Eğer yurt kavramını dar bir tanımlamanın dışına çıkarak insanın doğduğu ve büyüdüğü yerlerden daha geniş bir perspektifle ele alırsak, yurdu, insanın sadece anılarının olduğu topraklar değil, yurttaşlık haklarını kullandığı somut bir yer olarak tanımlayabiliriz.
Bu yüzden zaten haklardan yoksun paryanın yurtsuz olduğunu söyleriz.
Bu açıdan baktığımız zaman, son 45 yılda Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan pek çok kişinin anılarının başka yerlerde olduğunu söyleyebiliriz.
Kıbrıs’ın kuzeyinde doğup büyüyenlerin anılarının mekanı kuzey Kıbrıs olduğu için, belki oraya yurt duygusu ile bağlı oldukları ileri sürülebilir.
Fakat durum onlar açısından da karmaşık görünüyor.
Kendi yurtlarında yaşadıklarını hissediyorlardır ama öte yandan kendilerine ait olmayan malı ve mülkü kullandıklarını biliyorlar. Dolayısıyla sahici duygularla eğreti yaşamlar iç içe geçmiş görünüyor.
Bundan ayrı olarak, yaşadıkları coğrafya parçasında Türkiye’nin bütün ağırlığıyla hüküm sürdüğünün farkındadırlar.
Bir dış faktörün bu denli belirleyiciliği altında yaşamak, ister istemez yurt hakkını zedeler. Çünkü yurdun bir tanımı da, bir yerin biricik, aşina, huzur verici ve toplumsal açıdan bireylere alan açan yer olmasıdır.
Maalesef, ister adanın kuzeyinde doğmuş, isterse güneyden gelmiş olsunlar, Kıbrıslı Türkler böyle bir duygudan uzak yaşıyorlar.
Adanın kuzeyindeki diğer nüfus grubunun durumu bambaşkadır.
Türkiye’den gelip adanın kuzeyine yerleşenlerin gözünde Kıbrıs’ın kuzeyi fethedilmiş topraklardır ve hâkim anlayışta bu topraklar “helâldir”.
Bu nüfusun bu topraklara dair yurt duygusu yoktur. Kıbrıs’ın kuzeyini ne yurt, ne de ülke olarak görüyorlar. Çelişki veya ikircikli bir duygu hali de söz konusu değildir. Kristof Kolombos’un Amerika’ya ayak bastığı gibi, Kıbrıs’a ayak basıyorlar. Yani, “ne bizden öncesi, ne bizden başkası, ne de bizden sonrası vardır” anlayışı hâkimdir.
Kıbrıslı Türklerin bir tür parya hali, onları nesnel olarak yurt kavgasına sürüklemektedir ki, bu aslında bir iktidar kavgasıdır.
Bu kavganın iki muhatabı vardır: Kıbrıs’ta devleti ele geçirip Kıbrıslı Türkleri ülkesiz bırakan Kıbrıslı Rumlar ve Kuzey Kıbrıs coğrafyasını kendinin kılmak isteyen ve Kıbrıslı Türklerin yurt hakkına saygı göstermeyen Türkiye.
Yani, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlarla devlet kavgası, Türkiye ile ise yurt kavgası içindedirler.
Devlet kavgası, iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin Kıbrıslı Rumların elinde kalmasından ve ayrı bir Kıbrıs Türk devletinin oluşmasına zemin olmamasından kaynaklanıyor. Son derece yaşamsal olan bu soruna, yani Kıbrıslı Türklerin devletsiz kalışına, çözüm bulmak, sadece federal devlet perspektifi üstünden mümkün görünüyor. Oraya ulaşmak için, devlet iktidarını paylaşmak istemeyen Kıbrıslı Rum elitleri ile mücadele etmek kaçınılmaz görünüyor.
Yurt kavgasına gelince…
Kıbrıslı Türklerin yurt hakkını hayata geçirmeleri ancak dışarıdan yaşamı şekillendiren faktörlerin belirleyiciliğinden kurtulmakla mümkündür. Bu da Türkiye’nin kuşatıcı ağırlığına karşı çareler üretmekten ve federal devlete ulaşmaktan geçer ki, tam bir mücadele alanıdır.
Uzun lafın kısası, Kıbrıslı Türkler öyle bir konumdadırlar ki, yurt duygusunu tatmak ve yurttaşlık haklarını engelsiz kullanmak için federal devlete ihtiyaç duymaktadırlar.
Kuşkusuz, bu bir yurt kavgası olduğu kadar, bir iktidar kavgasıdır da…