Kapitalizm soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu, yediğimiz yemeği kirletiyor; bunların hepsi kâr adına. Bunun daha fazla kanıtı, British Medical Journal (BMJ) tarafından 28 Şubat’ta yayınlanan ve ‘ultra işlenmiş gıdanın’ (UİG) sağlığımız üzerindeki etkisine ilişkin mevcut en iyi araştırmayı değerlendiren bir incelemeden geliyor. Bu inceleme 45 araştırmayı ve neredeyse 10 milyon katılımcıyı içeriyordu. Büyük gıda şirketleri tarafından finanse edilen hiçbir araştırma bu analize dahil edilmedi.
İnceleme, UİG tüketiminin, tüm nedenlere bağlı ölümler, kanser, diyabet, inflamatuar bağırsak hastalıkları ve zihinsel sağlık sorunları dahil olmak üzere en az 32 zararlı sonucun önemli ölçüde artan riskiyle bağlantılı olduğunu buldu. Bu inceleme, University College London’da (UCL) bulaşıcı hastalıklar doktoru olarak çalışan Doçent Chris Van Tulleken’in Ultra İşlenmiş İnsanlar (2023) adlı kitabında öne sürdüğü şeyi doğruluyor: Yediğimiz yiyecekler bizi hasta ediyor.
Genel olarak günümüzde diyetle ilgili tartışma monoton bir vaazdan ibaret. Gazete köşelerinden televizyon stüdyolarına kadar sorunun bireyde başlayıp bireyde bittiği anlatılıyor. Küresel beslenme salgınının temel nedeni, egzersiz yapma isteğinin eksikliği, sağlıksız atıştırmalıklara direnme disiplin eksikliği ve çeşitli yemeklerin nasıl pişirilip hazırlanacağını öğrenme konusunda zeka veya kapasite eksikliğidir.
Ultra İşlenmiş İnsanlar adlı kitap yeni bir soluk gibi geliyor. Kapitalist sistemin hem küresel gıda sistemi hem de insan beslenmesi üzerindeki etkisine ilişkin titiz bir materyalist analiz ortaya koyuyor, modern beslenme şeklimizde meydana gelen ve her şeyden önce kâr amacı güden köklü değişiklik olduğunu öne sürüyor. UİG şu anda Birleşik Krallık, ABD, Kanada ve Avustralya’da beslenmemizin yarısından fazlasını oluşturuyor ancak büyük gıda şirketleri onu dünya çapında temel gıda haline getirmeye (başarılı bir şekilde) çalışıyor.
UİG: ASLINDA YİYECEK DEĞİL
UİG, orijinal olarak Brezilyalı beslenme araştırmacısı Carlos Monteiro tarafından hazırlanan, bir gıda kategorisi için bilimsel bir tanım. UİG’nin ayırt edici özellikleri, bir süpermarkette veya sıradan bir mutfakta asla bulamayacağınız stabilizatörler, emülgatörler, zamklar, lesitin ve belirsiz yağların eklenmesidir. Bu bileşenlerin ortak noktası, gıdadaki gerçek içeriklere olan ihtiyacı azalttığı için şirketlerin paradan tasarruf etmeleridir.
Tüm bilim insanları sorunun UİG olduğu konusunda hemfikir değil. UİG’yi savunmak için konuşacak çok kişi var, hatta bazıları bunun sizin için iyi olabileceğini tartışıyor. Ancak daha yakından bakıldığında UİG’yi savunan bu bilim adamlarının Mcdonald’s, Nestle ve Coke gibi UİG üreten büyük gıda şirketleriyle bağları olduğu görülüyor.
UİG VE AŞIRI YEME
Geçtiğimiz 100 yıllık araştırmayı analiz eden kitap, obezite krizine ve metabolik bozuklukların artmasına neden olan şeyin ne yağ, ne şeker ne de egzersiz eksikliği olduğunu gösteriyor. Bunun yerine, bu gıdalar aşırı yemeyi teşvik edecek şekilde tasarlandığından, kilo alımına ve sağlığın bozulmasına neden olan UİG’nin doğasıdır.
UİG besleyici değil ve lif oranı düşük, bu da yemeyi ve sindirimi hızlandırır. Sizi daha az tok tutar ve içindeki lezzet katkı maddeleri, vücudumuzun hormonal iştah düzenlemesine müdahale eden besin içeriğiyle nadiren ilişkilidir. UİG, yemeye devam etmenizi sağlayacak şekilde tasarlanmıştır ve çalışmalar, beyni, alkol ve uyuşturucuyla aynı şekilde etkinleştirebildiğini göstermiştir.
Van Tulleken, UİG’nin aşırı yemeye ve buna bağlı olarak kilo almaya yol açtığını gösteren bir çalışmaya atıfta bulunuyor. Araştırmacılar iki grubu, besin içeriği bakımından aynı olan, biri yüzde 80 UİG’li ve diğeri UİG’siz bir diyetle beslediler ve iki hafta sonra grupları değiştirdiler. Aynı kişiler UİG diyetinde günde ortalama 500 kalori daha fazla yedi.
Bu aşırı gıda tüketimi küresel bir sağlık salgını haline geldi. 2017’den bu yana dünyada zayıflardan çok daha fazla insan obez oldu. UİG’nin kalorisi yüksek ancak besin içeriği düşük olduğundan, obezite paradoksal bir şekilde yetersiz beslenmenin bir türü olarak anlaşılmaya başlıyor.
UİG GENELLİKLE TEK SEÇENEKTİR
UİG’nin vücudumuz üzerindeki etkisine rağmen, büyük gıda tekellerinin hakimiyeti çoğu kişi için UİG’nin tek seçenek olduğu anlamına geliyor.
23.5 milyon Amerikalı, taze gıdanın bulunmadığı gıda çöllerinde yaşıyor. Birleşik Krallık’ta 3 milyon kişinin toplu taşımayla evlerine 15 dakika uzaklıkta ham madde satan bir mağazası yok. Birleşik Krallık’ta neredeyse bir milyon insanın buzdolabı yok, 2 milyonunun ocağı yok, 3 milyonunun dondurucusu yok ve artık enerji maliyeti, buna sahip olanların çoğunun onu kullanamaması anlamına geliyor. Dolayısıyla UİG vazgeçilmezdir.
İngiltere’nin yoksul bölgelerinde, daha varlıklı bölgelere kıyasla iki kat daha fazla fast food restoranı (kişi başına) bulunuyor. Gençler UİG’ye boğulmuş durumda, otobüs biletleri McDonald’s kuponları içeriyor ve gençlik kulüpleri ve toplum merkezlerinin kapalı olması nedeniyle okuldan sonra takılabilecekleri tek yer fast food restoranları oluyor.
12 BİTKİ VE 5 HAYVAN İLE BESLENMEK
Gelişmekte olan dünyada durum daha da kötü. Kola genellikle sudan daha ucuz ve ucuz UİG akışı yerel çiftçileri pazarın dışına ittiğinden, UİG hızla tek seçenek haline geliyor. Bugün küresel olarak beslenmemizin yüzde 75’i yalnızca 12 bitki ve beş hayvandan oluşuyor; UİG, geleneksel gıdaların yerini aldı.
80 BİN ÖNLENEBİLİR BEBEK ÖLÜMÜNE YOL AÇTILAR
Kapitalistlerin ahlaksızlığını görmek için dev bebek maması tekellerine bakmanıza gerek yok. Güvenli içme suyuna ulaşmanın imkansız olduğu ülkelerde ürünlerini agresif bir şekilde piyasaya sürerek yılda 80 bin önlenebilir bebek ölümüne yol açtılar.
NEDEN ŞİRKETLER BUNU SATMAYI BIRAKAMIYOR?
Ultra İşlenmiş İnsanların açıkça ortaya koyduğu şey, UİG’yi değiştirip daha sağlıklı hale getiremeyeceğimizdir. En çok bağımlılık yaratan ürünler piyasada en iyi şekilde satılacak ve en iyi sonucu verecektir.
Kitapta dondurma örneği veriliyor. Bu, daha ucuz ve depolanması ve taşınması daha kolay olduğundan, çoğunlukla yumurta yerine emülgatörler kullanılarak yapılır. Şirketlerin içerikleri denemeye yönelmelerinin nedeni, diğer alanlarda maliyetleri azaltacak yer kalmamasıdır. Kapitalizm, şirketleri mümkün olan her yerde üretim maliyetlerini düşürmeye teşvik ediyor ve UİG’nin yapımı daha ucuz, depolanması ve taşınması daha kolay ve çok daha uzun bir raf ömrüne sahip.
UİG’nin tehlikelerine ilişkin BMJ tarafından bulunan kanıtlar, kapitalistlerin kulaklarına küpe oluyor ve kapitalistler buna daha fazla işlemle yanıt veriyor: Mikrobiyota zarar veren emülgatörlere ‘karşı koymak’ için probiyotikler eklemek, yapay tatlandırıcılar eklemek, sonuçta vitamin ve mineraller eklemek orijinal olanlar ağartılmıştır.
Her ne kadar ürünlerini yeniden formüle etseler de, nihai öncelikleri her zaman kâr elde etmek, mümkün olduğu kadar çok satmak ve dolayısıyla aşırı tüketimi teşvik etmek olacaktır.
İnsan sağlığının neredeyse her yönü üzerindeki bu zararlı etkilere rağmen UİG’nin çoğalmasının nedeni basit ekonomidir: İnsanların daha çok tükettiği gıda, daha çok satan gıdadır. Bu, daha fazla gelir elde etmek için çözüm olarak bir spor salonu planı, “kilo verme” markalı UİG veya özel sağlık hizmeti üyeliği satabileceğiniz çifte faydayla birlikte gelir.
Diyetlerimizin bizi öldürmesi tesadüf değil; bu, kapitalist kâr amacı güden sistemin bir parçasıdır.
NEDEN BİR DEVRİME İHTİYACIMIZ VAR?
Ultra İşlenmiş İnsanların gösterdiği şey, paramızın yettiği kadarını tükettiğimiz için tüketicilerin UİG’yi kesme konusunda büyük ölçüde güçsüz olduklarıdır. Şirketler, en kârlı ürünleri üretmek zorunda olduklarından, bir şeyleri değiştirme konusunda neredeyse aynı derecede güçsüzler ve yemeyi bırakamadığımız çöpler onlar için bir altın madeni.
Van Tulleken’in kitabının temel eksikliği, bu sonuçları çıkardıktan sonra çözüm olarak hükümet reformu çağrısında bulunmasıdır. Gerçekte hükümet, kampanya finansmanı, doğrudan rüşvetler ve milletvekillerine yönelik kazançlı ‘iş’ fırsatları yoluyla gıda şirketleri tarafından satın alınıyor. Kapitalistlerin bizi çöpe atarak maliyetlerini düşürmeye çalışmaları kapitalizmin kendisi kadar eskidir; Marx ekmeğin tağşişinden 18. yüzyılın başlarına kadar uzanan bir dönemden bahsediyordu.
UİG’siz bir dünya hayal etmek istiyorsak ki bu mümkün, kapitalizmin olmadığı bir dünya hayal etmeliyiz.
SOSYALİST PLANLAMA İLE HERKESİN İHTİYACI KARŞILANABİLİR
UİG vazgeçilmez hale geldi çünkü işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşulları çok kötü. Hayat pahalılığı krizinden önce bile İngilizler hane bütçelerinin yüzde 8’ini gıdaya harcıyordu. Hanelerin en yoksul yüzde 50’si mevcut sağlıklı yaşam kurallarına uygun bir diyet yemek isteseydi, bütçelerinin yüzde 30’unu gıdaya harcamaları gerekecekti. Bu kadar az harcamamızın nedeni nedir? Çünkü diğer her şey (kira, kamu hizmetleri, ulaşım) çok pahalı.
Daha sağlıklı gerçek yiyecekler satın almaya gücünüz yetse bile çoğu insanın işten sonra her gün üç öğün yemeği sıfırdan pişirmeye zamanı veya enerjisi yoktur. Pek çok insan, engellilik veya hastalık nedeniyle kendi yemeklerini pişiremedikleri için tamamen hazır yemeklere bağımlıdır.
Tarımın sanayileşmesine ve insanlığın kendisini beslemek için ihtiyaç duyduğu gıdanın 2.6 katı kadar üretim yapılmasına rağmen, en az 2.3 milyar insan sağlıklı ve besleyici gıdaya güvenli erişimden yoksundur. Ama bu şekilde olmak zorunda değil.
Sosyalist bir üretim planı sayesinde herkesin ihtiyacını karşılayacak kadar gerçek gıdayı kolaylıkla üretebilirdik. Sağlıklı ve lezzetli yemeklerin servis edildiği halka açık kantinlerin oluşturulmasıyla, günümüzde öncelikli olarak kadınların yükü olan yemek pişirme ev emeğini toplumsallaştırabildik. Bugün pek çok kişinin yüzleştiği, uzun bir iş gününden sonra televizyon karşısında hazır yemek yemek gibi yalnız bir gerçeklikle karşı karşıya kalmak yerine, insanların yemek zamanlarında sosyal olarak meşgul olmalarını sağlayabiliriz.
Bunların hepsi mümkün ve kendimizi UİG’ye bağımlılıktan kurtarmanın tek yolu bu. Ancak bu, kâr amacından vazgeçmeyi ve toplumumuzu, nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfının yararına her düzeyde yeniden yaratmayı gerektirir.
UİG’DEN ‘KAÇAMAZSINIZ’
Aşırı yemenin önerilen çözümü egzersizdir. Bu genellikle krize neden olan aynı çokuluslu şirketler tarafından ileri sürülüyor. Örneğin Cola, ‘Egzersiz İlaçtır’ programını finanse etti ve obezite krizinin nedeninin kola tüketimi değil, egzersiz eksikliği olduğunu ‘kanıtlamak’ için birçok çalışmaya fon sağladı.
Ancak Ultra Processed People kanıtları inceliyor ve artan egzersizin vücudumuzun kalori harcamasını artırmayacağını gösteriyor.
HADZA KABİLESİ ÜYESİ ABD’Lİ BEYAZ YAKADAN FAZLA MI KALORİ YAKIYOR?
Kitap, Tanzanya’daki avcı-toplayıcı bir kabile olan Hadza’nın bir araştırmasını kullanıyor ve onların Amerikalı bir ofis çalışanı ile aynı miktarda kalori yaktıklarını keşfediyor. Bu, Van Tulleken’in egzersiz yapmayı bırakmamız gerektiğine inandığı anlamına gelmiyor. Egzersiz sağlığınız için iyidir; hem fiziksel hem de zihinsel. Ancak beslenme önemli bir faktör.
çeviren: Hikmet Ali