Haftalardır Kuzey Kıbrıs gündemini meşgul eden “sahte diplomalar” konusunu ben de uzaklardan takip ediyorum. Şaşırdım desem yalan söylemiş olurum. Nitekim çok daha önceki yıllarda da adaya sadece bir iki kez geldiği halde adanın bazı büyük üniversitelerinden diploma alıp mezun olmuş kişiler olduğu ortaya çıkmıştı. Nereden mi biliyoruz? YÖK fark etmişti! Hatta sonrasında tüm üniversitelere yoklama yapma zorunluluğu getirildi. Şimdi üniversite hocalarının en önemli görevlerinden biri yoklama almak! Neresinden baksak acıklı bir durum.
Bilmeyen vardır belki, YÖK denetçileri arada adadaki üniversitelere gelerek denetlemeler yapıyorlar. Ders dosyalarını inceliyor, her şey usulüne uygun mu diye kontrol ediyorlar. Usulsüzlük buldukları konularda uyarılar yapıyorlar.
Normalde bunun YÖDAK’ın görevi olmasını beklersiniz ama YÖDAK bunlarla ilgilenmiyor. Zaten YÖDAK bu denetlemeyi yapsa ne kadar ciddiye alınırdı ondan da emin değilim. Nitekim Kıbrıs’ta her şey al takke ver külah şeklinde yürüyor. Son haberleri görüyorsunuz. YÖDAK’ta pozisyon sahibi olmak bile usulsüz para kazanma yolu olmuş. Üzücü ama YÖK çok daha fazla ciddiye alınıyor.
YÖK’ü sevdiğim için söylemiyorum.
Nitekim YÖK benim için 1980 darbesinin üniversitelerin özerkliğini sonlandırmak için başımıza sardığı anti-demokratik bir kurum. Ama Türkiye’de dahi bugün YÖK olmasa üniversitelerde belli bir standardın tutturulması herhalde mümkün olmazdı. Bunu üzülerek söylüyorum, çünkü üniversitelerin durumu Kuzey Kıbrıs’ta işler acısı ise, Türkiye’de de onun biraz üstüdür herhalde.
Parayla diploma satmak üniversitelerdeki yolsuzluğun geldiği en uç nokta belki de. Peki, tek sorun diploma mı? Başka yolsuzluklar yok mu?
Örneğin, yabancı öğrenciler adaya nasıl getiriliyor? Bunların kaçta kaçı gerçekten okumak için geliyor? Kaçı Avrupa’ya kaçak işçi olarak geçmek için geliyor? Bunları adaya getiren acenteler bu gençlere neler vaat ediyor? Bu insan kaçakçılığı sayılmaz mı? Üniversite yöneticilerinin de bazıları bu acentelerden komisyon almıyor mu? Onlar da yolsuzluk yapmış olmuyor mu?
Daha bir sürü soru sorabiliriz bu konuda.
Gelelim hocalara…
İşini doğru dürüst yapan hocalarımıza hiçbir lafım olamaz. Zaten inanılmaz zor koşullarda özveriyle çalışıyorlar. Fakat bazı hocaların hiç katkı koymadıkları eserlere (çoğunlukla sesini çıkaramayacağını bildikleri tez öğrencilerinin eserlerine) yazar olarak isimlerini yazdırdıklarını duyuyoruz ve biliyoruz. İntihal de bir sahtekarlık ve maalesef bu coğrafyada yaygın bir akademik problem.
Sonra bir de atıf çeteleri türedi.
Birinin yazdığı makaleye pek çok kişinin ismini yazıp sürekli birbirlerinin makalelerine atıfta bulunuyorlar. Bu şekilde atıf sayısı sahte bir şekilde yükseltiliyor. Bilimsel ürünlerin nitelikleriyle değil de nicelikle ölçülmesi sonucu gelişen bu akademik yolsuzluk nedeniyle ortaya çıkmış ve aslında kimsenin de okumadığı birçok gereksiz ve sahte makale var ortalıkta. Hatta bazıları bu şekilde yılın bilim insanı listelerine bile girebiliyor! Bu konuda Çinliler, Türkler ve Pakistanlar gibi Üçüncü Dünya vatandaşlarının başı çektiğini de belirtmeliyim.
Makale sayısı konusunu biraz daha irdelersek adadaki bazı üniversitelerin öğretim üyelerini tamamen iş güvencesinden yoksun bir şekilde çalıştırdığını ve verdikleri asgari ücret düzeyinde maaşa karşılık hocalara dönem başı 5-6 ders yüklediğini, bu da yetmezmiş gibi senede bir iki uluslararası yayın yapmazlarsa onları işten çıkartma ile tehdit ettiğini de unutmayalım. Gerçekçi olmak gerekirse altı ders veren bir hocanın araştırma yapmaya vakti olması mümkün değil.
Araştırma üniversitesi olmayı hedefleyen üniversitelerde standart bir hoca için dönem başına iki derstir. Hadi bilemediniz üç olsun! Bunun çok ötesinde şeyler talep edip üstelik güvencesiz ve asgari ücretle doktoralı insan çalıştırmak yüksek öğrenim olamaz, ancak ve ancak insan emeği sömürüsü olur! Özel üniversitelerimizin ezici çoğunluğunda gördüğümüz bu durum konusunda şimdiye dek ne yapıldı ya da ne yapılması planlanmaktadır? Bildiğim kadarıyla hiçbir şey!
Gelelim öğrencilere…
Adamıza gelen öğrenci kalitesinin de pek parlak olmadığının herhalde herkes farkındadır. Arada istisnai gençler tabi ki çıkmakta, ama öğrenci dediğimizde de genel olarak öğrenmeyi değil kolayca diploma almayı hedefleyen bir gruptan bahsediyoruz. Okumadan ders geçmeyi uman bir kitle! Nitekim kopyacılık gerek sınavlarda gerek ödevlerde oldukça yaygın. Hatta Covid döneminden beri çok daha fazla arttığını da söyleyebilirim. Bu da üniversitelerdeki sahteciliğin başka bir boyutu.
Yani velev ki diplomalar satılmamış olsun, o diplomalar ne ifade ediyor? Diploma gerçek olsa çok mu değer taşıyor? Onun haricinde üniversitelerimizle gurur duyacak durumda mıyız? Burada aldıkları eğitim öğrencilere ne katıyor? Bu eğitim sonucu seçtikleri alanlarda çağın gerektirdiği şekilde uzmanlaştılar mı? Peki entelektüel seviyelerini artırdılar mı? Toplumun, ülkelerinin ve dünyanın dürüst, aktif ve sorumlu üyeleri oldular mı? Bu sorulara evet diye cevap veremiyorsak işte o diplomalar genellikle sadece barem atlamaya ya da diplomalı işsizler arasına katılmaya yarıyor diyebiliriz.
İnsanların sadece para kazanmak amacıyla üniversite açtığı bir ortamda ne hocaların ne de öğrencilerin hak ettikleri değeri görmeyeceği aşikâr. O yüzden soruna öncelikle bu yönden bakmak gerekir. Eğitim bir kamu hizmetidir. Kar yapmak için üniversite açan patronlara kendi maddi çıkarları doğrultusunda usulsüzce izin dağıtan ve/veya usulsüzlüklere göz yuman siyasiler ve kamu görevlileri de eklenince bu sistemden temiz ve güzel bir şeyler çıkması mümkün değil. (Sahi, bir de izinsiz açılmış bir üniversite olduğu ortaya çıkmıştı geçen günlerde. Tufan Erhürman uzun uzun mecliste anlatmıştı durumu. Ona ne oldu? Hemen unutturuldu mu?)
Özetle, Kuzey Kıbrıs’ta üniversite sistemi baştan aşağı çürümüş durumda. Neresinden başlamak lazım derseniz, işe DAÜ’yü korumakla ve hatta daha da geliştirmekle başlanabilir mesela.
İtiraf etmeliyiz ki DAÜ Kuzey Kıbrıs’ın en üniversite gibi olan üniversitesi. Bir uluslararası itibarı da olan bu üniversite de çökertilirse sahte üniversitelerin sahte diplomaları ile Kuzey Kıbrıs’a daha ne kadar gerçek öğrenci gelir emin değilim. Son haberlere göre Zimbabve 5 Kuzey Kıbrıs üniversitesini akredite listesinden çıkarmış.
Gerisini siz düşünün…