Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin desteklediği grupların bölgelerinde yaşananlar gündemimizde. Afrin ve El Bab başta olmak üzere bu bölgelerde Türk bayrakları indirildi ve tahrip edildi, zırhlı araçlara ve Türkiye’den mal taşıyan tırlara saldırılar yapıldı, hatta birkaç yerde TSK ile o bölgedeki silahlı gruplar arasında küçük çaplı çatışmalar çıktı.
Türkiye içinde yapılan yorumlarda, Kayseri’de bir kız çocuğuna yönelik taciz girişiminin ardından başlayan sığınmacılara yönelik saldırılarla Suriye’nin kuzeyindeki olayların eş zamanlı olduğuna dikkat çekiliyor. Kimileri de Türkiye’nin para, silah, siyasi ve hatta medya dahil her konuda desteklediği grupların öfkesini ve saldırılarını ‘provokasyon’ diye nitelendirip arkasında gizli eller aramaya girişti. Olaylara bu çerçeveden bakanlara göre bütün yaşananlar Türkiye’nin bu gruplarla arasını bozmak için PKK’nın, Suriye istihbaratının vs. işi. Elbette bu kesime TSK’nın ve MİT’in bu kadar aktif olduğu ve üstelik on binlerce silahlı adamı olan Milli Ordunun kontrol ettiği bölgelerde bu gizli eller nasıl insanları sokağa dökebiliyor diye sormak lazım, ama neyse…
Aslında bütün bu yaşananların sebeplerini anlamak için hafıza tazeleyip geçtiğimiz yıla uzanmak yeterli. Yani bu, Türkiye’nin desteklediği grupların ilk isyanı, Türk bayraklarını ilk yakışı ve TSK’nın Suriye’nin kuzeyindeki askeri araçlarına ilk saldırışı değil. Daha önce de yaşandı aynı olaylar.
O zaman da Ankara-Şam arasında normalleşme sürecine ilişkin Ankara’dan bazı açıklamalar yapılmıştı ve Şam’a uzlaşma niyeti belirten mesajlar verilmişti.
Bu defa da farklı bir durum yok. Yine Ankara’dan Şam ile normalleşme niyeti beyan eden açıklamalar yapıldı, Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye Devlet Başkanı Esad’dan “Sayın Esad” diye bahsetti ve Suriye’nin kuzeyi bir kez daha kaynamaya başladı.
Peki bu gruplar neden öfkeli?
Sebep yine basit: Beka kaygısı.
Ankara ile Şam ilişkileri normalleşirse Türkiye’nin desteklediği silahlı gruplara ne olacağı belirsiz. Bu konuda Şam ısrarla bu grupları terör örgütü saydığını, muhatap almayacağını ve müzakere masasına oturmayacağını söylüyor.
Eski adıyla ÖSO, yeni adıyla Milli Ordu da Ankara’nın Şam ile yakınlaşması halinde Suriye’nin kuzeyinden tamamen çekilmesi ve kendilerini Rusya ile Şam’ın insafına terk etmesinden korkuyor.
Her ne kadar Şam bu gruplara ilişkin terör örgütü tanımının dışında açıklama yapmamış olsa da bu grupları büyük ölçüde Türkiye’nin sorunu olarak görüyor.
Çünkü olası bir normalleşme süreci için Şam’ın iki şartından biri Türkiye’nin bu gruplara verdiği desteği kesmesi, ikinci şartı da Suriye’nin kuzeyinden tamamen çekilmesi.
Yine olası bir normalleşme sürecinde Şam af çıkarıp bu gruplarla uzlaşmayı kabul etse bile Suriye’deki yaşam standartları, ekonomik kriz gibi şartlar göz önüne alındığında bu silahlı grupların mensuplarının Türkiye’de yaşamayı tercih edeceği açık. Zaten bir kısmının ailesi Türkiye’de yaşıyor ve Türkiye’de iş yapanlar da var aralarında.
Yani Şam’a göre, Türkiye ile normalleşme süreci başlarsa bu silahlı gruplar her halükarda Türkiye sınırına yığılacak ve Türkiye’ye geçmeye çalışacak. Bu nedenle Şam, bu gruplarla ilgili sorunun çözülmesi konusunda çok aceleci değil.
Aslında Şam bu grupları Türkiye’nin sorunu olarak görmekte çok da haksız değil. Türkiye’de ciddi bir ekonomik kriz varken bu silahlı grupların maaşlarından yiyeceklerine ve yakıtlarına kadar her şeylerinin Türkiye tarafından karşılandığını, miktarı belirsiz bütçelerin akıtıldığını biliyoruz, Suriye’nin kuzeyine.
Diğer taraftan Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin desteklediği silahlı grupların bünyesindeki on binlerce adamın bir şekilde nemalandığı, dahil olduğu kaçakçılık hatları başta olmak üzere çeşitli yollardan akan, o bölgeye göre ciddi miktarlarda para dönüyor. Ayrıca ayaklanma öncesinde toplumsal statüsü olmayan, toplum içinde sözü geçmeyen kişilerin ellerindeki silahlar, altlarındaki arabalar ve emirlerindeki silahlı adamlar sayesinde edindiği güç var.
Velhasıl Ankara ile Şam arasında ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde adımlar atılırsa Suriye’nin kuzeyindeki grupların huzursuzluğu daha da artacak. Disiplinsiz, Türkiye’nin defalarca yeniden yapılandırmaya çalışmasına rağmen bir türlü tek çatı altında toplanamayan ve emir-komuta zincirinin olmadığı, onlarca farklı grubun kendi çıkarı için çatışmayı bile göze aldığı bu silahlı yapının Türkiye’ye tehdit olması pek olası değil. Yani Türkiye’yi kana bulamaları, bombalı saldırılar gerçekleştirmeleri pek mümkün değil ancak Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’yi huzursuz edecek olaylar beklenebilir.