Kıbrıs sorununda “işgalcilikle ve çözüm istememekle” suçlanan Türkiye, bundan kaçmak ve Kıbrıs’ın kuzeyinde uyguladığı kolonicilik siyasetini gizlemek için tüm stratejisini “Rumlar çözüm istemez” argümanının üzerine kurgulamıştır.
Annan Planı’nın referandumda kabul edilmemesini sağlayacak taleplerde bulunduktan sonra alelacele referanduma götürülmesini istemeleri bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Annan Planı’nın en büyük savunucularından Dışişleri ve Başbakanlık yapmış Ahmet Davutoğlu bu stratejinin başarısını “Teoriden Pratiğe Türk Dış Politikası” isimli kitabında şöyle ifade eder;
“Gittikleri her uluslararası toplantıda işgalcilikle suçlanan benim dışişleri bürokratlarım Kıbrıs’taki referandum sonrası artık başları dik konuşabilmektedirler”
“Rumlar çözüm istemez” stratejisinin arkasına saklanan Türkiye, Annan Planı sonrası Kıbrıs’ın kuzeyine daha yoğun bir şekilde nüfus aktarıp, vatandaşlık dağıtarak Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesini tamamen gasp etmiştir.
Bununla birlikte Rum mülklerinin yağmalanması ve mülkiyet sorununun içinden çıkılmaz hale getirilmesi için çok yoğun faaliyetler hala daha devam etmektedir.
Halka ait hali, orman ve devlet arazileri üzerine Türkiyeli sermaye guruplarının TC devleti teşvikleriyle turizm başta olmak üzere yatırım yapmaları da bu stratejinin bir sonucudur.
Avrupa Parlamentosu’na yaptığımız bir ziyarette, randevu alıp görüştüğümüz Liberal Grup Başkanı İngiliz Parlamenter Andrew Duff’a kuzey Kıbrıs’taki ekonomik ve siyasi süreçleri anlattık.
Bizi dikkatle dinleyip notlar alan, verdiğimiz yazılı belgeleri inceleyen Sayın Duff bize dönerek; “Biraz önce sizin iki milletvekilinizle görüştüm. Onlar sizin söylediklerinizi söylemiyorlar” diyerek iki milletvekillinin kart vizitlerini gösterdi.
Biri hükümet (H.T) öteki de ana muhalefet partisi milletvekili (T.U) olduğunu gördük ve söylediklerini merakla sorduk; “Biz yüzde 65 evet, Rumlar ise yüzde 76 hayır dediler”
“Rumlar çözüm istemez dedikten sonra sağ partiden katılan mı söyledi?” diye sorduğumuzda ise “Hayır, her ikisi de aynı şeyi söyledi” diye yanıtladı.
Görüleceği üzere dış temaslarda Türkiye’nin belirlediği strateji, bizi temsil ettiğini söyleyen sağ-sol partilerce ortak olarak ileriye taşınmaktadır.
Bunun dışına çıkanlar ise marjinal, Rumcu ve vatan haini olarak hedef gösterilmektedir.
Bu ziyaret sonrası yaşananları Kıbrıs’taki basın yoluyla paylaştığımızda günlerce Rumcu olduğumuz, Rumlardan para aldığımız gibi yalanlarla, çamur atma siyaseti ne yazık ki sol diye bildiğimiz parti güdümlü gazetecilerce günlerce yazılıp çizildi.
Brüksel de Avrupa Parlamentosu önünde bir grup sendikanın “Turkey Hands off Cyprus” pankartı açarak basın toplantısı yapması daha da ilginç gelişmelere neden oldu.
Bu eylem ve parlamentodaki parti grupları ile görüşme Türkiye yetkililerinin ciddi tepkisine neden olmuştur.
Yeşiller Grubu’nu ziyaretimizde konuşmaları Türkçeden Almancaya çeviren Türk tercüman bir ara durdu ve bize dönerek “Bu söyledikleriniz resmi politikaya uygun değil, Mehmet Ali Bey (Talat) bunları söylemiyor” deyince kıyamet koptu.
Tercümanı bypass edip derdimizi İngilizce anlatmaya devam ettik.
Pankart eyleminin bir gece öncesi iki sendikacı arkadaşımızın Kıbrıs’taki evlerine sivil polisin gitmesi onları tedirgin edip Brüksel’den ayrılmalarına neden olmuştu.
Eylemin ve ziyaretin yarattığı etki nedeniyle, TC Dışişleri iki uçak kiralayarak Ticaret, Sanayi ve Esnaf Sanatkarlar Odaları başta olmak üzere Kıbrıs’tan Brüksel’e sözde ambargoları protestoya gönderdi.
Mekke’ye hacı olmaya giden hacılar gibi beyaz çarşaflara bürünüp Brüksel sokaklarında boy gösteren ve bugün kendilerini ekonomik örgütler olarak tanımlayanların, Türkiye’nin propaganda mekanizmasına bugün de hizmet ettikleri açıktır.
Bugün Kıbrıs Türk toplumunun gerçek sesini duyuracak faaliyetlere rastlamak mümkün değildir. Türkiye’nin içte ve dışta “Rumlar çözüm istemez” propagandası Türkiye yetkilileri ve ganimetten nemalanan kesimlerce seslendirilmeye devam etmektedir.
“Rumlar çözüm istemez, o zaman ben nüfus taşırım, ben vatandaşlık dağıtırım, ben seçimlere müdahale ederim, ben Kıbrıs’ı bölerim, ben hukuk dinlemem, istediğimi yaparım” anlayışı başta Kıbrıslı Türkler olmak üzere tüm Kıbrıs’a Türkiye tarafından dayatılıyor.
Peki geçmişte bunlara karşı çıkan ve tüm engellemelere rağmen bu karşı çıkışları uluslararası alana da taşıyan sendikalar nerede?