10’ncu Köy programı Radyo Mayıs TV’nin yayınından kaldırıldı.
Bazıları şaşırsa da ben şaşırmadım çünkü uzunca bir süredir rotasından iyice çıkmış KTÖS’ü izlemekteyim. Rotadan çıkmış diyorum çünkü artık herhangi bir toplumsal olayın içerisinde yer almıyor ve rejime muhalefet etmek yerine soruna tamamen ekonomik yani duygusal bakıyor.
KTÖS’ün geçmişte dünyayla olan eşsiz ilişkilerini de bir bir koparıp terk ediyor.
Bu çok net!
Her fırsatta ‘’Basın Özgürlüğünün yanında olacağız’’ diye sosyal medyada reklama çıkıyor ‘’Saded’den günümüze iyi ki varsınız’’ diyor ama tamamen tersini yapıyor. Kısaca Takiyye yapıyor.
Bu bana yıllardır AKP’nin uyguladığı taktikleri hatırlatıyor: Bir yandan Basın özgürlüklerini savunur iddiasında bulunup diğer taraftan da özgürlükleri rejim adına tırpanlayacaksın.
Derin eller bir kez daha devrede
10’ncu Köyü Yayından kaldırma operasyonu göründüğü gibi basit bir operasyon değil.
Apaçık Talimatla yerine getirilmiş bir operasyonun ayak izlerini taşıyor.
Niye kaldırıldı diye ona bir bakmak lazım. Çünkü 10’ncu Köy programında katılımcılar işgali, istilayı dile getiriyor, rejimi her fırsatta deşifre ediyor, kitlelere ulaşıyor ve mücadele ruhunu canlı tutuyordu.
Şener Elçil’in görevden ayrılmasından sonra başa gelen CTP yanlısı sendika yönetimi, rejime muhalefet etmek yerine rejimin ekmeğine yağ süren politikaları bir bir hayata geçirdi.
Yayından kaldırılan programın, ana muhalefetin Ankara’ya yaptığı ziyaret sonrasına denk gelmesi kamuoyunda TC’de yapılan pazarlığın ve alınan talimatın yerine getirilmesinin bir sonucu olarak görüldü.
Talimat yerine getirilirken bunu perdelemek için KTÖS yönetiminin o günlerde ‘’Hayat Pahalılığını mahkemeye götüreceğiz’’ diye açıklamada bulunması bir toplum mühendisliğinden başka bir şey değildir.
Takiyye’nin dik alası
Yani yeni KTÖS yönetimi, yaşanan sorunları işgalin bir neticesi olarak değil de ekonomik bir sorun olarak görüyor ve sorunu o seviyeye indirgeyerek mücadeleden kaçıyor, rejimin ekmeğine okkalı bir yağ sürüyor. Takiyye’nin dik alası diye buna derler işte.
KTÖS’ün sorumlu / sorunlu yönetimi, esas meseleyi işgal olmaktan çıkarıp ekonomik sorunlara indirgiyor yani sarı sendikaların yaptığını yapıp koskoca sendikanın şanına şöhretine uzun yıllar silinmeyecek bir leke bırakıyor.
Yani şimdi mahkemeyi kazansan ne olacak? TL’nin her gün eridiği bir yerde % 10 daha fazla alsan ne yazacak? Bu mudur sorun?
TL kullanıyorsun ve üzerinde hiçbir hükmün yok. Sorunu ekonomik olarak görmen ve ana muhalefetin yörüngesinde ve de rejimin dümen suyunda hareket etmen, Yürütme adına da KTÖS adına da büyük bir talihsizliktir ve hadsizliktir.
Rejimin dümen suyunda seyreden bir sivil toplum örgütü
Hey yavrum hey, nereden nereye!
Yeni yönetimin vukuatları sadece bununla da sınırlı değil!
KTÖS’ün 30 kişilik bir yönetim kurulu var ve içinde muhalif insanlar olsa da, çoğu gelişmelerin vahametinin farkında bile değil. Adeta kış uykusuna yatmış gibiler.
Bir de Yürütme Kurulu var ve bütün iş de burada dönüyor. Sendikanın rotasını bunlar belirliyor ve alınan tüm kararlardan da aslında bunlar sorumlu.
Göreve gelir gelmez yaptıkları işlere göz atmak lazım. Zaten yapılanlara baktığınızda sendikanın hangi rotada seyrettiğini rahatlıkla görebilirsiniz.
Tabi ki rejimin dümen suyunda.
Bir diğer Öğretmen sendikası KTOEÖS ise rejime karşı mücadele çıtasını cesaretle daha da yukarılara yükseltirken KTÖS’ün vites düşürmesi olaylara siyasi değil de salt ekonomik yani duygusal yönden bakması, eylemlerden kaçınması, rejimin dümen suyunda gitmesi toplumun gözünden kaçmıyordu tabii ki.
Onlar bunların görülmediğini sanıyor ama bu ülkede herkes her şeyi görüyor.
İki sendika arasındaki farkı ise çok büyüktü. Biri umut ışığı olurken diğeri karanlığı tercih edip umutları köreltiyordu.
Elçilik önlerinde yoklar
Önce Güney ile ilişkileri bitirdiler. Ardından BMBP platformunun toplantılarına son verdiler. Toplumsal pek çok olaydan çekildiler ve son olarak da Radyo Mayıs’ta 10’ncu Köy programını sonlandırdılar.
Sıkı durun dahası da var: BM temsilcisi Holguin ile KTÖS’ün kurucusu olduğu İki Toplumlu Barış İnisiyatifi’nin organize ettiği toplantıya da katılmadılar.
Meltem Samani’nin “Görüşme masası çökerse, bizim yeni statümüz ne olacak?’’ ön şartını içeren, özünde ayrılık saklı bildirisine de imzayı bir güzel çaktılar ve inanılır gibi değil ama bununla da övünüyorlar.
Başkan Mustafa Baybora’nın eşinin ise Milli Mücadele Vafkı Yönetim Kurulunda yer alması gözlerden kaçmayan bir başka unsur. Yani geçmişin UHH’sı.
Dahası, bir zamanlar KTÖS’ün en ön safta yer aldığı Elçilik önünde yapılan eylemler için ise utangaç bir tavır izleyerek imza verdiler ama yönetici olarak fiziken katılmadılar. Her ne halse oralarda görünmek istemediler!
Bu olayda CTP de KTÖS de kullanılmıştır
Tüm bunlara baktığımızda sendikanın bulanık sularda yol aldığını ve derin devletin derin rotasında seyrettiklerini rahatlıkla görebilirsiniz.
KTÖS Yönetimi açıkça yörüngesinde hareket ettiği ana muhalefet partisi CTP ile birlikte rejime çalışıyor.
Bu olayda CTP de KTÖS de kullanılmıştır. Bu kullanılma olayı tabii ki icazetle olur; bazen birbirlerinden haberli, bazen de birbirlerinden habersiz.
İpleri elinde tutanlar hevesli olanları da istedikleri gibi kullanıyorlar!
KTÖS’ün rejim karşıtı bir sendika iken 360 derece bir u dönüşüyle bir anda rejimin rotasına girmesi akla ister istemez başka şeyleri de beraberinde getiriyor.
Kale düştü
Değerli okurlar, Rejimin karşısında her zaman dik duran, bu ülkede siyasi partilerin yapamadığını yapıp her zaman işgale ve istilaya dikkat çeken, topluma her konuda öncülük eden sivil toplumun bir zamanların amiral gemisi olan KTÖS’ün düşürüldüğü duruma bir bakar mısınız?
Bir kale daha düştü ama mücadele devam ediyor ve insanlık onuru içine düşürüldüğümüz durumun üstesinden elbet gelecek.
Daha önceki yönetimler, rejimle dişe diş mücadeleyi seçerken şimdiki yönetimin ana muhalefetin yörüngesinde seyredip rejim adına talimatları kabul etmesi gerçekten ibret vericidir ve derin devletin ne kadar sistematik ve acımasız çalıştığının da bir göstergesidir.
Toplum bunun hesabını elbet bir gün mutlaka soracaktır diye düşünüyorum.