Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hirstodulidis, geçen gün yaptığı açıklamada, Ersin Tatar’ın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs sorunu müzakerelerinin yeniden başlatılmasına ilişkin önerilerine olumlu yanıt vereceğini umduğunu söyledi.
Paskalya Yortusu nedeniyle katıldığı kilise ayininden sonra basına açıklamalarda bulunan Hristodulidis, Tatar’ın bu hafta Guterres ile buluşmak üzere New York’a yapacağı ziyarete değindi ve “Gerek Brüksel’de buluştuğumuz BM Genel Sekreteri, gerekse de Maria Holguin, bana müzakerelerin yeniden başlatılmasıyla ilgili bazı öneriler sundu. Ben bunları kabul ettim. Umarım diğer taraftan bir yanıt alırız” diye konuştu.
Bu açıklamanın aynısı geçen hafta da yapıldı. Hatta ben bu konuyla ilgili makale dahi yazdım, 31 Mart sonrasına işaret ettim, yetkililerden açıklama talep ettim.
Tabii ki ilk 2-3 gün açıklama filan gelmedi. Dün ben bu makaleyi yazdıktan sonra ise açıklama yaptı. Kendisine herhangi bir teklif filan yapılmamış. Hristodulidis’in amacı gerçekleri çarpıtıp manipülasyon yapmakmış!
Öte yandan güneyde de konuyla ilgili merak uyanmış durumda.
Ana muhalefet partisi AKEL, dün yaptığı açıklamada Hristodulidis’e Ulusal dKonseyi toplantıya çağırma önerisi yaptı. AKEL’in soracağı şey pek tabii ki Guterres’in Rum lidere ne sunduğudur.
Çünkü Hristodulidis, gerek Holguin gerekse de Guterres’ten bu teklifin içeriğini aldığı ve kabul ettiğini söylemektedir.
Ancak Tatar, kendisine bir şey sunulmadığını dediğim gibi söyledi. Hatta ona yakın bazı kaynaklar daha da ileri giderek BM’nin ne böyle bir teşebbüsü ne de yetkisi olduğunu söylemiş. Vallahi bunu New York’taki görüşmeden sonra analayacağız.
Bu arada Rum basını, Hristodulidis, Brüksel’de Genel Sekreter ile bir araya gelince, Kıbrıs Türk tarafınının “mütekabiliyet isteriz, bizimle de görüşün” dediği iddiasında bulunmuştu.
Habere göre Guterres hemen Tatar’ı davet etmiş, gel demiş. Ancak Tatar gidememiş. Bu yüzden de Guterres çareyi onu New York’a davet ederek bulmuş.
Tatar, aradan neredeyse 1 hafta geçtikten sonra dünkü açıklamasında buna da cevap vererek daveti doğrulamış. Dediğine göre davet akşam gelmiş, sabaha randevu verilimiş o da gidememiş. Nasıl bir gidememektir bu bilinmez ama yine de bu iddiaya cevap vermiş.
Şimdi Tatar New York’a gidecek ama ne yapacak?
Yani 5.caddede gezip alış-veriş ve Türkevinden Anavatan’a selam selfisi atmak dışında ne yapacak demek istiyorum.
Tatar dünkü açıklamasında “duruşumuzdan asla geri adım atamayacağız” demiştir. Bilindik taksime uygun tezlerini de ardından sıralamıştır. Arada EOKA kutlaması yaptığı için Hristodulidis’e de çatıp “çözüm maskesi yüzünden düşmüştür” demiştir. E hade bunu doğru kabul ettik diyelim, e adama sormazlar mı, senin yüzündeki çözümsüzlük heykelini napıyoruz diye!?
Yani 8 bin kilometre yolu gidip, Guterres’in önüne direkt çözümsüzlük anlamına gelen ön şartlar koymayı düşünen bir Tatar ve onun şürekası vardır.
Çözümsüzlük cephesinin kadimici kaptanları, Kıbrıslı Türkleri kafese mahkum eden dinazor siyasetini sürdürmeye devam çabası içindedirler.
Kıbrıslı Türkleri bir kez daha çözümsüzlüğün sorumlusu ilan edecek bu ön şartların hayat bulması imkansızdır.
İmkânsızdan öte bu şekilde bir öneri sunmak Genel Sekreter ile dalga geçmektir. Çünkü Genel Sekreterin yine Güvenlik Konseyi tarafından tanımlanan mandası çok açık ve net şekilde federal çözüm bulmaktır.
Hal böyleyken çözümsüzlük anlamına gelen bir siyasette ısrar edilmesinin bu topluma faydası yoktur. Ama adanın kuzeyinde kurulan düzenin işbirlikçi zümre ve siyasetçilerine sonsuz yararı vardır. Bu yararları son örneklerini sahte diploma skandalında da gayet güzel anlıyoruz.
Guterres’in düşüncesi müzakerelerin başlatılması için bir orta yol bulmaktır. Bu bulunacak yolun federal çözüme veya ona benzer bir şeye fakat illa ki siyasi eşitliğe dayanan bir formül olacağı muhakkaktır. Egemen eşitlik denilen içi boş olduğu kadar Kıbrıs’ta çözüm bulunması parametrelerine ters bir felsefenin ortaya çıkması imkânsızıdır.
KKTC yetkililerinin parlak beyinlerin bir eseri olarak sunduğu ve benim “utangaç KKTC’cilik” olarak tanımladığım formül hatırlarsınız Cenevre’de 2021’de ortaya atılmıştı.
Hatta o belgeyi ilk yazan kişi de bendim. Yine o gün otelde dönemin Başbakanı Ersan Saner ile sohbet ederken ona “Eşit egemenliğin kabulü KKTC’nin kabulü demektir. Niye direk KKTC tanınması yerine bunu söylüyorsunuz?” diye sorduğumda, “Öyle ifade edersek Rumlar kabul etmez” demişti.
O günlerde yazdığım makale ve attığım iletilerde “Rum’u kelime oyunuyla alt etmeye çalışıyoruz” gibisinden şeyler anlatmıştım. Nitekim o zirvede sırf bu yeni formül yüzünden dönemin Rum lideri Nikos Anastasiadis tarafından ortaya atılan Maraş’a karşılık Ercan teklifi de reddedilmişti. Daha önce 15 kez masaya gelen ve tümünde de “bu KKTC’nin statüsünü yükseltir” diye Rumlar tarafından reddedilen teklif, bu kez Tatar ve Türkiye tarafından çöpe atılmıştı!
O ateşli basın toplantısında bunu sorup ortaya çıkaran ve fırça çekilen gene ben olmuştum!
Düşünün, Rumların yıllardır “KKTC tanınacak” diye reddettiği bir teklif, eşit egemenlik denilen safsata için kabul edilmedi!
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeyeceğim çünkü Kıbrıs adasını kontrol edenlerin, KKTC’nin tanınması gibi bir gailesi hiçbir zaman olmamıştır.
Tanınma hiçbir zaman istenmemiştir.
Bunu da buradan bir kez daha ifade edeyim…