Hayat bazen bazı fırsatlar çıkarır karşımıza. Vereceğimiz kararlar bundan sonraki yaşamımızla ilgili belirleyici olur.
Cesaretli bir adım atarak hayatımızı önemli ölçüde değiştiririz.
Olumlu ya da olumsuz olabilir bu değişiklik. Ama bir şekilde bu kararla hayatımıza yeni bir yön vermiş oluruz.
Böylesi adımlar hem ciddi bir düşünme gerektirir hem de cesaret ister.
İşte bu gibi durumlarda aklıma hep İkarus gelir. Ne kadar ileri gitmeli? Nerede durmalı gibi ikilemlerle karşılaştığımda Ikarus’u düşünürüm.
Şartları zorlamanın dayanılmaz hafifliğini hissedip “ağırlık olmayacak” kadar, yani kaldırabileceğim kadar, ileri gitmeye zorlarım kendimi.
Cesaret etme, cüret etme, sınırları aşma ya da aş(a)mama… İkarus, sınırları aşma isteği nedeniyle bedel ödemek durumunda kalan etkileyici bir Yunan mitolojisi karakterdir.
Pieter Brueghel the Elder, Hans Bol, Merry-Joseph Blondel, Carlo Saraceni, Herbert James Draper gibi sanatçılar ve Iron Maiden gibi bazı müzik grupları bu karakterden ilham aldı. Ivan Torrent, hikâyeden esinlenerek film müzikleri yaptı. Hatta bir rokete İkarus adı verildi.
Mitolojiye göre Girit Kralı’nın karısı Phasipae bir boğaya aşıktır ve sevgilisiyle cinsel ilişkiye girebilmesi için çok yetenekli bir zanaatkar ve aynı zamanda sanatçı olan Daedalus’tan (Ikarus’un babası) onlar için bir yer hazırlamasını ister.
Emir yerine getirilir, iki sevgili burada birlikte olur ve bu ilişkiden yarı boğa yarı insan bir canavar dünyaya gelir.
Bu canavar o kadar kötüdür ki Giritliler her yıl yedi erkek ve yedi kadın kurban etmek zorunda kalır.
Sonunda Kral, halkını bu durumdan ve canavardan kurtarabilmek için Daedalus‘tan Minotaur‘da (Minos) bir alan inşa etmesini ister.
Daedalus canavarı gizleyecek karmaşık bir labirent tasarlar ve inşa eder. Ama burası öyle mükemmel tasarlanır ki gerçekten de buraya bir giren bir daha çıkamaz. Kral, bu sırrı Daedalus da bildiği için en sonunda O’nu da buraya hapseder.
Zaman içerisinde burada yaşamaktan sıkılan Daedalus, kendini ve ailesini buradan kurtarmak için yeni bir şey tasarlar.
Daedalus kuşların tüylerini toplar ve bunları mumla yapıştırarak kanatlara dönüştürür. Kanatların bir çiftini kendine alır, diğerini oğlu Ikarus’a verir.
Kaçma anı geldiğinde, Daedalus Ikarus‘a iki önemli öğütte bulunur: Bu kanatlardaki mumlar güneşten erimemeli o yüzden çok yükseklere çıkmamalı; ama kanatların deniz suyundan ıslanmaması için de çok aşağıdan uçmamalıdır.
Yani bir denge tutturmalı; ne çok yüksekten ne de çok alçaktan uçmalıdır.
Sonuç olarak İkarus babasını dinlemez ve çok yükseklere çıkar. Kanatlar parçalanır ve İkarus denize düşüp ölür.
Şimdi burada hangi sonuçlara varabiliriz? Çeşitli yorumlar yapılabilir…
Genç İkarus, işini iyi bilen bir insanın (üstelik babası) tavsiyesini ciddiye alsaydı bu kadar büyük bir bedel ödemezdi. “Gençler, deneyimli insanların tavsiyelerini dikkate almalıdır”
“Her durumu düzgün bir şekilde değerlendirmek ve sınırları vaktinde öngörebilmek gerekir. Nerede durmak gerektiğini bilmezsek geri dönülmez durumlara yol açabiliriz. Yani denge sağlamak önemli”
“Icarus’un uçuş deneyiminden zevk almasında hiçbir yanlışlık yoktu. Ancak, bu zevk, onun yargısını bulandırdı. Sadece deneyimin zevkine odaklandı ve amacını, özgürlüğe giden yolu unuttu. Bunun yerine, zevki onu çökertti”
Iron Maiden’in ‘Flight of Ikarus’ şarkısındaki gibi, ‘Kartal gibi kendi younda uçmaya devam et. Güneşe doğru yüksel ve ona dokun.’ Başka bir deyişle, sınırları aş ve özgürlüğü hisset. Bu, sahip olduğun tek şans ve iyi kullan!”
“İnsanın imkansızı başarmayı deneme arzusu vardır ve fark yaratanlar da bu kişilerdir”
“Gücün, denemenin sınırları yoktur ve bu gücü nasıl kullanacağımız konusunda çok dikkatli olmalıyız”
Hepimize uçmak için kanat verilmiştir ve onlarla ne yapacağımıza iyi karar vermemiz gerek. Uçabileceğimizden daha yükseğe uçmak ve sonuna kadar yaşamak mı daha cazip? Yoksa bir yerde durmak mı?
Yoksa kanatlarımızın olduğunu hiç görmeyip – veya görüp de reddedip- risk almamak mı? Bir başka değişle ayni rutinde kalıp hep aynı hayatı yaşamak mı?
İkarus hiç uçmaya cesaret edemeyip labirentin içinde hapsolmaya devam edebilirdi. Kanatlarını takıp tamamiyle babasının öğüdü doğrultusunda uçabilirdi.
Ölmezdi ama göreceği şeyler onun cesaret ettiğinden daha az olurdu, ama güvende olurdu. Bilgi ile geri dönerdi ama bu bilgi yetersiz kalırdı ve daha fazlasını merak etmeye devam ederdi.
Ve belki de uçuşu bu kadar anlamlı olmazdı ya da tadını bu kadar çıkaramazdı. Ikarus merakı ve cesareti yüzünden öldü.
İkarus bizlere neyi ne kadar yapacağımız ne kadar yükseklere çıkıp ne kadarını yaşayacağımız ve göreceğimiz konusunda bizlere ilham vermeye devam ediyor.
“Fly on your way like an eagle
Fly as high as the sun
On your way, like an eagle
Fly, touch the sun”
Iron Maiden, Flight of Icarus