Kıbrıs iktibasNiyazi KızılyürekDevlet Milliyetçiliği ve Konformizm - Niyazi Kızılyürek
yazarın tüm yazıları:

Devlet Milliyetçiliği ve Konformizm – Niyazi Kızılyürek

Yeniçağ podcastını dinleyin

Geçen haftaki yazımda Kıbrıs Türk toplumunda konformizm olgusuna değindim.

Bugün, Kıbrıs Rum toplumunda statükoya çakılı kalmaya yol açan farklı bir konformizmi ele alacağım.

İki konformizmin vardığı yer aynı olsa da, (statükoda çakılı kalmak), nedenleri oldukça farklıdır.

Kıbrıs Türk toplumunda konformizm ve haliyle statükonun devamına katkı koyan olgular arasında Türkiye’nin son dönemde takındığı tavır ile “Sonradan Görmeler ve Paryalar” diyalektiği yer alırken, Kıbrıs Rum toplumunda konformizmin esas kaynağı özellikle 1974’ten sonra güçlenen Devlet Milliyetçiliğidir.

1974 yılında Yunan Cuntasının gerçekleştirdiği darbe ve ardından Türkiye’nin adanın %37’sini ele geçirmesi, Kıbrıs Rum toplumunda 1960’tan beri görülen devlet ve ulus arasında arafta kalma haline son noktayı koydu.

Kıbrıs Rum toplumunun 1974 öncesinde bağımsız devletin yarattığı iç dinamikler sonucunda geçirdiği dönüşüm ve Yunanistan’ın 74’ Savaşında sessiz kalması, Kıbrıslı Rumları Kıbrıs devletini “koruyucu kalkan” olarak görüp bütünüyle Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dört elle sarılmalarına yol açtı.

1974’ten önce çok az kullanılan Kıbrıs bayrağı artık yaygın biçimde dalgalanacak, Kıbrıs’ın bağımsızlığı törenlerle kutlanacak ve okullarda Kıbrıs tarihi dersi okutulacaktı…

Yeni dönemde Enosis tutkusu bütünüyle geçmişe karıştı ve yeni bir siyasal bilinç oluşmaya başladı.

Bu tarihsel dönüşüm, Yunanistan’a katılmayı hedefleyen Birleşme-Milliyetçiliğinden Kıbrıs Rum Milliyetçiliğine (Devlet Milliyetçiliğine) geçişe işaret ediyordu.

1964’ten beri fiilen Rum toplumunun tekelinde bir devlet olarak varlığını sürdüren Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşatılması (Beka Sorunu), bütün siyasi partilerin önceliği haline geldi.

74’Savaşının yol açtığı ağır tahribata rağmen Kıbrıs Rum toplumunun süratle toparlanması ve ekonomik açıdan ileri hamleler yapmayı başarması, Kıbrıslı Rumları giderek daha büyük oranda devlete bağladı ve Devlet Milliyetçiliği zaman içinde bütün siyasi partilerin ortak ideolojisi oldu.

1974’e kadar Helenizm’in Kıbrıs’taki en yetkin temsilcisi sayılan Başpiskopos Makarios, 1974’ten sonra Devlet Milliyetçiliğinin sembolü haline geldi.

Sadece bağımsızlıkçı tarafı eskiden beri ağır basan AKEL ve Makariosçu olarak bilinen DİKO ile EDEK değil, bünyesinde eski tarz Helen milliyetçilerini (Enosisçileri) barındıran DİSİ de Devlet Milliyetçiliğini benimsedi.

1960’lı yıllarda şekillenmeye başlayan ve 1974 sonrasında baskın ideoloji haline gelen Devlet Milliyetçiliği, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyesi olmasıyla birlikte yeni bir ivme kazandı.

 

2004 Referandumları ve Kıbrıs Rum Devlet Milliyetçiliği

Yakın Kıbrıs tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri, kuşkusuz, 2004 yılında Annan Planı için yapılan referandumlar ve Kıbrıs’ın AB üyeliğidir.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin en kritik aşamasında gündeme gelen Annan Planı, adanın AB üyeliğine birleşik federal bir devlet olarak başlamasını hedefliyordu.

