Kıbrıs iktibasUlaş BarışŞimdiye 7 yıl olacaktı… - Ulaş Barış
yazarın tüm yazıları:

Şimdiye 7 yıl olacaktı… – Ulaş Barış

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

6 Temmuz 2017’de, saat tam 6.15’te, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rum delegasyonun bulunduğu odaya girer. Crans Montana konferansının son günüdür ve Genel Sekreter ikinci kez devrededir.

Odada dönemin Rum lideri Nikos Anastasiadis, müzakerecisi Andreas Mavroyanis, sözcüsü Nikos Hristodulidis ve o zamanki BM Özel Temsilcisi Espen Barth Eide vardır.

Kasım 2021’de Rum basınına yayımlanan, dün de Cyprus Mail’de eski bakanlardan Leontios Ierodiakonou makalesine konu olan toplantıda söze giren Guterres, az önce toplantı yaptığı Türk heyetiyle konuştuklarını anlatmaya başlar. Genel Sekreter, Türkiye’nin Garanti Antlaşmalarının iptaline ve tek taraflı müdahale hakkının ortadan kaldırılması konusuna olumlu baktığını söyler. Hatta Türkiye’nin hemen asker de çekebileceğini, ancak tüm askerlerini çekmeyeceğini, bunun zaman içinde düşünebileceğini de söyler.

Bu tarihi bir andır ve muhtemelen çözümün en yakın saatleridir. Genel Sekreteri dinleyen Anastasiadis, bir kez daha sorar: “Bütün bunlar ne demek?”

Guterres bir kez daha tekrarlar: “Garanti Antlaşması iptal edilecek.”

Anastasiadis üsteler: “Garantiler iptal edilirse, askerler ne olacak?”

Genel Sekreter, şu an için garantileri konuştuklarını, asker çekme meselesinin daha sonraya bırakılacağını söyler. Devamla Guterres, bir kontrol mekanizması kurulacağını ve bu mekanizmayla birlikte o ana kadar ulaşılan tüm uzlaşıların takibinin yapılacağını da aktarır.

Bunun üzerine Anastasiadis, Türkiye’nin bu mekanizmada yer alıp almayacağını sorar ve ekler: “Türkiye’nin o mekanizmada olmasını asla kabul etmem.”

Bunun üzerine olup biteni sessizce izleyen Espen Bart Eide devreye girer ve Rum lidere şunu söyler: “Türkiye’nin bu mekanizmaya katılımına daha önce izin vermiştiniz.”

Anastasiadis oralı olmaz ve Guterres tekrardan söz alır garantilerin sonlandırılmasının çok büyük bir adım olduğunu söyler. Türkiye’nin asker çekmeyi de kabul ettiğini belirterek “Asker çekme meselesi çözülmüştür. Sadece şimdi, hemen şimdi çözülemez.”

Aslında Türkiye daha konferansın ilk günü asker çekmeyi düşünebileceğini belirten bir açıklama yapmış bu da Rumları şoke etmişti. Guterres de bunun üzerine kendi belgesini hazırlarken bunu ilk madde olarak kayda geçirmiş, ardından da taraflara sunmuştu.

Bu tarihi anda Anastasiadis tekrar söz alır ve Türkiye’nin garantileri iptal etmesi meselesine değil de askerlerin çekilmesi meselesine odaklanır. Guterres, bunun çok büyük bir adım olduğunu tekrar vurgular ama Rum liderin niyeti bozuktur.

Halbuki, eski Rum bakanın da dün makalesine vurguladığı üzere “Anastasiadis garantileri ortadan kaldıran Genel Sekretere teşekkür edip, minnet duyacağına, son derece saygısız davrandı. Çünkü bu konuları daha önce konuşmuş, izin vermişti. Ancak şimdi duymamış gibi yapıyordu.”

O toplantıdan sonra yapılan son yemekte yine Anastasiadis konuyu açarak, Türkiye’nin de dahil olacağı mekanizmanın aslında garantilerin yeni isimle sunumu olduğunu söyler. Ona göre Türkiye’nin askerlerini çekmek gibi bir niyeti hiç yoktur!

Hâlbuki gerçekler bunlar değildir. Çünkü Türkiye, tarihinde ilk kez garantilerin kaldırılmasından ve asker çekmekten bahsetmektedir. Ama Anastasiadis ‘sıfır asker, sıfır garanti’ noktasına ısrar etmeye devam eder.

Türkiye buna rağmen askerlerin tamamen çekilmesi konusunda önce 12 yıla, ardından da 8 yıla kadar iner. En son Türk askeri çözümün 8 yıl sonrası adadan gidecektir. Fakat Rum lider ayak sürümeye, işleri yokuşa sürmeye hatta Genel Sekreterin tavrını ‘taraflı’ bulmaya devam eder.

Neticede Guterres, en son sözü söyleyerek konferansın ‘sonuçsuz’ bittiğini ilan eder. Umutlar bir kez daha İsviçre Alplerine gömülür.

Geçen gün bir Rum gazetecinin sayfasında o dönemin Kıbrıslı Türk müzakerecisi Özdil Nami’nin o son anlarda nasıl da çırpındığını, söz alarak nasıl Anastasiadis’i ikna etmeye çalıştığını dinledim. Çok üzücüydü. Şimdi de Mail’deki makaleyi okuyunca yine üzücü geliyor. Hatta bu satırları yazmak da öyle.

O geceyi hayatımın en kötü gecelerden birisi olarak düşünürüm. Çözümün ellerimizin arasından kayıp gittiği o gece…

Kaldığım otel odasının balkonunda içip içip ağlamıştım. Dönüş yolunda uçakta da çok ağladım ama neye yarar?

Düşünün, o gün çözüme ulaşsak, bugün çözümün 7.yılında olacaktık.

En basitinden TL kullanmıyor olacağımız için muhtemelen daha iyi hayatımız olacaktı. Kendi seçimizi olan bir liderimiz, bir başbakanımız ve meclisimiz olacaktı.  İrademiz olacaktı, utancımız değil.

Eğer o gece uzlaşılsa, şimdiye AB içine yaşamaya alışmış, sahtelikler içinde yaşamaktan çoktan kurtulmuştuk.

Öyle olsa bugün konuştuğumuz sahtelikleri konuşacak mıydık? Sanmıyorum

Öyle zeytinyağına su karıştırmakmış, sabahtan akşama diploma vermekmiş falan, hadi yap bakalım yapabilirsen?! AB müktesebatı dediğin şey boru değil. Uluslararası hukuk zurna değil.

Çözümün faydaları saymakla bitmez…

Ama olmadı…

Onun yerine yaşıyoruz şimdi sahtelikler diyarında…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin