Son haftalarda Lübnan direnişi ile İsrail güçleri arasında Lübnan’ın güneyinde (Siyonist devletin kuzeyinde) yaşanan silahlı çatışmalarda keskin bir tırmanış yaşandı. Bu tırmanışa iki taraf arasındaki karşılıklı demeç ve tehditlerin artması eşlik etti. İsrail’in, Hizbullah’ın konuşlandığı tüm bölgelere topyekûn bir savaş başlatma ve bölgeleri yıkımın şiddeti açısından Gazze Şeridi’ndekine benzer bir sona mahkûm etme tehditleri arttı. İsrail ordu kaynakları bu savaşı yürütmeye tamamen hazır olduklarını iddia etseler de bu iddialar askerlik yaşını yükseltme ve seferberlik kapsamındaki yedek asker sayısını artırma girişimleriyle çelişmektedir. Ayrıca bu çabalar, Siyonist askeri komutanlığın ultra-Ortodoks Yeşiva öğrencilerinin zorunlu askerlik muafiyetine son verilmesi gerektiği yönündeki ısrarı ile çelişmeye devam etmektedir. Bu uygulama, mevcut askerlerin aileleri ve işleri, dolayısıyla da ülke ekonomisi üzerindeki yükü arttırmadan asker sayısını arttıracaktır.
Seferberliği genişletme çabaları, askeri liderliğin Lübnan’a karşı kapsamlı bir savaş hazırlıklarını tamamlama konusundaki kararlılığını gösteriyor. Ama İsrail tarafından gelen tehditlerin artması, mevcut koşullar altında Lübnan’a karşı tam ölçekli bir savaş başlatma niyetini yansıtmıyor. Herkes böyle bir savaşın Siyonist devlet için maliyetinin Gazze’yi işgal etme maliyetinden çok daha yüksek olacağını biliyor. İnsan kaynakları açısından Siyonist ordunun Lübnan topraklarını işgal etmekten kaçınması ve yoğun bombardımanla sınırlı kalması muhtemel olsa bile, İsrail Devleti içindeki saldırı zayiatlarının Gazze’deki savaştan daha fazla olacağı kaçınılmazdır. Askeri maliyet açısından, Siyonist ordunun Hizbullah’a karşı kullanması gereken donanım türü de dikkate alınmalıdır. Ekonomik maliyet de göz ardı edilemez.
Bu gerçeklik, İsrail için ciddi bir sorun yaratmaktadır, zira Gazze’ye karşı yürütülen soykırım savaşında Washington tarafından sağlanan büyük yardıma kıyasla ABD’den büyük bir destek almadan Lübnan’a karşı topyekûn bir savaş yürütemez. Dahası, Hizbullah organik olarak Tahran’a bağlı olduğundan, Siyonist güçlerin Lübnan’a karşı yürüteceği topyekûn bir savaş, geçtiğimiz Nisan ayında olduğu gibi İsrail devletine roket ve insansız hava araçları fırlatabilecek olan İran’ı da kapsayacak şekilde genişleyebilir. İsrail saldırısının ABD yardımına olan bu bağımlılığı ışığında, Netanyahu’nun son günlerde Biden yönetimine karşı söylemini aniden sertleştirmesi, Siyonist hükümetin mevcut koşullarda Lübnan’a karşı topyekûn bir savaş başlatma konusundaki gönülsüzlüğünün bir başka kanıtıdır, zira Netanyahu’nun Washington’a yönelik tutumu, ordusunun Amerikan desteğine şimdiye kadar aldığından daha fazla olan ihtiyacıyla çelişmektedir.
NETANYAHU KUMAR OYNUYOR
Netanyahu’nun kasım ayı başında yapılacak ABD seçimlerinde Donald Trump’ın ikinci kez seçileceğine dair kumar oynadığı açıkça görülüyor. Elindeki her şeyi masaya koymaya karar veren bir kumarbaz gibi davranıyor. Ayrıca Netanyahu, Biden yönetimi ile arasındaki gerilimin tırmanmasından siyasi olarak faydalanıyor ve bu da kendisini en zor koşullarda bile dış baskılara karşı duran bir Siyonist lider olarak göstererek popülaritesini arttırıyor. Temsilciler Meclisi ve Senato’nun 24 Temmuz’daki ortak oturumunda dördüncü konuşmasını yapmak üzere Washington’a gittiğinde, Biden yönetimine karşı ABD Kongresi’nde sahip olduğu önemli siyasi desteği göstererek bu siyasi oyunun yeni bir raunduna hazırlanıyor.
Trump seçimi kazanırsa, Netanyahu, Biden yönetiminin son zamanlarda kendisine dayatmaya çalıştığı türden bir sınırlama ve baskıdan uzak bir destek arayışına girecektir. Trump kazanamazsa, Netanyahu’nun Biden yönetimi ve Siyonist muhalefetle pazarlık yaparak, hükümetinde Siyonist aşırı sağa olan bağımlılığını kırmasını ve 2026’daki bir sonraki seçimlere kadar başkanlık edeceği bir “ulusal birlik” kabinesi kurmasını sağlayacak güvenceler elde etmesi muhtemel. Muhalefet ise mevcut hükümetin dayandığı koalisyonu Knesset’te bölerek ve erken seçime zorlayarak kesinlikle ondan kurtulmaya çalışacaktır.
ŞAHİNLER VE AKBABALAR ARASINDA
Ancak Siyonist siyasi elit içindeki siyasi mücadelenin şahinler ve güvercinler arasında olduğunu düşünmeyin: daha ziyade şahinler ve akbabalar arasında. Her iki taraf da üçüncü bir seçenek olmadığına inanıyor. Kuzey cephesinde Hizbullah’ın, 2006’daki 33 günlük savaşın ardından BM Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen 1701 sayılı kararı uygulayarak kuzeye çekilmeyi kabul etmesi gerekiyor. Ya da 7 Ekim’den bu yana Lübnan cephesinde önemli ölçüde azalan caydırıcı kapasiteyi güçlendirmek için gerekli gördükleri yüksek maliyetle Hizbullah’a karşı şiddetli bir savaş yürütmeleri gerektiğine inanıyorlar.
Kaynak:
Çeviren: Kıvanç ELİAÇIK