Türkiye dış politikada zor bir dönemden geçiyor. AKP hükümeti geçmişte komşularla bozduğu ilişkileri, ekonomik sıkıntılar ve diplomatik açıdan yalnızlaşma gibi kaygılar yüzünden çözmek zorunda kaldı. Geçmişte birçok komşusuyla ilişkilerini bozmuş, bölgesinde dışlanmış, ilişkileri toparlamak için alttan alan, krize soktuğu ekonomiye sıcak para bulabilmek için el açan bir iktidar söz konusu.
2023’te AKP hükümeti Türkiye’yi daha edilgen, pazarlık gücü düşük, elindeki kozları kullanamayan, Türkiye’nin sahip olduğu objektif güç verilerini kendi iktidarı için kullanmayı tercih eden bir ülke haline getirdi.
Dikkat edilirse, bölgede yaşan çok sayıdaki gelişmeye rağmen sesi ya yüksek çıkmıyor, ya da yüksek çıktığı olaylarda herhangi bir eylemi, girişimi olmuyor.
Türkiye gibi bölgesel açıdan bakıldığında birçok komşusuna göre kapasitesi olan, bölgesel siyasette olumlu rol oynayabilecek bir ülke enerjisini ancak, geçmişte kırdığı, bozduğu ilişkileri düzeltmek için harcamak zorunda kalıyor.
Kısacası Türkiye dış politikasında ödün veren bir döneme girdi ve bu eğilim devam ediyor. Geçmişte Erdoğan yönetimi Rahip Andrew Brunson ve İstanbul Konsolosluğu’nda işlenen Cemal Kaşıkçı cinayeti dosyasının tamamen Suudilere teslim edilmesinde görüldüğü gibi sıkıştığında her türlü ödünü verir, her yola gelir, devlet olma niteliğinin temeli olan hukuk ve mahkeme kararlarını ihlal edebilir görüntüsünü vermişti. Yine, en son AB’nin Borrell Raporu’nda açıkça bahsedildiği gibi Doğu Akdeniz’de bir tür “yola gelme” durumu nedeniyle Türkiye’nin daha az eleştirilmesi gibi bir gelişmeyi yeni yaşadık. Bu durum kendisini bazen Yunanistan ile olduğu gibi bir anlaşmaya dökülmeyen iyi niyet belgesi ilanıyla ya da Birleşik Arap Emirlikleri’ne neredeyse kapitülasyon anlamına gelecek enerji alanında ayrıcalık tanınması gibi gelişmelerle gösteriyor. Endişe verici olan, Erdoğan hükümetinin “sıcak para”ya sıkıştıkça bu türden ödünleri daha fazla vermeye başlayacak olmasıdır. Bu şimdiden ciddi bir endişe kaynağıdır.
ERDOĞAN’IN İHTİYAÇLARI
Normal koşullarda Türkiye’nin Yunanistan ya da Ermenistan ile ilişkilerini düzeltmesinde bir sorun yok. Sonuçta komşularıyla sürekli bir gerilim içinde yaşamanın Türkiye’ye bir faydası olmaz. Ama Erdoğan hükümeti çoğu zaman sağlam bir temeli olmayan, o sırada iktidarın ihtiyaçlarına denk düşen ya gerilim ya da fazla uzlaşı pozisyonuna kayıyor. Baskı geldiğinde gerilim yarattığı hızda geri adım atabiliyor. Dış politikadaki en önemli sorun bu.
Küresel siyaset dünyada bütün ülkeleri pragmatik davranmaya zorlayabiliyor. Türkiye de zaman zaman dış politikasında esneyebilir. AKP iktidarındaki Türkiye’nin sorunu ise küçük çaplı esneme, uzlaşı değil derin savrulmalar içinde olması. Türkiye ölçeğindeki ülkelerin aynı iktidar döneminde bu ölçüde birbirinin zıddı politikalar izlemesine rastlanmaz. Çünkü dış politikanın belli bir çizgisi, hattı olur ve o hat üzerinden ilerler. Devletler iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış o stratejiyi hayata geçirmeye çalışırlar. Türkiye’nin bu ölçüde yalpalaması doğrudan Erdoğan’ın dış politikayı kendi ihtiyaçları doğrultusunda belirlemesinden kaynaklanmaktadır.
O yüzden bu türden uzlaşılar ve iyi niyet gösterileri dış politikaya genel bir yaklaşımdan çok anlık taktik manevralardır. Örneğin, Yunanistan ile ilişkilerde herhangi önemli bir gelişme olmadan önce gerilim sonra da uzlaşmaya varma gibi her ikisi de açıklamaya muhtaç hamlelerle karşılaşıyoruz. Yoksa temelleri sağlam atılmış, mekanizmaları düzgün kurulmuş iyi komşuluk ilişkilerine kimsenin itirazı olmaz.
EDİLGENLEŞEN TÜRKİYE
Erdoğan yönetimi Gazze’de Filistinlilere yönelik insafsız derecede süren katliam karşısında da son derece etkisiz kalmaktadır. Kendisini 2009’dan itibaren Filistin halkının, “Kudüs davası”nın savunucusu olarak sunan hükümet başkent ziyaretleri, ateşkes çağrısında bulunma, yerine ulaşması kesin olmayan yardım gönderme ve Eylem Grubu kurma gibi sorunun etrafında dolaşan göstermelik, sonuç yaratmayacağı belli girişimlerle yetinmektedir. Kitlesinin tepkisini kafe ve kolaya yöneltip, yüksek sesli sloganlarla toplumsal tepkiyi soğurarak İsrail’i rahatlatmaktadır.
Dünyanın gidişi maalesef iyi yönde değil. Jeopolitik gerilimler giderek artıyor. Türkiye’nin kritik bir coğrafyadaki konumu, tutumu, kendini nerede gördüğü çok daha fazla önem taşımaktadır.
İktidarda kalmak dışında herhangi bir dış politika vizyonu, perspektifi, anlayışı olmayan bu hükümet geçmişte öngörülemez iken günümüzde ise ekonomik olarak kırılgan, imaj olarak olumsuz, diplomatik olarak izole edilmiş bir halde ciddi bir sorun haline gelmiştir.
Bütün hukuk düzeninin alt üst olduğu, aşırı siyasallaştığı, vatandaşlarının kendisini güven içinde hissetmediği, kırılganlığı arttıkça içeriye karşı sert ve acımasızlığı da artan, dışarıya karşı ise giderek daha fazla yumuşak ve edilgen bir iktidar dönemine girdik. Bunun karşısında cesaretle ve kararlılıkla durmaktan başka çaremiz yok.
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.