iktibasHayri KozanoğluHarris kadın Obama mı? - Hayri Kozanoğlu
yazarın tüm yazıları:

Harris kadın Obama mı? – Hayri Kozanoğlu

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Harris kadın Obama mı?

ABD başkanlık seçimlerinde beklenen oldu ve Joe Biden yarıştan çekildi. Donald Trump’a yönelik suikast girişiminin yarattığı sempati halesi Biden’ın kamuoyu yoklamalarında iyice geride kalmasına, kasım seçimlerini kaybedeceği algısının güçlenmesine yol açmıştı. Biden’ın 26 Haziran münazarasında berbat bir performans sergilemesi, ardından yaptığı seri gaflar haliyle arkasındaki desteğin zayıflamasını getirdi. ABD’de seçim kampanyaları büyük ölçüde şirketlerin ve ultra zengin bireylerin bağışlarıyla sürdürülüyor. Bu anlamda da Biden cephesinde çözülme hızlanmış, aktör George Clooney, Disney imparatorluğunun varisi Abigail Disney gibi bağış toplayıcıların “çekil” çağrıları beklenen sonun yaklaştığını ilan etmişti.

DONALD TRUMP OFSAYTTA MI KALDI?

Biden’ın yardımcısı Kamala Harris’i işaret etmesi, 59 yaşındaki kadın politikacının muhtemelen 3,5 hafta sonra toplanacak Demokrat Parti kongresinde adaylığının onaylanmasını getirecek. Çünkü eski Kongre Başkanı Nancy Pelosi, geçmiş seçimlerin sol başkan adayı Bernie Sanders gibi ağırlıklı isimler, çok sayıda eyalet valisi şimdiden desteklerini açıkladılar. Partinin ilerici, siyah ve İspanyol kökenli platformları da bir bir Harris’in arkasında durduklarını ilan ettiler.

İşler yolunda gitmezse Trump cephesinden suikast teşebbüsünü de içeren komplo iddialarının dolaşıma sokulması beklenmeli. Trump’ın suikast girişiminden kıl payı kurtulması; sadık taraftarları arasında kendisini ilahi güçlerin koruduğu, aslında Tanrının görevlendirdiği bir Mesih olduğu kanısını güçlendirmişti. Milwaukee’deki parti kongresinde “gazi” Trump uhrevi bir ortamda kucaklanmış, toplantı adeta faşist, göçmen düşmanı, reaksiyoner güçlerin gövde gösterisine dönüşmüştü.

Harris’ın adaylığı, Biden’ın yaşını malzeme yapan Trump’ı deyim yerindeyse ofsayta düşürmüş oldu. Çünkü 2020 yılında 1942 doğumlu Biden tarihin en yaşlı başkan adayı sıfatını kazanmıştı. Şimdi 1946 doğumlu Trump ay farkıyla bu unvanı Biden’ın elinden alıyor, olası bir ikinci başkanlık döneminde zaman içinde kendinin zihni melekelerinin de körelebileceği tartışmasını başlatıyor. Bu olgular Trump’ın Harris’e yönelik daha kadın düşmanı, onun etnik kökenini sorgulayan daha ırkçı bir söylem benimseyeceği izlenimi veriyor. Daha şimdiden Harris’in görev için ehliyetsiz olduğu, “woke” ideolojisine yorulan “çeşitlilik, eşitlik, kapsayıcılık” (diversity, equity, inclusion) kapsamında öne çıkarıldığı söylemleri dolaşıma sokuldu.

Bilindiği gibi Harris’in annesi Tamil kökenli Hintli. Babası da Jamaikalı bir siyahi. Dolayısıyla genlerinde Asya, Karayipler ve Afrika esintileri taşıyor. Kocası ise Yahudi. Bunlar beyaz ırkçı Amerikalıyı gazaba getirebilecek kimlik kodları. Gerçi Trump’ın başkan yardımcısı adayı J.D. Vance’in bir Hintli ile evli olması, kendisinin damadının da Yahudi kökeni denklemleri biraz karıştırıyor. Ama aşırı sağın yalan ve demagojiye dayalı söylemi bu gerçekleri yok sayabileceklerini düşündürtüyor.

SORUN SADECE BIDEN’IN YAŞI DEĞİL

Biden’ın kariyeri kişisel trajediler ve ağır sağlık sorunlarıyla bezeli; ama her defasında ayağa kalkabilmeyi, kendini yeniden var edebilmeyi başarmış. Ama bu kez ilerleyen yaşının getirdiği fiziksel ve zihinsel yıpranmanın havlu atmasında belirleyici rol oynadığı açık. Ancak Biden’ı kamuoyu yoklamalarında geri düşüren, seçilme şansını iyice zayıflatan tek etmenin yaş olduğu söylenemez.

İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırıma varan vahşetinin baş sorumluları arasında bulunmasının; Amerikan halkının büyük bölümünün hem insani gerekçelerle hem de silah yardımlarının mali faturası nedeniyle Biden yönetimine büyük tepki duymasının da imajının zedelenmesinde ciddi bir rolü var. Üniversite kampuslarından yükselen direniş dalgası özellikle gençler arasında desteğini iyice aşağı çekti. Netanyahu’ya yönelik ateşkes çağrıları önümüzdeki günlerde karşılık bulsa dahi; Biden’ın Lancet dergisinin araştırmasına göre 186 bin Filistinlinin ölümünde vebali bulunduğu, bu kanlı imajla anılacağı gerçeğini değiştirmeyecek. Kamala Harris’in bu konuda çok farklı bir tutumu olmasa dahi en azından Biden kadar tepki toplaması, kısa dönemde Gazze vahşeti ile yaftalanması beklenmemeli.

Trump, ABD’nin Ukrayna Savaşı’nın derinleşmesi, Avrupa’nın küresel hegemonya mücadelesinde bir çatışma üssü haline gelmesi stratejisine, bunun kârlı bir alışveriş olmadığı gerekçesiyle karşı çıkıyor ve Rusya ile müzakereyi savunuyor. Bu konuda da Harris’in daha barış ve uzlaşma yanlısı bir çizgisi olmamasına karşın, yine Gazze konusundakine benzer şekilde Biden ölçüsünde yıprandığı söylenemez.

Şimdi gelelim ekonomiye. Bilindiği gibi Biden ilkesiz, son derece pragmatik bir siyasetçi. Bill Clinton, Barack Obama gibi önceki başkanlara göre Demokrat Parti yelpazesinin daha sağında bulunduğu genel algısına karşın ekonomi programında Keynesçi, merkez sol denecek bir çizgi izlediği söylenebilir. Biden’ın şirket teşviklerini sendikalaşmaya bağlaması, sendika yöneticileriyle iyi ilişki gayretleri, Enflasyonu Azaltma Yasası ve Yongalar Yasası ile altyapı yatırımlarına ağırlık vermesi, sanayi politikalarını benimsemesi, yeşil dönüşümden söz etmesi bir dönem Amerikan solunda da destek eğilimlerini güçlendirmişti. Çoğu hamlesi, örneğin öğrenci borçlarının affı gibi, Cumhuriyetçiler tarafından engellendi. 2025’te hayata geçmesi öngörülen serveti 100 milyon doları aşan zenginlere zamana yayılarak yüzde 25 vergi uygulanması hamlesi ise beklemede duruyor.

Tüm bunlara karşın başkanlığı döneminde enflasyonun sıçraması, özellikle sebze-meyve fiyatlarında pahalanma, Covid döneminde bütçe açıklarını tırmandıran sosyal harcamalara karşın orta gelir grubunun yaşam standartlarının gerilemesi, enflasyonu kontrol altına almak amacıyla yapılan faiz artırımlarının ipotekli konut ödemelerinin ve başta kredi kartı diğer bireysel borçlarının maliyetlerini yukarı çekmesi gibi nedenlerle ekonomi politikaları ortalama seçmen nezdinde başarılı bulunmuyordu.

KİMİN KAYBEDECEĞİ DAHA ÖNEMLİ

Kamala Harris kısa zamanda bağışçıların desteklerini almış, seçim kampanyasını sürdürmek için gerekli finansmanı sağlamış görünüyor. Başkan yardımcısı sıfatıyla Biden kampanyası için toplanmış fonları kullanabilme avantajına sahip olması da elini güçlendiriyor.

Harris’in dış politikada Biden’ın ABD liderliğinde uluslararası kurumların güçlendirilmesi, Uluslararası Liberal Düzen’in ihyası çizgisinden bir anlamda “şahin” bir emperyalist yönelimden farklılık göstermesi beklenmemeli. Trump bu seçimde iyice içe kapanmacı, karşıtını küreselleşmecilikle suçlayan bir söylem tutturacak gibi görünüyor. MAGA denilen “ABD’yi tekrar büyük yapma” hedefi doğrultusunda Harris’in de hedef alınması gündeme gelecek. Büyük İkame Teorisi (Great Replacement Theory), yani ülkeyi ele geçiriyorlar yaygarası kapsamında göçmenlere saldırılırken Harris’in kendisi de bu salvolardan nasibini alacak.

SERMAYE TAHAKKÜMÜ DEVAM EDECEK

Harris’in ekonomide Bidenomics’in biraz daha solunda bir program savunması beklenebilir. Trump’ın vergilerin indirileceği vaadine karşın, geçmişte şirket vergilerinin yüzde 21’den yüzde 35’e çıkmasını öneriyordu. Geliri yıllık 100 bin doların altında bulunanlara aylık 500 dolar civarı vergi muafiyeti planlıyordu. Biden yönetiminin kira artışının yüzde 5 ile sınırlanması önerisini desteklemesinin yanı sıra, evsizler ve yoksul topluluklar için barınma kolaylığı sağlayacak 100 milyar dolarlık bir harcama planı vardı. Trump’ın tüm ithalata yüzde 10 gümrük vergisi uygulama vaadine karşı çıkıyor, bunun yoksulların enerji, market ve giyim kuşam maliyetlerini artıracağını öne sürüyordu.

Tüm eleştirilebilecek yönlerine karşın ABD’deki ilericilerin ülkenin ilk kadın başkanını seçmek için Harris’i desteklemesi beklenmeli. Sonunda ABD dünyanın en büyük emperyalist gücü, sermaye tahakkümünün en belirgin olduğu ekonomilerden biri olmaya devam edecek. Tarihsel bir yakıştırma gerekirse Harris’e “kadın Obama” diyebiliriz. Ancak Barack’ın gönlünde yatan herhalde “bayan Obama” olduğu için henüz Kamala’ya desteğini açıklamış değil. Bizler de büyük olasılıkla ABD seçimlerini, aynı iki hafta önceki Fransa vakası gibi “kimin kazanmasını istediğimiz değil, kimin kaybetmesini arzuladığımız” heyecanıyla izlemeye devam edeceğiz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin