Hafta sonu TELE 1 kanalında Yılmaz Güney filimleri yayınlanıyor. Geçen hafta sonu yayayınlanan filim: Yol filimiydi. Yılmaz Güneyin ödülü eseriydi.nhikayesi nişe tam bir faşist sansürden kaçırılma hikayesinin filimlenmesi gerekenn öyküsüdür.
Hafta sonu yayınlanan Yol filimini daha önceleri de izledim. Bu izlemenin de önemli tarihi gerçeklerle acıtan yaşananı vardı. Yol filimi hikayesi bir yana, aldığı ödül ile de epey yankı getirdi. YılmaznGüney hapisten kaçıp yurdışında sürgündü. Kant filim fesdivalindeki ödül, hem yankı hem de tartışma getirdi. Çünkü Türkiyede filim yasaktı. Cunta filimin yayınlamasını yasakladı. Ana televizyon deilen araç da genişlediydi. Biz K. Kıbrısta yaşamaktaydık. Türkiye kendi sanatçısının eserine sansür korken, öteki medyalar yayınlıyordu.
Nitekim Kıbrıs cumhurieytinin RİK bir kanalı filimi yayına koyacağını açıkladı. Kirada olduğum evde, küçükmtelevizyonda seksenler ortasında izledim. Esen rüzgarın soğukluğu içerde hissedilmiyordu. Satın aldığım siyah beyaz küçük televizyonda RİK bir kanalında geceleğin izledim…
Tele 1 yayınında yeniden filimi seneler sonra bu defa gençliğimde değil de yaşlılık çağımda izliyordum. Arada yorgunluk biçimi hararetin nuykusuna dalıyordum. Öyle ki yarı uyanık halimde filimin eskiden seyretiğim evdeki hayal ile karışıp uçuşuyordu. Yılmaz Güney filimini izlerken, hele de tarafsız biri olsam “neden yasaklanıyor” sorusunu mutlaka aklıma getirirdim. Hamasi cepesinden olsam bir bahane bulmaya da çalışırdım. Ama filimde öyle korkunç sansür denilecek konu da yoktu. Ama yasaklayanın faşist devlet biçimli rejim olduğunu bilmezsem.
***
Konuyu unutur gibiydim. Cenk Mutluyakanın makalesini okuyuncaya dek. Cenk ise bizim sansür hikayemizinörneğini yazıyordu. Utançla sınıyordu. Bizdekinin daha da travmatiği, daha önceleri algili tiyatronun Kuzey Kıbrısta oynamasıdır. Hat da bu tiyatroyu ben de seyretim. Bir ananın Kıbrıs savaş koşullarında kaybettiği iki oğlununngerçeği idi. Daha önce oynandı. Nedense şimdi yasak kondu. Kafa yapısını göden kaçırırsanız, neden sorusunu sorarsınız. Ama ben bazılarının soru sormasını yapmayacam. Çünkü kafa yapısının düşüncesinin sonucu olduğu kesin. Ama öyle acemice ve aptalca yaptılar bana istemeden şu ifadeyi kondurtu: “demeki böylesi aptalca davranışlar dahi oluyor”…
Karar açıklama nedeni yazmayacam. Çünkü daha bir ahmakça ve kıyakçı yalakanın ta kedisinin aynasıdır. Tiyatro yasaklama, filimleri ödülü olsa da göstermeme tutumları tam bir faşizmin sanatsal uygulamalarının kanıtlarıdır. K. Kıbrısta daha bir acemileştirilerek yapılıyor. Daha önceleri yasada olmadığı halde kitap yasağı veya şarkı sansürlemeleri de yargıya taşındıydı. Şimdi de yasaklanan ve daha önce oynanan tiyatro durumu eklendi. İşbilirlikmi yoksa yağcılıkmı, buna da dokunmayacam. Rejimimizin ta kendisinin basit uygulamalarıdır. Faşizmin sanata bakışını, kitap düşanlığını zaten ta öğrenci durumunda Türkiyede öğrendik. Öyle öğrendik ki sömürge tipi faşizmin örneği olarak da anlatık.
Pasajda açık satılan kitabı alınca, sokağa çıkınca, polis sizi yasak kitaptan dolayı kolayca tutuklardı. Kitaplar evinizde olduğu zaman toplanırdı. Aynen şarkılar gibi. Faşizmin düşünce düşmanlığının sanata yansıyış versyonuydu. Hiç unutmayacağım, Nobele aday olma tartışmasında olan ince Mehmet romanının, arkadaşın evinde olması nedeniyle gözaltına alınmasıdır.
Kısaca, K. Kıbrısta yaşadıkça, Türkiyeleşme ilişkimiz yapısal şekliyle devam etiği süreçte, bu tip acayip ama düşünce düşmanlığı sanat tutumlarına hep tanık olacağız. Alışıp da sömürgecilik ve otoriterliği normal kabullendikçe de ses çıkarmadan bir sonrakini bekleyeceğimiz de madalyonun öteki yüzüdür.