iktibasSerdar M. Değirmencioğluİklim için NATO’ya hayır! - Serdar M. Değirmencioğlu
yazarın tüm yazıları:

İklim için NATO’ya hayır! – Serdar M. Değirmencioğlu

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

NATO’nun 75. kuruluş yıldönümü kutlandı. Dünyanın en büyük askeri gücünün kuruluş yıldönümünde yapılan konuşmalarda sürekli olarak “güvenlik” vurgulandı. NATO merkezinden yapılan açıklamalarda, özellikle “kolektif” savunma üzerinde duruldu.

Bu açıklamalarda vurgulanmayan gerçekleri gözler önüne sermek her zaman olduğu gibi barışseverlere, yani bizlere düşüyor. “Kolektif” ile başlayalım. NATO, 4 Nisan 1949’da, 12 kurucu üye tarafından (Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, Birleşik Krallık ve ABD) kuruldu. Ama NATO ne kuruluşunda, ne de sonrasında kolektif bir karar mekanizması taşımadı. NATO, ABD tarafından kuruldu ve hep ABD tarafından yönetildi. Kurucu üye sayısı da, güncel üye sayısı da her zaman bir aldatmacaydı.

NATO, “kolektif” olmadığı gibi, hiçbir zaman “güvenlik” de sağlamadı. NATO kuruluşundan bu yana her zaman kapitalist dünya düzeninin vurucu gücü olarak işlev gördü ve bu düzenin sömürdüğü kitlelerin çıkarlarının tam tersine hizmet etti. Türkiye Cumhuriyetinin NATO ile ilişkisi de tam olarak bunu gösteriyor.

NATO’nun kuruluşu ardından gerçekleştirilen en büyük hamle, 18 Şubat 1952’de Türkiye ve Yunanistan’ın üye yapılmasıydı. NATO web sitesinde bu atılım şöyle aktarılıyor:

Komünizmin Avrupa’da ve dünyanın diğer bölgelerinde yayılmasından korkulduğu bir dönemde … güvenliği güneydoğu Avrupa’ya yaymak stratejik açıdan önemliydi. NATO üyeliği sadece iç savaştan çıkmakta olan Yunanistan’daki komünist etkiyi azaltmakla kalmadı, aynı zamanda Türkiye’yi kilit stratejik deniz yollarına erişim konusunda Sovyet baskısından kurtardı.

Söz konusu “güvenliğin” Türkiye ve Yunanistan’da yaşayan halkların güvenliğiyle hiçbir ilişkisi olmadığını, NATO’nun bir ölüm makinası olduğunu biliyoruz.

Geçen hafta yayımlanan bir raporda bu ölüm makinasının daha az bilinen bir diğer yönü gözler önüne serildi. Raporda, NATO’nun iklimi yok etmekte olduğunu gösteren bulgular yer alıyor:

NATO’nun 2023 yılındaki 1,34 trilyon dolarlık toplam askeri harcaması, tahmini olarak 233 milyon metrik ton karbondioksit (CO2) eşdeğeri salınım (emisyon) üretmektedir. Bu miktar, Kolombiya’nın bir yıllık sera gazı salınımından daha fazladır.

NATO’nun 2023 yılındaki 126 milyar dolarlık askeri harcama artışı, tahmini olarak 31 milyon metrik ton karbondioksit eşdeğeri salınıma yol açacaktır. Bu, ABD’de yaklaşık 6,7 milyon arabanın bir yıllık karbondioksit salınımına denk düşer.

İklim değişikliği konusunda en yetkin kuruluşlar, küresel sıcaklık artışlarını 1,5 santigrat derecenin altında tutabilmek için 2030 yılına kadar salınımlarda yüzde 43 düzeyinde bir düşüş gerektiğini söylemekteler. Bu da orduların yıllık salınımlarının en az yüzde 5 azaltılmasını gerektirmektedir. NATO üyesi güçler, 2023 yılında bunun tam tersini yaparak yaklaşık yüzde 15 düzeyinde bir artış sağlamıştır. Önümüzdeki on yıl içinde bu artışın süreceği anlaşılmaktadır.

NATO’nun 2023 yılındaki askeri harcama artışı, gelişmekte olan ülkelerin bu yıl BM iklim müzakerelerinde talep ettiği asgari iklim finansmanını rahatlıkla karşılayabilir. NATO’nun 2023 yılındaki toplam askeri harcamaları, söz konusu iklim finansmanını 13 kere karşılayacak denli büyüktür.

ABD yıllardır NATO üyelerinin askeri harcamalarını artırması için büyük baskı yapmaktadır. Artış için belirlenen asgari oranı (GSYH’nin yüzde ikisi) tüm üye ülkelerin sağlaması durumunda, NATO’nun “toplam askeri karbon ayak izi” tahminen 2 milyar metrik ton karbondioksit eşdeğeri salınıma ulaşacaktır. Bu da, Rusya’nın ürettiği bir yıllık toplam sera gazı salınımından daha fazladır. NATO üyesi ülkelerin harcamalarındaki artış, tahmini olarak 2,57 trilyon dolar olacaktır. Bu tutar, düşük ve orta gelirli ülkelerin yedi yıl boyunca iklim uyum maliyetlerini karşılamaya yetebilir.

Akılda tutulması zor bu sayılar, NATO’nun tüm insanlık için “güvenlik” değil büyük bir tehlike olduğunu gösteriyor. NATO tüm dünyanın, yani bu gezegendeki tüm canlıların sonunu getirebilecek kadar büyük bir güç ve büyümeyi sürdürüyor. Oysa NATO yok oluş demek.

NATO öncelikle nükleer savaş, yani çabuk yok oluş tehlikesini barındırıyor ve büyütüyor. Öte yandan, NATO iklim değişikliğini körüklüyor. İklimlerin yok edilmesi, nükleer savaşa göre çok daha yavaş yok oluş demek. Ama sonuç aynı. Yok oluş!

NATO’ya karşı çıkmak için neden çok. Çocuklar, çiçekler, böcekler, balıklar, türküler, kültürler, mevsimler… Dünyanın her yerinde barışı savunmak için bir gezegen dolusu neden var.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
330AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin