Altı Şubat sabahı Türkiye tarihi depreme tanık oldu. Maraş merkezli birçok ili de içine alan, şiddetli deprem oldu. Aradan tam bir yıl geçti. Hala depremin sonuçları konuşulurken dahi bazı siyasal açıklamalar, konunun birçok yönünen yeniden sorgulanma da getirmektedir. Bu defa Maraş Merkezli olan depremde K. Kıbrıstan da oralarda olanların ölmesi, üstelik Adiyamanda maç yapmak için giden liseli velebolcuların olması da öteki depremlerden farklı olarak burada da acılar duygusal sel gibi yaşandı. Bu yaşanan ise konuya istenmeden direk katılım ve tanıklaşma da gerçekleşti. Tabi her zamanki hastalık kendi kendine sansürleme veya çizilen sınırda kalma ise öteki depremler gibi genel resmin anlaşılmasına da engeler duvarlaştı.
Aradan tam bir yıl geçti. Türkiyede beklenen ve ısrarla uyarılan deprem gerçekleşti. Bilime önem vermeme nedeniyle de gereken tetbiri bir yana, daha fazla acı ve yıkım için yapılanlar öne çıktı. Verilen eliüçbbine yakın ölüm bilgisi dahi tatmin etmiyordu. Çünkü hala kayıpların olduğu, kaldırılmayan yıkılan yapılar vardır. Ama, nedense onca il içinde Hatay hep daha öne çıkıyor. Özellikle de ihmal edilme özelikleriyle acılar feryat olup yükseliyordu. Bunun da yanıtını üç Şubat da Erdoğan Antakyadaki açıklamasıyla sundu. Meğerlim yerel seçim mesajı da olarak “merkezle uyumlu yerel yönetimler” denildi. Antakyanın ve Hatayın genel garipliğini de buna ekledi. Bu açıklama ise benden ve benden olmayan ayrımının deprem döneminde dahi olduğunu kanıtlıyordu.
Bu arada K. Kıbrısta Adiyamandaki liselilerin ölümü acılarla gündemde. Halbuki eksik brakılanlar da vardı. Hatayda da ölenler oldu. Üstelik K. Kıbrısta yaşayan TC kökenlilerin de akrabaları veya kendilerinin de olduğu bilgileri var. Onun için ölen Mağusalı liselilerin acısı elbet önemliyken, ötekileri hiç anmamak ve tüm depremde ölen K. Kıbrıslı ifadesinin kulanılmaması da bence önemli eksikliktir. Çünkü her gezi anımda Mağusalı liseliler yanında bazı tanıdık aylelerin de evlatları veya akrabalarının bu depremde öldüğünü öğreniyordum.
Deprem bir yılını doldurdu. Geniş resme bakmak önemlidir. Daha deprem olurken tartışma eksenindeki önce toplanan deprem vergilerinin buharlaştığı da konuşuluyordu. Depremle birlikte, yardıma koşması gereken Kızılayın çadır ve gıda satığı anlaşıldı. Bizat Adiyamana giden Mağusalı çocukların aylelerinin de tanıklığı ile müdahalelerdeki gecikme de önemli eksikti. Bu sırayı artırmak mümkündür. Üstelik yardıma giden birçok çevrenin yayrdım etmesini engelendi. Bazı çadırlar kaldırıldı. Kurulan arıtma tesisinin elektriği kestirtildi. Bunlar daha deprem acısı yaşanırken ortaya çıkan gerçeklerdi.
Deprem acısı ile beraber sorgulanma ve kayıpların büyük olma ikilemi de yaşandı. Önceden depreme karşı koruma tetbirleri değil, imar aflarıyla birçok binanın ölüme açık hale gelmesi sağlandı. Siyasal rant adına ve para alma hesabıyla afların etkisi oldukça fazla oldu. Binaların kum gibi saçılması veya kağıt gibi savrulmasında hep eksiklikler sırıtıyordu. Ama rusatlıydı. Bu konuda hala onca yargı süreçlrine karşın soruşturmaya dahi alınmadılar. Kamu görevlilerinin yargılanmasına izin verilmedi.
Böylesi gerçeklerle deprem, epey sert sonuçlar getirdi. Benzer güçteki depremlerin başka ülkelerde böylesi yıkım yapmamasının da nedeni siyasiyasal rant ve yandaşlık olduğu da anlaşıldı. Bir yıl geçmesine karşın özellikle Hataydan feryatlar bir başka yükseliyordu. Nedense Suriye hareketinden beri Hatay için özel planlar deniliyordu. Son Depremde de Hatayla alakalı kuşkular giderek artan derecede tartışılıyor. Bu konuda epey öngörü duydum. Ama, özellikle rantlaşma ve yeni Hatay özellikle de Antakya konusu hep konuşuluyor. Yazın dahi su verilmemesi durumu buna örnek gösteriliyor.
Ek bilgi şu: deprem yukarda da belirtiğim gibi bu defa K. Kıbrısta da acılarla hissedildi. Bazı ayleler resmen sarsıldı. Türkiye sürecinde dava dahi başladı. Herkesin dilinde adalet debnildi. Neyazık şu ana kadar açılan davalarda özellikle imar afları ve denetimlerdeki yanlışların konulmaması ister istemez hukukta da eksikliklerin sırıtacğı kesin gibidir. Özellikle de Antakya ile alakalı bazı yargılama şekileri ve sonuçları kuşkumuzu artırıyor. Doksandokuz depremindeki yargılama birikimi de olayı yazma zorunluluğu dayatığı için yazdım. Nitekim, Adiyamandaki otel katliyamında denetim ve izin verenlerin olmaması daha baştan konuda kuşku duymamızı getiriyor. Yine özellikle de Hataydaki işleyen soruşturma da endişeleri artırıyor. Genelde, Türkiyede son dönem hukuk işeliyşle anayasa hükümlerinin dahi uygulatılmayan ortamda eleştirisel yaklaşmayı da dayatıyor.
Hatay hem depremle özellikle Antakya Samandağ çevreleri resmen harabeye döndü. Bir de Hatay seçtiği vekil Can Atalayın vekiliğini yapmasına bizat anayasa hükmüne karşın uygulanmadı. Hapishanede tutulmaya devam ediliyor.
Kısaca, Maraş merkezli deprem nereden bakarsan bakalım, salt deprem değil, öncesi ve sonrasıyla adeta tarihi felaketin siyasal karanlık sayfası olarak yazıldı. Bize uyarım ise bütünsel düşünüp ele almak önemlidir. Ayrıca onca laf sonrası, kesintilerle epey toplanan paranın da ne olduğunu artık sormamız da gerekir. Konteynır yapımındaki kaçırmayı da akılda tutalım. Tek dileğim, yeni böylesi yıkımlı depremlerle karşılaşmama adına, gereken önlemlerin alınmasıdır. Elbet bir günde ne Japonya nede Şili olunur. Ama bir yerden başlamak gerekir. Tabi Küliğe ve büyük camiler yaparak değil elbet.