Neoliberalizim ile birlikte emperyalizim yeni sıçrama yapılanışına geçti. Yenilen sosyalist devrimci hareketlerin de fırsatını kulandı. Birçok kurumsalaşmayı piyasalaştırılarak ve kar endeksi yükselterek kendi düşüncelerini de kültürleşerek yerleştirdi. Seksenlerin bu geçişi özellikle yeni sömürge ülkelerde çok sert oldu. İkibinsekizde ise kimine göre bir iki yıl öncesi de oluyor, neoliberalizim artık krizle imdat sinyali verdi. Finansman kapitalin girdiği kirizn Amerikayı dahi vurmasıyla, yeni döneme geçildi. Bu dönemde sol cılızlığı ve sağa teslim olma gerçeği, yeni politik eylimi de gelişleti. Nitekim ikibin sekizden sonra daha sert tutum, faşizme çok yönlü genişleme ile gericiliğin adeta yükselmesine, seçenekleşmesine tanık olduk. Faşizimden cihatcılığa birçok dar anlamda devlet biçimi ve toplumsal muhalefet ivmesinin yükseldiğine tanık oldu. Çürüyen kapitalizim artık çöküyor fakat seçenek de daha ayni sistem içi seçenekle gericilik yükseliyordu.
Çoğunuz diyecek ki “bunlardan bize ne”. Hat da okumadan yazıyı brakanlar da olacak. Oysa bu basit ama çok anlamlı süreci unutanlar, devamında geliştirilen politikalarla da tutsak olacaklar. İlgisiz veya savunma refleksine girecekler. Nitekim de öyle oldu. Neoliberalizim ile oluşturulan politik algılar gerçekleri de yok ederek yürüdü. Artık sankili normal olgularla ve yüzeysel takıntılara dek gerilendi. Faşizmi, emperyalizim, sömürgecilik, ilhaklaşma, gericileşme gibi önemli kavramları sanki yokmuşçasına yorumlar sıralandı. Ekonomide giderek finans ve askeri sermayesinin çıkarımlı bilgileri temel doğru olarak ulaşılacak hedef takıntısına getirildi. Net ifadelere ve yaşanana rağmen yüzeysel bakma kuralı gelişti. Faşist devlet veya sömürge olma, ilhaklaşma politikaları kuramını deyerlendirmelerde dıştalatırıldı. K. Kıbrıs Norveç kıası veya özeleştirmenin herşeyi çözdüğü yanılgıları kolayca yapıldı. Ülkenin koşulları ve yönetim şekli hep dıştalandı. Yalanların kolayca yutulduğu kavrasalaştırıldı. Dış seraye gelişinin ayni zamanda sömürmek olduğu kuramını boşaltıp kendini kalkınma eksenine taşıdı. Kavramlar ise anlamsalaştı. İçi boş ama bastırarak önemsetildi. Emperyalizim yerine Küreseleşme, faşizim yerine aşırı sağ yumuşatmalarıyla anlamlı içerikden kopardılar. Bunlar sömürünün, sermaye karının devamı için kuralaştırıldı. Onlarla doğruların aranması süreci başladı.*****
Tekrar edelim: bunlar çoğuna anlamsız gelecektir. Çünkü seksenden beri uygulamaya giren politik hamle şimdi meyvelerini çoktan veriyor. En basitine deyinelim: sizce K. Kınrıs Türkiye denetiminde ve ilhaklaşma politikası göz önünde tutulmadan tüm olanları nasıl anlayacaksınız? Şimdiki gibi basit hükümet atışlarla yetermi. Oysa K. Kınbrıs sömürge ilhaklaşma gerçeği ile düşünüldüğü zaman tüm biriken gerçeklik tam da karşılığıdır. Ancak, doğru tesbit sonucu, değişimin de nuna bağlı olacağı için, tehlikelidir. Eğer sistemin devamı istenirse, sistem sınırlı konuşmak şart. Bir bizden örnek daha: daha baştan zaten burasının amacı malumdu. Ona göre yasadışılık kuraları da düşünülerek günümüze geldik. Gelişmelerle de kendine has egemen sınıf da oluştu. Tabi ki işbirlikçi karaterislikle. Siyaset de öyle. Nitekim son gelinen aşamayda ataması dahi Türkiyeden direk yapılan hükümetle yönetilme daraltısına geldik. Gelince de sistemin yanlışlarının çürümüşlüğü çökerken, öte yanda yetkiler de ilhaklaşma zeminine göre elden alınıyordu. Onun için yerel görülen koltukçular sadece kendi yandaşlarını kayırma ve sistemi koruma dışında pek yetkileri kalmadı. Zaten bunlar bunu da yapma anlayışları da yok.
Kurumsal çöküş ile ilhaklaşma ikilemi bizi cenderenin içine düşürdü. Suçlama kolaylığı da resmi politik gelişime destek oldurtuldu. Herşeyi batıran, beceriksiz denip kimisi karşı kimisi de Türkiyeyi desteğe çağırıyor. Ama bağımsızlık gibi bir de ifade kulanılıyor. Son hayvancılık olayında da gördük ki sistemin adeta aynası gibidir. Sistemin yaratğı hayvancı gerçeği ile yönetenin yönete4meme durumu karşımıza geldi. Galimat bekleyen ve koltuğu borcu olmanın sıkıntısı oldu. Daha önceleri bu tür eylemler atlatılırken, şimdi daha talimatlı hat da partisinden kopuk koltuğa oturunca, davranışları da sorunlara yaklaşımda olumsuzlaştırıldı. Koltukta kalmanın anlamı bağımlılık olması işin gerçeğidir.
Muhalefet ve özellikle ana muhalefet ise nasihat çekiyor. Muhalefet değil nasihat. Kendi duruşunu dahi savunamadığını hayvancı olayında gördük. Aynen Niyazi Kızılyürek politikasında olduğu gibi. Sorun böyle olunca da kısır döngüye takılır. Eylem adeta eylemin çok üstünde yük ve konuşma olayın çok gerisinde olan tipik K. Kıbrıs çizgisinde ilerliyor. Fakat kulanılan terimler de ilginçtir: Üstel sıkılmadan muhalfeti siyaset yapıyor diye suçluyor. Doğrusu ynadaşları ve baz Türkiye çığırkanlarınd karşılık buldu. Oysa zaten adı siyasal parti ve muhalefet ekseninde bulunuyor. Elbet siyaset yapacak ve hükümeti eleştirecektir. Bu basit durum dahi hala anlaşılamıyor. Küfür yapma üzmanı bakanlar ve eli taşın altındaki makamcılarla bir tuhaf resim çiziliyor.
Sonuçta girişteki duruma geliyoruz: biz K. Kıbrısı K. Kıbrıs gibi konuşmuyoruz. Norveç, Singapur yapıyoruz. İlhaklaşmadan çağdaş demokrasi çıkarımı yapılmasına neden olunuyor. Öyle ki Türkiyedeki devletçi Kemalistler dahi Buranın önemli demokrasi merkezi olarak hoşgörülü kabuledip örnekleştiriyor. Sanki Türkiyeden kopuk durumu algısı yaratılıyor. Siyasal kavramlar mı: onları boşaltıp hat da fetişizim yapıp konuşmaya devam deniliyor. Sermayeye devretmenin temel kural kamusalığın hantalık ve öldüğü ezberi şu günlerde epey karşılık vardır. Hep normalmış ülkesinden davranıp konuşuluyor. Düşünce de yerleşiyor. İşte ozaman girişteki neoliberalizmi ve özellikle ikibinsekiz sonrası krizle önemli tehlikeli gelişmelerin de burada uygulanmasına dek geliriz. Bilmesek veya imkar edip başka yüzle konuşsak dahi, sonuç değişmez. Gelir sizi bulur. Hele de yasadışı koşullarımız ile herşeyi kolayca kabullenme, değişen sosyolojik yapılar buna çok mükemmel ortm hazırladı.