Nitekim, Plan taraflara Ekim 2022’de sunuldu. Yani, AB’nin 2002 sonunda gerçekleştireceği ve Kıbrıs’ın da içinde yer alacağı tarihi genişlemeden kısa bir süre önce…

Kıbrıs Rum siyasi elitleri bu gelişmeden büyük bir rahatsızlık duymuşlardı. Çünkü Annan Planının AB üyeliğinden kısa bir süre önce masaya yatırılması, bir anlamda Kıbrıs Rum tarafını planı kabul etmeye zorluyordu.

Gerçekten de ilk tepkiler son derece temkinliydi. Cumhurbaşkanı Kliridis, planı müzakere zemini olarak kabul ettiğini açıklıyor, Ulusal Konsey ve Temsilciler Meclisi de buna benzer kararlar alıyorlardı.

Hiç kimse Annan Planına net olarak “hayır” diyemiyordu.

Ama “hayır” diyen biri vardı: Rauf Denktaş!

Ve Kıbrıs Rum liderliği en kritik aşamada Denktaş’ın arkasına saklanacaktı…

Nitekim Denktaş, Avrupa Birliği’nin genişlemesi ve Kıbrıs’ın üye olmasıyla sonuçlanan Kopenhag Zirvesine (2002) katılmayacak ve Annan Planını imzalamayı reddedecekti.

Kıbrıslı Rumlar bu sayede Kıbrıslı Türklerle egemenlik ve iktidar paylaşımına zorlanmadan bütün Kıbrıs adına AB üyesi olabildiler.

Denktaş, aynı tutumu 2003 Nisanında Lahey’de yapılan toplantıda da alınca, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye Katılım Anlaşmasını imzalamasının önünde hiçbir engel kalmadı.

Kıbrıs Rum tarafı 2003 Nisanına kadar Annan Planını müzakere zemini olarak kabul ettiğini söyleyip duruyordu. Fakat bu tarihten sonra, yani Kıbrıs’ın AB üyeliği kesinleşince, bu çizgiden uzaklaşıldı ve 2004 yılında yapılan referandumlarda Cumhurbaşkanı Tassos Papadopoullos Kıbrıs Rum toplumunu “hayır” oyu kullanmaya davet etti.

Bu, Devlet Milliyetçiliğinin yükselişi açısından yeni bir dönüm noktası olacaktı…

 

“Devlet Devraldım, Cemaat Devredemem!”

Tassos Papadopoullos Kıbrıslı Türklerle eşitlik temelinde iktidar paylaşımına karşı çıkıyor, fiilen bir Kıbrıs Rum devletine dönüşen Kıbrıs Cumhuriyeti’ni korunması gerektiğinin altını çiziyordu.

“Devlet devraldım, cemaat devredemem” diyordu.

(Tarihin bir ironisi: Tassos Papadopullos bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna karşı çıkanlar arasında yer alıyordu, şimdilerde ise hararetle Kıbrıs devletinin korunmasından söz ediyordu.)

Annan Planına karşı çıkanların büyük çoğunluğu da benzer argümanlar ileri sürüyorlardı.

“Kıbrıs Cumhuriyeti devletini korumak şarttır” diyorlardı. (Kıbrıs devleti hiç bu kadar sevilmemişti!)

Düne kadar Kıbrıs Cumhuriyeti’ni alenen aşağılayan 1960’lı yılların Enosisçileri de şimdi Kıbrıs devletini korumaktan söz ediyorlardı. Nitekim 2004 Referandumlarında Kıbrıs Rum toplumunda, içinde Makariosçuları, Grivasçıları, EOKA B üyelerini barındıran geniş bir Ret Cephesi kuruldu. Maalesef, AKEL de bu cepheye katıldı.

EOKA B üyesi olmakla ünle televizyon kanallarının sahipleri (SİGMA TV, ANTENA TV) ve Makariosçu olarak bilinen siyasal güçlerin kol kola girdiği bu dönemde, Kıbrıs devletinin meşruluğu toplumun bütün kesimleri tarafından benimsendi.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olması Kıbrıs Rum toplumunda 1974’ün yarattığı ezikliği tam olarak gidermese de büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Türkiye karşısında eline büyük bir koz geçiren Kıbrıslı Rumların özgüveni arttı.

Yönetici elitler ilk yıllarda AB üyeliğini araçsallaştırarak, 74’Savaşının dayattığı iki bölgelilik ve tam siyasi eşitlik gibi parametrelerden kurtulmanın yollarını aramaya koyuldular. Bunun adını “Avrupai Çözüm” veya “Normal Devlet” koydular.

Fakat müzakereler beklenen sonucu getirmeyince, Devlet Milliyetçiliği performansını statükoyu korumada yoğunlaştırdı.

 

Devlet Milliyetçiliği ve Federal Çözüm Arayışları

Baskın akım haline gelen Devlet Milliyetçiliği, Enosisçi-Helen milliyetçiliğinden farklıdır. Helen Milliyetçiliği ontolojik olarak Kıbrıslı Türkleri dışlarken, Devlet Milliyetçiliğinin iki farklı boyutu vardır: Kıbrıslı Türkleri başından dışlayan boyutu ve Kıbrıslı Türkleri şartlı olarak kucaklayan boyutu…

Kıbrıslı Türkleri dışlayan boyutu, Kıbrıs Türk toplumunu azınlık olarak gören veya siyasi eşitlik temelinde Kıbrıs devletinin coğrafi esasa göre federalleşmesine karşı çıkan boyutudur.

Kıbrıslı Türkleri kucaklayan boyutu ise iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı federal devlete şartlı olarak olsa da açık olan boyutudur.

Çok açıktır ki, Devlet Milliyetçiliğinin güçlü olduğu DİKO ve EDEK gibi partiler Kıbrıslı Türklerle güç paylaşımına dayalı ortak federal devlet fikrine rağbet etmiyorlar ve Kıbrıs Cumhuriyeti devletini Kıbrıslı Rumların tek başına yönetmeye devam etmesini savunuyorlar.

Bu partiler açısından statüko, Tassos Papadopullos’un dediği gibi, “second best” (ikinci en iyi seçenek) çözümdür.

Ekoloji Hareketi, Eleni Theoharus, Yorgos Lillikas ve Yorgos Kolokasidis gibi küçük siyasi hareketler ve siyasi şahsiyetler Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs devletine katılmalarını belli şartlara bağlıyorlar. Örneğin  “tek vatandaş, tek oy” prensibini ön plana çıkarıyorlar, iki-bölgeliliğe karşı çıkıyorlar.

ELAM ise söylem düzeyinde Kıbrıs’ı Helenizm’in organik bir parçası sayıyor. Helen milliyetçiliğinin cuntacı (“Helen, Hristiyan, Ellas”) versiyonunu benimseyen parti, Kıbrıslı Türklerin adada ancak sıradan bir azınlık olarak var olabileceğini ileri sürüyor.

1976 yılında Glafkos Kliridis tarafından kurulan DİSİ’ye gelince.

DİSİ, EOKA B kökenli milliyetçileri bünyesine katarak yola çıkmıştı. Fakat Glafkos Kliridis’in karizmatik kişiliği ve liberal eğilimleri sayesinde parti uzun yıllar siyasi eşitlik temelinde federal devlet anlayışına bağlı kaldı.

Bu noktada, iki-bölgeli federasyon fikrinin ilk destekçilerinden birinin Glafkos Kliridis olduğunu hatırlatalım. Daha 1974 Ekiminde Lefkoşa’da Agro galerisinde yaptığı konuşmada tek gerçekçi çözümün iki bölgeli federasyon olduğunu söylemiş ve bütün şimşekleri üstüne çekmişti.

DİSİ içinde Helen milliyetçiliğine bağlı kesimler olmakla beraber ve zaman zaman yalpalamalar görülse de, -örneğin DİKO ile işbirliği döneminde Gali Fikirler Dizine karşı çıkılmıştı- Annan Planına kadar geçen süre içinde adanın federal bir devlet yapısı temelinde yeniden birleşmesine önem veriliyordu. Tarihi lideri Klirdis’in sayesinde Annan Planına “evet” demesi, DİSİ’nin federal çözüm partisi olduğuna dair imajını daha da güçlendirdi.

Gelgelelim, Nikos Anastasiadis’in cumhurbaşkanı seçildiği 2013 yılından sonra ve özellikle Crans Montana’da yapılan Kıbrıs Konferansı’nın sonuçsuz dağılmasıyla birlikte (2017), partinin federal çözüm konusunda sertleştiği görüldü.

Özellikle, Nikos Anastasiadis’in çözüm konusunda isteksiz davranması parti içinde zaten var olan ret cephesini daha da güçlendirdi. Lider kadroları arasında Kliridis ekolünden uzaklaşanların sayısı giderek arttı ve DİSİ içinde de statükonun “second best” çözüm olabileceği görüşü yaygınlık kazanmaya başladı.

Örneğin, pragmatizmiyle tanınan ve Annan Planını destekleyenlerden biri olan DİSİ eski başkan yardımcılarından Haris Georgiadis artık federal çözüme inanmadığını açıkladı. “Yeni-Gerçekçilik” adı altında kaleme aldığı bir yazıda bunu açıkça ifade etti. 3 Ocak 2021 tarihinde “Neo-Realismos” başlığı altında çıkan yazısında, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin egemenlik ve iktidarının Kıbrıslı Rumların elinde kalmasının her şeyden daha önemli olduğunu vurguladı.

2024 yılında da yukarıdaki görüşlerini aynı başlık altında bir kitapta toplayan Georgiadis, esas itibarıyla Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin egemenliğinin korunmasını savunuyor ve devlet iktidarının Kıbrıslı Türklerle paylaşılmasına hayır diyor…

Görüleceği gibi, DİSİ içinde artık federal çözüme hayır diyen güçler vardır. Kıbrıslı Türklerle siyasi eşitlik temelinde aynı devlet çatısı altında birlikte yaşamaya yatkın liberal unsurlar olsa da, bu kategoride yer alanların partideki etkisi giderek azalıyor.

Federal çözüm konusunda en net tavır alan parti AKEL’dir. AKEL, Kıbrıslı Türklerle barış içinde bir arada yaşama ve siyasi eşitlik temelinde egemenlik ve güç paylaşımının hayata geçirilmesi konusunda özellikle son yıllarda kararlı bir tutum sergilemektedir.

Gelgelelim AKEL, ittifaklar sorunu ile karşı karşıyadır. Her dönem iktidara talip olan bir parti olarak geliştirdiği ittifak politikaları partinin federal çözüm iradesini zayıflatıyor. Yakın geçmişte genellikle DİKO ve EDEK gibi partilerle işbirliği yaptığından, Kıbrıs Sorunundaki net tutumunu sulandırılmakta, bazen de çözüm karşıtı bir noktaya savrulmaktaydı. Bunun en açık örneğini Tassos Papadopoullos ile yapılan işbirliğinde ve 2004 referandumlarında gördük!

2023 yılında yapılan son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de AKEL maalesef ilkesiz bir pragmatizm örneği sergiledi. Nikos Anastasiadis’in görüşmecisi olan ve 2004 yılında Annan Planına adeta lanet yağdıran yazılar kaleme alan diplomat Andreas Mavroyannis’i destekledi.

Mavroyannis’ten söz etmişken Kıbrıs Rum dışişleri bakanlığına dair bir not düşelim:

Devlet Milliyetçiliğinin en önemli kurumsal taşıyıcısı Kıbrıs Rum hariciyesidir. Kıbrıslı Türklere dönük her türlü açılımın önünde engel olan hariciye mensupları, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin Kıbrıslı Rumların tekelinde kalmasının en ateşli savunucusudurlar.

Görüleceği gibi, Kıbrıs Rum toplumunda siyasi güçlerin çoğu ve hariciye gibi önemli kurumlar mevcut haliyle Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yaşatmayı federal çözümden daha fazla önemsiyorlar.

Sonuç olarak Devlet Milliyetçiliği, “en iyi ikinci seçenek” olarak adlandırılan statükoyu korumayı siyasal projesinin ve performansının esası haline getirdi.

standard-compressed-sp30368b.jpg

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
282AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin