Tıkandım dostlar.
Ne yazacağımı ne paylaşacağımı bilemedim bu hafta.
Birkaç saat düşündüm ve bulamadım.
Sonradan bizim deyişle kafama ‘dangetti’: Tıkandım.
Bazen tıkanır insan…
Bazen ne yapacağını, nasıl düşüneceğini, nasıl söyleyeceğini bilemez ya… ve bu anlık değil daha uzun süreli bir şey olur hani; o misal.
Bu hafta çok robotik gitmişim. Hafta geçince fark ettim.
Çok fazla teknik işlerle uğraştım. Hayata sanatçı gözü ile bakamadım.
Günler içinde sürüklenip gittim.
Elime kalem, boya, kitap almadım doğru dürüst.
Yalnız kalıp düşünemedim.
En çok ihtiyaç duyduğumuz şeydir halbuki bu kendimize ayırdığımız özel vakitler.
Bunu yapmayınca rutin içinde sürükleniyor insan.
Yeterince kendi ile kalamıyor.
Böylece düşünecek, üretecek vakit de ayıramıyor kendine.
Böyle durumlarda karnıma nasıl sancı girer anlatamam.
Sanki hayat boşa geçiyormuş gibi.
Sanki bir şeylerin peşinde koşarken hayatı kaçırıyormuşuz gibi.
Düşünmeden, üretmeden, paylaşmadan geçen zaman…
Halbuki hayatın en eğlenceli kısmı bu değil mi?
Şimdi bazen böyle olabilir herhalde…
Her günümüz/zamanımız aynı olamaz ki…
Özellikle de sıcak Temmuz günlerinde.
Ama söz konusu (sanatsal anlamda) üretmek olduğu zaman daha farklı bir rahatsızlık hissediyorum.
Güçsüzleşiyorum.
Plastik Sanatlar okuduğum zamanlarda bu ruh haline girdiğim zaman hemen çok sevgili hocama, Turan Aksoy’a dert yanardım.
“Hocam, tıkandım ben yine” derdim.
O da bana her zamanki bilgeliği ile “Olur öyle zamanlar Mehveş, kafana takma, zamanı gelecektir” derdi.
Şimdi yapayalnızım.
Böyle dert yanamıyorum kolay kolay.
Kimseye rahatsızlık vermek istemiyorum çünkü.
Gerçi bazı dostlarım var – az, öz; onlar iyi anlar beni.
Ve telkin ederler.
Hatırlatırlar bu durumun normal olduğunu.
Daha önce yazdığım yazıları karıştırdım…
Onlardan bir şeyler toparlarım diye düşündüm önce.
Ama dürüst hissetmeyecektim kendimi.
O yüzden doğrudan bu ruh halimi yazıp affınıza sığınmayı tercih ettim.
Yeni haftaya heyecanla başlamanız dileği ile.