Kıbrıs iktibasYonca ÖzdemirCHP’nin Kıbrıs ziyareti ve düşündürdükleri - Yonca Özdemir
yazarın tüm yazıları:

CHP’nin Kıbrıs ziyareti ve düşündürdükleri – Yonca Özdemir

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Geçen hafta malumunuz Kıbrıs Harekâtı’nın 50. yıldönümü sebebiyle adamız hareketliydi. Bu vesileyle KKTC’ye Türkiye’den kalabalık heyetler geldi. Bunlardan biri de Türkiye ana muhalefet partisi CHP’nin heyetiydi. Bu ziyaret pek çok siyasi yoruma ve analize konu oldu. Ben de CHP’yi biraz tanıyan biri olarak bu konuyu ele almak istedim.

***

CHP Atatürk’ün kurduğu ilk Türkiye partisi ve 1920-1947 yılları arasındaki tek partili dönemin de devletle özdeşleşen partisi. 1965 yılında ilk kez ortanın solu olduğunu açıklayan CHP esas sol karakterini Ecevit liderliğinde kazandı. 1961-1965 yılları arasında CHP hükûmetlerinde çalışma bakanı olarak yer alan Ecevit işçi yanlısı ve halkçı özellikleri sebebiyle “Karaoğlan” lakabını kazanmış ve kısa sürede popülerliği sayesinde İnönü’yü alt ederek CHP’nin başkanlık koltuğuna oturmuştu. 1974’teki Kıbrıs harekâtı da Ecevit’in başbakanlığı altındaki CHP-MSP koalisyon hükümetine denk geldi. 1977’de “insanca bir düzen” vaadiyle % 41,4 oy oranı ile Türkiye’de bir sol partinin bir daha asla alamadığı kadar yüksek oy oranına ulaşan Ecevit’in CHP’sinin bu başarısında eminim Kıbrıs harekâtının da rolü olmuştur.

1980 darbesinden sonra özellikle sol kanadının aldığı ciddi darbe, parti örgütlerinin dağıtılması, Ecevit’in 1987’ye dek siyasetten yasaklı oluşu vs. derken CHP’nin küllerinden doğan SHP meşaleyi devralmış, Ecevit ise eşi aracılığıyla DSP’yi kurmuştu. Lakin SHP Deniz Baykal’ın tekrar kurduğu CHP’ye katılarak 1995’te kendini feshetti. Baykal 1995’ten 2010’daki kaset skandalına dek (1999-2000 arasındaki kısa bir dönem hariç) CHP’nin başkanlığını yürüttü ve bu süreçte CHP’yi daha ulusalcı-laik çizgiye çekti. 2002 seçimlerinde DSP’nin erimesiyle CHP tekrardan merkez soldaki tek adres haline geldi. 2000’lerde sınıf siyasetinden kopup neoliberalizmle daha barışık hale gelen parti kent merkezlerinde görece orta ve orta üst sınıfların partisine dönüştü. 2010’da genel başkanlığı devralan Kemal Kılıçdaroğlu da partinin ideolojik çizgisinin netleşmesini sağlayamadı ve AKP’ye karşı etkili bir muhalefet sergileyemedi. Merkez sağ seçmeni de arkasına alarak AKP ile mücadele etmeye çalışan parti gittikçe sağa kaymakla suçlanıyordu. 2023 seçim yenilgisinin ardından yapılan son kurultayda ise sürpriz bir şekilde parti başkanlığını Özgür Özel kazandı ve o günden beri de parti bir yenilenme çabası içinde. Bu çabanın 2024 yerel seçimlerde olumlu sonuç verdiğini ve partinin 1970’lerden beri ilk kez seçim kazandığına tanık olduk. Lakin partinin tamamen kendini bulduğunu söylemek hala mümkün değil.

Sosyal demokrat bir parti olma iddiasında olan CHP gittikçe sağa kaymış Türkiye siyasi arenasında bu hedefine çok da ulaşabilmiş değildi. Laiklik ve insan hakları konusunda AKP’ye muhalefet yapmaya çalışmakla birlikte özellikle Kürt sorunu konusunda bocalamaya devam ediyor. Kıbrıs da bocaladığı konulardan biri. Niye derseniz, hem parti içinde hem de kendi seçmeni içinde bu konularda çok değişik pozisyonlara sahip insanlar var. İyimser açıdan bakarsak partinin AKP’nin aksine çoğunlukçu değil çoğulcu yapısı parti içi demokrasinin varlığına işaret ediyor. Karamsar açıdan bakarsanız da partinin bazı siyasi konularda net pozisyon almakta zorlandığını görüyoruz. Nitekim daha cesur adımlar atmaya çalıştığı noktalarda hemen AKP tarafından yeterince “yerli ve milli” olmamak, hatta “terörist” ya da “teröristlerle iş birliği içinde olmak” ile suçlanabiliyor. Ve maalesef Türkiye’de bu söylemlerin alıcısı çok. CHP henüz kendisini bu handikaptan kurtarabilmiş değil.

***

CHP’yi Kıbrıs kapsamında değerlendirirken geçen hafta Kuzey Kıbrıs’ta neler yaptı ona bakalım. Hemen başta söylemeliyim ki bu gezi programı son derece dikkatli planlanmıştı.

  • Havaalanında CTP tarafından karşılandılar.
  • Dr. Fazıl Küçük, sonra da Rauf Denktaş’ın mezarlarını ziyaret ettiler.
  • CTP’yi ziyaret edip Tufan Erhürman ile ortak açıklama yaptılar.
  • Cumhurbaşkanı Tatar’ı, Meclis başkanı Töre’yi, Başbakan Üstel’i ve Dış İşleri Bakanı Ertuğruloğlu’nu ziyaret ettiler.
  • Törenlere katıldılar.
  • Halkın Partisi’ni ziyaret edip ortak açıklama yaptılar.
  • Serdar Denktaş’ı ziyaret ettiler.
  • Eski cumhurbaşkanları Talat’ı, Eroğlu’nu ve Akıncı’yı ziyaret ettiler.

Tüm bunları şu şekilde yorumlamak mümkün:

CHP’liler KKTC’nin tüm mevcut ve eski önemli yetkililerini ziyaret ederek devlet ciddiyetine sahip olduklarını gösterdiler. Ancak bununla da yetinmeyip muhalefet partilerini de ziyaret ederek muhalefetin de sesini duyduklarını vurguladılar. Özetle, kimseyi dışarıda bırakmayan geniş kapsamlı bir ziyaret yaptılar. Tabi ki eleştirmek isterseniz çok şey bulursunuz. Mesela barışçı sivil toplum örgütleriyle niye görüşmediklerini sorgulayıp CHP’yi çok devletçi bulabilirsiniz ve haksız da sayılmazsınız. Bildiğim kadarıyla görüştükleri STK’lar sadece Denktaş Vakfı, Azerbaycan Şehit Evlatları Grubu ve Kıbrıs Barış Harekâtı Gazileri oldu. CHP’nin diğer STK’lar ile ilişkilerinin olmaması ya da bu bağın henüz kurulamamış olması sanırım iki tarafın da eksikliği.

Ancak itiraf etmeliyiz ki bu yeni CHP, Kıbrıs Türklerinin tamamının hassasiyetlerini gözetmek için çaba gösterdi. Bunu sadece yapılan ziyaretlerden değil söylenen sözlerden de anlıyoruz.

Örneğin, “Kıbrıs’a üstten bakan ‘abi, anavatan, yavru vatanımız’ söylemi ile değil dost ve kardeş olarak yaklaşıyoruz” cümlesi gayet bilinçli ifade edilmiş bir cümleydi ve bize hemen geçmişte Erdoğan-Akıncı arasında yaşanan ‘yavru vatan’ polemiğini hatırlattı.

Ayrıca Özel gerek 2020 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yapılan gerekse ondan sonra devam eden siyasi müdahaleler ile ilgili de şu sözleri sarf etti:

“Tabi geçtiğimiz dönemde Kıbrıs’ta yapılan gerek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, gerek parlamento seçimlerinde Türkiye’den bazı siyasi partilerin doğrudan müdahil oldukları ve kamu görevlilerinin alet edildiklerini takip etmiştik. Buna tepki göstermiştik. Biz Kıbrıs halkının iradesine saygılıyız. Bu Kıbrıslının çözüm iradesi noktasında da onlar ne karar verirse arkasındayız. Siyasi noktada da cumhurbaşkanlığı noktasında da. Ne karar verirlerse bu kararın arkasındayız ama bir kırmızıçizgimiz var. O da demokrasi, özgür ve eşit şartlarda yapılan seçimler. Türkiye’den birileri kamu gücünü kullanarak, orantısız şekilde Kıbrıs seçimlerini manipüle etmeye yine kalkarlarsa karşısında CHP’yi bulacaklar. Bu Kıbrıs seçimlerinde taraf olmak değil Kıbrıs’ta demokrasinden taraf olmaktır. Bunu ifade etmek gerekiyor.”

Bu sözlerin de çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bu CHP’nin gerçek demokrasiyi sadece Türkiye’de değil Kuzey Kıbrıs’ta da arzuladığını gösteriyor.

Bu arada Özel henüz Kuzey Kıbrıs’a gelmeden önce de Kıbrıs konusunda açıklamalar yapmaya başlamıştı.

Özel, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde Kıbrıs sorununu aşmak için cesur adımlar atması gerektiğini belirterek, “Kıbrıs’ta çözüm istemek vatan hainliği değil, cesaret göstermemiz lazım” demişti. Bu da çok önemli bir açıklama.

Yani itiraf edelim ki CHP Özel başkanlığında bir yandan geçmişinden tamamen kopmamaya ama öte yandan da kendini yenilemeye uğraşıyor. Bunun da Türkiye’de olduğu gibi burada da olumlu karşılanması gerektiğini düşünüyorum.

***

CHP’yi soldan eleştirenler partinin KKTC’nin tüm önemli resmî kurumlarını -ki hepsi UBP’nin elinde-, ziyaret edip daha küçük muhalefet partilerini ve barışçı STK’ları atladığından dem vurabilir.

Konu dış politika olunca CHP’nin Türkiye’nin menfaatlerine göre hareket eden bir parti olduğunu ifade eden Özel’i bu sözlerinden ötürü eleştirenler de oldu. Ancak bu tüm ülkelerin muhalefet partileri için geçerli bir söylemdir. Dolayısıyla farklı bir şey söylemeleri beklenemezdi, beklenmemeliydi. Daha Türkiye’deki bazı konularda bile yeterince cesur bir tavır takınamayan CHP’nin birden Kıbrıs konusunda federasyoncu kesilmesini beklemeyiniz. Dışarıdan gelen müdahaleler sebebiyle yeterince zarar gören Kıbrıs’ta Kıbrıs Türklerinin haklarını savunmada her zaman destek olduğunu ama iç siyasette taraf tutmadığını ve demokrasiden yana olduğunu söylüyor CHP. Kıbrıslı Türklerin özgür iradesine saygı gösterilmemesinden şikâyetiysek bu sevinmemiz gereken bir tutum.

CHP’yi sağdan eleştirenler ise CHP’nin CTP’yi kardeş parti ilan edip onlarla samimi bir görüşme gerçekleştirmelerinden çok rahatsız oldu. Bu parti kardeşliği iki partinin de benzer siyasi pozisyonları sebebiyle Sosyalist Enternasyonal üyesi olmasından kaynaklanıyor. Yani bunda yadırganacak bir durum yok. Fakat Kıbrıs iç siyaseti söz konusu olduğunda CHP tüm partileri kucakladığını, taraf tutmadığını ve Kıbrıslı Türklerin kendi özgür iradesine saygı duyduğunu söylüyor. Kanımca buna itirazı olanların önce kendi partilerini ve demokrasi konusunda nerede durduklarını sorgulaması gerekir.

Kısacası açıkça görülüyor ki, CHP bugün hem Türkiye’de hem yurtdışında evrensel değerleri savunmaya uğraşıyor. Kıbrıs konusunda da önemli değişimler gösteriyor. Bunda CHP’nin dış işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı Prof. İlhan Uzgel’in önemli etkisi olduğunu düşünüyorum. AKP’nin dış politikasına, Kıbrıs konusu dahil, eleştirel bakabilen İlhan Hoca’nın sadece iç politikada değil dış politikada da demokrasiyi çok önemsediğini de hem yazdıklarından hem konuştuklarından biliyoruz. CHP iktidara geldiği takdirde İlhan Hoca çok büyük olasılıkla Dış İşleri Bakanı olacaktır. Bu da bence hem Türkiye için hem de Kıbrıs için oldukça olumlu bir gelişme olur.

***

Son bir not olarak Özgür Özel Kıbrıs’tan ayrılmadan önce yaptığı konuşmada en sert ifadeleri kendilerini karşılamayan, kendileriyle ilgilenmeyen Büyükelçi Metin Feyzioğlu için kullanmıştı. Cumartesi günü Feyzioğlu görevden alınıp Prag’a atandı. Şahsen bu değişikliğe CHP’nin siteminin yol açtığını düşünmüyorum, ama hemen bunun arkasına denk gelmesi ilginç oldu.

Ne diyelim, gelen gideni aratmasın!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin