Yeniden TC medyalarını dolaşıyorum. Doğrusu, K. Kıbısta yaşarken, orada olanlara da yabancı kalmamak gerektiğini hep söylemekteyim. Çünkü resmen Türkie politikacılarının dediği gibi” Türkiyede ne varsa, burada da olacak” deektir. Fakat, korkutucu paradoks hep sırıyor. Ne Türkiye kamuoyu K. Kıbrısı izliyor nede K. Kıbrıs Türkiyede olanları pek takip ediyor. Hat da Türkiye ekseninde Kıbrısla olanların da bazıları tabu gibi duruyor. Örnek mi Türkiyeye sokulmayan insanlar veya K. Kıbrıs siyasal denkelemin nasıl oldığu konuları basitçe sıralamak kolaydır. Ama ben hep inanıuorm ki bilmemek ve yanlış bilmek ayni değildir. Bilmeyene anlatmak zor olsa da mümkün. Ama yanlış bilip de tabulaştırmayı doğruya çekmek güç üstelik bu anlayışla da faydalanma ve çıkar olursa. Buna dayalı olarak arada bir Türkiye gelişmelerini K.Kıbrıs penceresinden yorumlamak da önemli görev olarak kabul etmekteyim.****
Türkiye gündemi çok ağır. Ağır olduğu kadar, yarının da mesajlarını veriyor. Şu anda gündeme düşen değişim hedeflerine bakın: yasa, yönetmenlik ve kararnamelerle resmen sık gündem değiştirme gelişmleri oluyor. Yargı paketiyle en azından Etkili Ajan yasası oldukça düşündürücü. Buna hayvanlar ve özellikle köpekler yasası da başka bir hikaye. Bunlar dolaşımdayken emekli askerlerin izinle konuşma kuları da gündeme gelir. Bunlar peşşe gelirken, daha birini anlamadan ötekisi sıraya giriyor.
Öteyandan bir anda seferberlik ve savaş ilanı yetkisini yönetmenlik değişimi ile Erdoğan iki dudağı arasına alıyor. Unutmadan: yüzyıl marif müfredatı da yola çoktan çıktı. Sadece birkaç saydığım gelişme, nelere varacağı kujşkularını yaratmaya yetiyor. Alınacak yetkiler hepsi daha geriye düşme durumuna adaydır. Bunları9n üstüne uygulanmayan veya işine göre uygulanan Anaysa değişim tartışmaları da arada hep önümüze çıkıyor. Medyalarda uzun uzun tartışılıyor. Önemli eksikliklerle elbet. Nasıl anayasa somut görüşleri yok. Şimdiki anayasa bizat devlet güçleri tarafından uygulanmazken, yenisinin de garantisi yok. Ama hararetli şekilde tartışılıyor.****
Yine TC medyalarını izliyorum. Üstelik ağırlıklı muhalefet eksenli olanlar daha ağırlıktadır. Sinan Ateş cinayeti, Kaplan operasyonları, elektronik ayak kontrolü kişinin kaçışı, dün suçlanan ve bugün resmen kahramanlaştırılan şahıslar. Hepsi sırayla gelip geçiyor. Dikat ederseniz, tüm sıraladığım olaylar devvlet eksenli kesimler arasında yaşanıyor. Siyaset mafya emniyet üçkeinde işler sıkışıyor. Operasyonu yapan ve övülen amirler birden “darbe yapma” kuşkusuyla tutuklanıyorlar. Öteki durumlar ise adeta ikincil oluyor. Hep belirli devlet yetkilileri ekseninda konular dolaşıyor. Hele de son dödnemde Sinan Ateş cinayeti ve bazı mafya tutuklama durumları MHP yapısını yine öne çıkardı. Eski bakanlar ve MHP dolaşımlı olaylarda ise her temas yeni tartışma da yaratıyor. Devlet içi dengelerde birşeyler olacak mı sorularını da soran çok. Fakat, muhalif medya özellikle bu bazı gelişmeleri oldukça fazla öne çıkarıyor. Kırılma beklentisi de var. en önemlisi eski ülkü ocakları başkanı Ateşin cinayeti oluyor. Bence medya Sinan Ateş olayına verdiği ağırlığı devletin halk üzerindeki katliyamcı uygulamalara verse, muhalefet kamuoyu daha bir gerçeklere ulaşacaktır. Ama eskiden b eri söylediğimiz devlet eksenli yorumların nedenli doğru olduğunu dak kanıtlıyor. Dün Bahçeliden demokrat çıkaran muhalif medya, şimdi yeni gerçelik karşısı da hele de eski Ü.O. başkanı gelişmesindeki karşılaştığı durum adeta şaşırtmış gibidir. Ama gerçekten kopulmasa bugün Bahçelinin keskin küfürlerini de almayacakları derecede duruşta olacaklardı.
Tüm bu gelişmeler ordan oraya uçuşuyor. Tam da bu anda yakın tarih gerçeği karşımıza geldi. Gezi Direnişinin 11 yıl dönümü. Belli ki izlediğim bazı yorumlar eksikliklerle doludur. Gezi tepkisi gerçeği yanında, onca katılıma karşın sonuçsuz kaldı. Çünkü örgütlü hareket değildi. Siyasi hedefi uoktur. Tarih böylesi büyük kitlesel tepkilerin başarısız örnekleriyle doludur. Örgütsüz olma ile siyasal hedefsizlik onca kalkışmayı yenilgiyle karşıladığı acıtışıdır.
Türkiyeyi izliyorum. Merdan Yanardağın Gezi yenilgisi okuyuşuna katılıyorum. Tek eksikle, burada sol seçeneksizliğin olması ve en küçük ifadeden korkularak bildiri dai yayınlanmama durumları düşündürücüüdür. Üstelik hala Gezi korkusu paranoyaya dönüşüp olmayan örgüt yerine dilenen önemli aydın muhalifin hapse konulmasıyla da hukukun nerelere geldiğini de gösteriyor. Anayasa kararına rağmen serbes brakılmaması veya berat edilen olaydan yeniden suç istisna ederek suçlama hukuku da genel yargının nerelre geldiğini de göstermesi bakımından can alıcıdır.
Kısaca, Türkiye gündemi yüklü. Öyle yüklü ki dilenen kulanım sonucu gündem yapılma potansiyeli var. devlet bunu gayet güzel kulanıyor. Sık sık hamlelerle hem sertleşme hem de “yumuşama” kelimesiyle tartışmada saptırma yapılıyor. Tüm bunları izlerken ister istemez kendimce şu anlamlı durumu da kavradım: yetmişlerde ençok inceleyip tartıştığımız konulardan biri de Devlet idi. Devlet konusunda hem tartışma hem de devlet içi konumlamalar, kurumsal yapı ve biçimi birikimi sağladık. Bu yüzden özellikle sık sık MHP gibi konular veya ikibinlerdeki TC devlet içi kırılmalarda bu anlayıştan güzel yararlandım. Onun için yukarda Ateş cinayeti, Kaplan operasyonu, kurumsal iç çelişkili bilgileri sıralarken, bunların devlet içi birçok gelişmenin sonucu olduğunu da bilirim. Bazı devlet içi olayların da denge değişim veya itifakları güçlendirme hedeflerini de izliyorum. Siyasal değişimlerin çatışmaları ve örgütlenme mafya şekilerinin mafya, siyaset emniyet ve hukuk karmaşasında devlet hegemonyası olup sınıfsal baskıyla da şekillenmesidir. Türkiye gelişmeleri bu bakımdan önemli devlet yorumlama adayıdır. Tabusal devlet veya kutsama yerine devletin özü ile sınıfsal gerçek yanına, kendi içinde egemenlik mücadele şeklini de gözden kaçırmamak gerekir. Bunlar toplamda K. Kıbrısa da direk yansıyacaktır. Aklımızda tutalım.