yazılarKıbrıs iktibasÇocukluk hatıralarını kazımak... - Ksenya Konstantinu
yazarın tüm yazıları:

Çocukluk hatıralarını kazımak… – Ksenya Konstantinu

Yeniçağ podcastını dinleyin

Sevgül Uludağ: “1974’te Ayakebir’de (Dilekkaya) “kayıp” edilmiş olan Hristakis Andona’nın kızkardeşinin kızı, değerli arkadaşımız Ksenya Konstantinu, ailesinin yaşadıklarını kaleme aldı… 2015 yılında kaleme aldığı bu yazıyı geçtğimiz günlerde sosyal medya sayfasında paylaştı… “Çocukluk hatıralarını kazımak” başlıklı bu yazısını okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik.”

Benim çocukluğum, Larnaka’nın Aynikola bölgesinde Papariyobulu’da bir evde büyümekle geçti. Arka tarafta yardımcı ev vardı, burada anneannem ve anne tarafından büyükbabam yaşamaktaydı…

FOTOĞRAFLAR HER YERDEYDİ…

Bu yardımcı odalarda – bu evcikten geride kalanlar, şimdilerde bizim evimizdir – genç Hristakis’in fotoğrafları her yerdeydi. Her boydan fotoğraf vardı, çoğu siyah-beyaz fotoğraflardı, solmuşlardı, pek çoğu çerçevesizdi ancak çok dikkatli biçimde yanyana sıralanmışlardı, her bir mobilyanın üstünde duruyorlardı…

ÖLÜM, SENARYODA YOKTU…

Ailemizde kayıp dayımla ilgili çok küçükten bana bilgiler verilmişti… Sık sık dayım tarif ediliyordu, en ufak ayrıntısına kadar… Hangi yiyeceklerini sevdiğini biliyorduk, hangi densizlikleri yaptığını, nasıl araba sürdüğünü, annesine nasıl hitap ettiğini onu gördükleri son gün annesiyle nasıl vedalaştığını… Bazan yetişkinlerin neler olmuş olabileceği hakkında farklı senaryolar hakkında konuştuklarını da duyuyordum. Onun ölmüş olabileceğine dair bir senaryo yoktu, ya da böyle bir şeyin olmasını istemiyorduk ve bundan hiç kimse söz etmiyordu. Aslında tam tersine ninem onun sağ olduğuna ve bir gün geri döneceğine dair kendini o kadar inandırmıştı ki bazan çaresizlikle söyleniyordu kendi kendine, “Türkiye’de kalmış olsa bile, yeter ki iyi olsun, bir Türk’le evlendiysa da önemli değildir bu, yeter ki iyi olsun…”

Çocukluk düşlemim, bunları anladıkça konu derinleşiyordu. Neye inanacağımı kestiremiyordum. Bazan bu uzun boylu, zayıf dayımın tıpkı resimlerde olduğu gibi askeri üniforması içerisinde geri döndüğünü neredeyse görecek gibi oluyordum.

KAYIP OĞLUNUN ACISINA DAYANAMADI…

Aylar ve yıllar böyle geçti, ta ki bir noktada henüz 60’lı yaşlarında ani bir krizle anneannemi kaybedinceye kadar… Annem bugüne kadar Hristakis’in kayıp edilişinin acısını kaldıramamış olduğunda ısrar ediyor, ben de aynı şeye inanıyorum… Ondan birkaç sene sonra da büyükbabam, anneannemi izledi ve o da hayatını yitirdi.

Yıllar geçti, o evden ayrıldık… Fotoğrafları yanımıza aldık… Kıbrıs sorunu ve 74 hakkında ne zaman bir tartışma açılsa annem “Pis hainler” diye bağırıyordu… Bir noktada umutlar solmaya başlamıştı, bu konuyu artık açmıyorduk ancak Hristakis’in ölmüş olduğunu hepimiz biliyorduk.

sayfa-17-ksenya-konstantinu.jpg

RESMİ PROGAGANDA DÖKÜLÜYORDU…

Yıllar geçtikçe kayıplarla ilgili resmi propaganda açığa çıkmaya başlıyor ve bu durum benim ailem dahil pek çok kayıp yakınını öfkelendiriyordu… Ancak Sevgül Uludağ’ın bir kişiyi bulması ve annemle tanışması belirleyici olacaktı. İşte o zaman kayıpların dramının gerçek boyutları ortaya çıkacaktı…

2011 yılında Kayıplar Komitesi kapımızı çaldı. Topladıkları tanıklıklara göre, 216ncı birliğe bağlı Kıbrıslırum askerler Palekitire’de yakalanmışlar ve Kıbrıslıtürk köylerine götürülerek düzensiz ama silahlı Kıbrıslıtürk gruplara teslim edilmişlerdi, şimdilerde bildiğimiz trajik sonuçlar böyle olmuştu.

BİR DAHA SAVAŞLAR OLMASIN…

Tüm bu araştırma sürecinde o kadar çok şey değişmişti ki bu sonuç fazladan bir nefrete değil, hayata dair bir derse dönüşecekti… Naiflikten değildi bu, daha çok deneyimdendi… Annem neredeyse öfkeli biçimde “Barış içinde yaşamayı öğrendiğinden emin ol” diyor. “Bir daha savaş olmasın…”

…  Bir süre önce Kıbrıslıtürk tarafı Kıbrıslıtürk hapishanesi yanında Lefkoşa çarpışmalarında ölmüş olan Kıbrıslırumlar’ın kitlesel olarak gömüldüğüne dair ellerinde kanıt olduğunu belirtti. Aynı zamanda 1974’te Muratağa-Atlılar ve Sandallar’da öldürülmüş 126 Kıbrıslıtürk’ün mezarlarının yeniden kazılmasını istedi.

ACIYA SAYGI GÖSTERMELİYİZ…

Benim acıyı ölçüp tartmak yerine buna saygı göstermem gerektiğini öğrenmem uzun yıllarımı alacaktı. Olayların siyasi analizini yapmak, uluslararası hukuk ve konvansiyonları analiz etmek bir yana, insan acısını analiz etmenin başka bir şey olduğunu öğrenecektim. İnsan acısı karşısında tek uygun şey, buna saygı göstermektir. Her bir kayıp şahsın akıbetini belirlemek için her bir bilgi parçasını kullanmak, onların yakınlarına saygının bir işareti olacak ve çözüm sürecine de iyi bir destek sağlayacaktır…”

h-013.jpg

(Ksenya Konstantinu’nun yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
282AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin