aşkın icadı için 12. yüzyılda Fransızları işaret eden tezi anıyor. Ortaçağ köylü halkların evliliklerinde duygudur, cazibedir, gönülden fingirdeşmektir, bunlar hiç yoktur denemez. Ama o dönem aşk seçkinler dünyasına mahsus bir uğraş olabilir. Nasıl akit olarak evlilik ve ihtiyaç olarak aşk birer icatsa, evliliği aşkla buluşturmanın patenti çok daha yakın tarihli.

Yalom az önceki Jane Eyre alıntısıyla cinselliği dizginlenmiş, mektuplarla harlandırılan, uzun nişanlılıklarla candan bezdiren Viktorya dönemi aşka geliyor. Evlilik aktine aşkın karışması hatta popüler bir ideal haline gelişi 19. yüzyıl. Bu dönemin tipik İngiliz romanları, “onu” bulmakla hayattaki her şeyin çözüleceği ve güzelleşeceği bir evlilikle bitiyor muhakkak.

*

Psikanalist Bruce Fink, bugünün edebiyatına ve sinemasına uzanan, trajediye dönmüyorsa evlilikle biten son geleneğinde bir şeyin altını çiziyor. Aslında tam da hikâyeyi burada bitirenler aşk ve evliliğin ayna arabaya sığmayacağını düşünenlerdir: “Belki de romancılar evliliğin aşkı öldürdüğüne veya en azından tutkunun azaldığına, yerini birbirine yakın ve aşina olmaktan kaynaklanan bir arkadaşlığın, yoldaşlığın, bağlanmanın aldığına inanıyordur. İlişkinin başındaki ‘tutkulu sevgi’yi ilerleyen dönemlerdeki ‘arkadaşça sevgi’den ayıran, bazı insanların ilkinden diğerine geçmeyi başaramadığını (veya reddettiğini) öne süren psikologlar da bu görüşe destek verir.”

*

(Gerçeği nerede ve ne zaman yaşanmışsa) Gerçek aşkın bittiği söylenir ya da bunu söylemekten hoşlanırız. Neoliberalizm dünyasının tek tek bireylerde beslediği bencillik, çıkarcılık, yabancılaşma ve belki sabırsızlık, birine emek vermekten yüksünür olmak artık imkânsız kılıyordur aşkı. Oysa aşkın yoklukla, eksiklikle, imkânsızlığıyla birlikte icat edildiği düşünülürse, belki de bugün genç kadınların ve aslında genç erkeklerin de dilindeki en gerçek aşktır.

Aile evinden kopuşun sadece muhafazakârlık bariyerleriyle değil maddi olarak olanaksızlaştığı, iş güvencesinin bulunmadığı, genç kadın işsizliğinin tavan yaptığı, ne seyahat ne flört etmeye paranın yettiği bir zamanda her şeyi değiştirecek bir şey güzel olmaz mıydı? Tükenmiş sosyal devletin, onu ikame etmeye artık kafi gelmeyen çekirdek ailenin yerini tutacak bir can simidi; yaşanamamış gençliğin acısı aşk oyunlarıyla çıkarılacak, birlikte şımarılacak, eğlenilecek, arkadaşlar ağırlanacak bir çift ütopyası. “Onu” bulmakla bugün Türkiye’de bir genç, 21. yüzyıl dünyasında sağ olmanın her tür sancısı hafifleyecek. Beyaz atlı prens kadar ihtiyaç ve ancak onun kadar olanaklı.

“Zengin koca” sadece kulağa fazla eski moda geldiği için değil, zenginle alt orta sınıfın dahi sosyal olarak kesişme ihtimali azaldığı için, belki eski Türk filmlerindekiler kadar sıra dışı, uyuşturucu bir hikâyeye ihtiyaç var; o yüzden de aşklı evlilik manifestlerinde 100K (ya da iyi) maaşlı bir eş hayali kuruluyor. Hayalde bile ücretli çalışmanın alternatifinin olmaması hazin. Çalışmaya gerek olmayan bir hayat ihtimalinin sadece maaşı iyice bir erkekle evlenmek olarak kalması ayrıca hazin. Yanlışlıkla pembe kapaklı Komünist Manifesto’yla evlilik manifesti yapan genç kadın sosyal medyada çok dolanmıştı, biterken o görüntü gelsin gözünüzün önüne. Aile için “aşkın devleti” diyen Alain Badio ile Bağlantılar’a bir ayraç koyalım.

Not: Evli Kadının Tarihi Zeynep Yelçe ve Neşenur Domaniç’in çevirisiyle Çitlembik Yayınları’ndan, Lacan’da Aşk Elif Okan Gezmiş ve Zeynep Oğuz’un çevirisiyle Kolektif Kitap’tan.

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin