yaklaşımlarÖzkan YıkıcıErzincan İliç faciyası - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Erzincan İliç faciyası – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Konuya basit bir bilimsel kuramla başlayacam. Diyeceksiniz “bilimi kim takar. Siz çıkara ve kuluğa bakın”.. yine de bilimin dahi odenli yerlebir edildiği dönemde, ben yine de bilimsel önemli kuramı tekrardan tanıtarak olaya başlayacam.

Kaza, öngörülmeden yaşanan olaydır. Önceden tahmin edilmeyen, tesadüfen yaşanan veya yapılan olaydır. Bu nedenle ögörülüğp gerçekleşen olaylarda veya tutumlarda kaza değil, yerine göre cinayet veya katliyam ifadesi konulur. Neyazık özellikle son dönemlerde iyice bu kuram yerlebir edilip, birçok olay göstere göstere gelirken, sonra da gerçekleşirken, hala ona kaza demenin siyasal psikolojik normaleşen kültür olarak yerleşti. Ayni şekilde bilimden inanca gidişle cahileştirilip keyfi kurtulma adıyla da konuların tandrılaştırılıp kadercilikle de basit açıklamalar da artık kitlesel karşılık bulduğu da kesin. Siyasal sorumluluktan kaçma adına da olaylar normalmış gibi veya tanrının sınaması gibi ifadelerle de önemi savuşturulmaktadır. Hat da ahali arasında “tanrı cezalandırdı” inanç gericiliği epey karşılık bulmaktadır. Halbuki son olayda da görüldüğü gibi ister ikibinyedide isterse iki yıl önceki kararlarla şu anda iliç de yaşanan faciyanın geleceği bağıra bağıra uyarılıyordu. Meclis parmak sayısı ile muhterem baskı kutsal gücü bunları hep ötelemeği başardı. Milayrlarca dolar da ceplere indi…

Yine Türkiye klasikleşen gündemlerinden biriyle karşı karşıya. Bu defa yer Erzincan olup, iliç yöresinde Altın Maden alanında gerçekleşiyordu. Neoliebralizmin önemli başarısına da tanık olduk. Kavramlar öylesine boşaltıldı ki artık yaşanan olayınn adını dahi koyamıyoruz. Olaya kaza dendi. Oysa girişte de kavramların içeriğini anlatırken, son olayın uyuşmadığı da net. Yıllar önce savcı ilhan Cihanerin soruşturup orada olan gelişmelerinden tutun, ikibinyirmiikideki meclise dek uzanan uyarı durumları konunun kaza değil göstere gösteregelen felaket olduğunu anlamamıza yetiyordu. Bu konuda grçekleri söyleyenler ise gün oldu devletin jandarması tarafından dövüldü, gün oldu mecliste “dış güçler” diye suçlandılar ve ahali bazen cazibelerle olaya uyumlaştırıldılar.

Nitekim olayın başlangıcında dış şirket yöreğe altın madeni arama sürecinde, yaşayan bazı insanları alıp ta Amerikaya getirdiler. Onlara yeni yerleşim yeni yerleri oluşturup onaylaştırdılar. Dönem yapılan araştırmaya göre şirketler yirmi milyona yakan harcama yaptı. Buna karşılık sadece yedi yılda sekizbuçuk milyar dolar kar sağladılar. Bu durum dahi olaydaki pastanın büyüklüğünü anlamamıza yetiyor.

Yinbe ilhan Cihanerden öğrediğimize göre aykırı olmasına rağmen nasıl yargıda da rüşvetin dönüp durdurulma veya alehte nkararlarla yol alındığını da öğreniyoruz. Birbuçuk yıl önce de şirketin maden aramasını daha da genişletmesine hem de çevre raporu tartışmasıyla şu andaki İstanbul adayı ve ozaman çevreden de bakan olan Murat Kuluğun imzasının olduğu durumu da kesin. Yetmedi, şirkete yedibuçuk milyon dolar da vergi afı yapıldığına dayir bilgiler var. Dıştan kanada ve işten yandaş şirketin böylesi madencilik izni verilirken, altın oluşu da zaten düşündürücü. Üstelik siyanürle altın işleme durumu dünyanın birçok yerinde yasaklandı. Romanyalı çevrecilerin direnişi de bu konuda tarihi öneme sahiptir.

Bir başka durum da madenin arandığı yerin fay hatı olmasıdır. Bunlar dahi konuyla alakalı izinlerin ve uygulamaların zaten hep yanlışlar üzerinden geliştiğini anlatıyor.

Gelelim felakete, böylesine bağıra bağıra gelen eylemin son anında, işe girmeyen altı işçi, yarık olduğunu söylüyordu. Yine de önemsenmedi. Sonunda kimine göre kaçış kaza kelimesi kulanılınırken, bilimsel bakanlar ise “bağıra bağıra gelen felaket” adı konuluyordu. Yazıyıyazarken toprak altında dokuz işçinin olduğu tahmini vardı. Öteki tehlike ise kayan ve toksik atıklı olan toprağın Fırata girip geniş alanda doğa felaketi yaratma tehlikesi korkusu oluyordu. Bu konular üzerinden bazı medyalar yayın yaparken, havuz ve ana akım medyalar olayı duygulal veya soyut eksenle sunmaya çalışıyor. Fakat, uluslararası medya dahi bu konuyla birlikte “soma, Çorlu, Amasra ve son Maraş eksenli depremleri” de yanyana koyuyor. Öngöngörülen ve bağıra bağıra gelip felaket yaratan bu yaşananlara rağmen hala ayni yanlışlar devam etmesini de sorguluyorlar.

Bu defa Erzincanın iliç bölgesi konuyu yaşadı. Artık her felaket sonrası şu kısır döngüde takılınıp kalındı. İster orman yangınlarında, ister sellerde, ister Çorlu gibi tren katliyamlarında, Soma ve Amasra maden cinayetlerinde ayni yönteme tanıklaşmak mutlak hale geldi. Öncesi öngörülmeğen hep rant üzerinden işlerin ilerletildiği. Olay olurken olanı değil de banbaşka telden konuyu duygusallaştırma ve habere erişimi yasaklayarak devam etirme. Sonuçta da olayda neden olanların doğrudürüs yargılanmadan kurtulmaları ve tekrardan devam. Erzincan fotoğrafı ilginç: Binali Yıldırım konuşuyor, birbuçuk yıl önce genişletme iznini veren Murat Kuluk ise istanbulda sokakta probaganda yaparak belediye başkanlığına adaydır. Anlayacağınız, Romanyadaki siyanürle altın aramaya oluşan halk direnişinden Türkiye çok uzak. Romanya örneğini da başka bir makalede artık yazma zorunluluğuna da girdim.

Kısıca, aynen bizdeki gerçeği zaten burayı yöneten Türkiyede daha vahşi şekilde yaşıyoruz. Erzincan olayı elbet kaçınılmaz olarak şöyle veya böyle burada da konuşulacak. Ama, gerçekleriyle değil elbet. Aman Türkiyeye dokunmayalım, yağ çekelim ve bize dokunacak yönleri de görmezden gelelim teslimiyetiyle. Nitekim, Türkiyede “ostu yiron” gezen efendi Tatar, Erzincan olayına veya felaketine rağmen hala hamasi türküsüyle uydurma kahramanlık yapıyor. Aklına gelmiyor bile “geçmiş olsun” deyeği. Elbet diyecek de tam da Türkiyedeyken yaşanan bu felaketi dahi konuşmayı aklına getiremeyen kişi, durmadan hamasi yalanlarla hem de ünüversitelerde konuşturuluyor. Buda resmi tamamlayan işbirlikçi renk olsun.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin