Ana Sayfayeniçağ güncelyeniçağ özelBASIN-SEN Başkanı Ali Kişmir: Kendimi yalnız hissediyorum

BASIN-SEN Başkanı Ali Kişmir: Kendimi yalnız hissediyorum

BASIN-SEN Başkanı Ali Kişmir, Yeni Çağ’da dava sürecini ve ülkenin içerisinden geçtiği sorunları değerlendirdi, “Yasama, yürütme ve yargıdan sonra toplum adına hesap sorma yetkisine sahip olan gazetecilerin hapis cezasını öngören davalarla bastırılmaya çalışılması, ülkemizin gelişmişlik düzeyini de ortaya koyuyor” dedi

Yeni Çağ’da Gazeteci İsmet Özgüren’in hazırlayıp sunduğu “İsmet Özgüren ile Gündem”in konuğu olan Basın Emekçileri Sendikası (BASIN-SEN) Başkanı Ali Kişmir, bir köşe yazısından dolayı hakkında açılan davanın, Kıbrıs Türk toplumun ifade özgürlüğünün ne kadar ileriye taşınacağının ve Türkiye’nin ülkedeki baskısının belirleyicisi olacağına vurgu yaptı.

Kişmir, dava süreci boyunca gereken desteği görmediğini ve kendini yalnız hissettiğini ifade etti.

“Kuzey Kıbrıs Türkiye’nin alt yönetimi görünümüne girdi”

Basın Emekçileri Sendikası (BASIN-SEN) Başkanı Ali Kişmir, 2020 yılında yazdığı bir köşe yazısı nedeniyle hakkında açılan davanın 27 Aralık 2023’e ertelendiğini belirterek, ülkeler için bazı dönemlerin milat olduğunu, Kıbrıs için de milat olan dönemlerin bulunduğunu kaydetti.

Kişmir, Annan Planı’nın ve 2003’te sınır kapılarının açılmasının milat olduğunu dile getirerek, yakın tarihte ise 2020’nin Ekim ayındaki Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin de milat olduğunu vurguladı.

Seçimlerden sonra ülkede yıllardır yaşanan rezaletlerin artık çekinmeden, insanların gözü önünde yaşanmaya başladığına işaret eden Kişmir, artık kimsenin kimseden korkmadığını, Ada’nın kuzeyindeki işgal koşullarının gün yüzüne çıktığını anlattı.

Kişmir, geçmiş dönemlerde Ada’nın kuzeyinde demokrasi ve ayrı bir devlet varmış gibi gösterildiğine dikkat çekerek, bunların kalktığını, Kuzey’in Türkiye’nin bir alt yönetimi şeklinde uygulamaların olduğunu, bir siyasi partinin iç işlerine kadar girildiğini, bu siyasi partinin başkanının bile Ankara tarafından belirlendiğini söyledi.

Cumhurbaşkanının ve bakanların da Ankara tarafından belirlendiği açıklayan Kişmir, şöyle devam etti:

“Son olarak atanmış Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın bu göreve gelebilmesi için iş insanlarının sponsorluğunda ve Türkiye’nin de baskılarıyla insanlara paralar dağıtıldı. Bu konuyla ilgili yeni ses kayıtları çıktı. Aslında neler döndüğü bu ses kayıtlarından da belli. Bu tür olayların içerisinde ‘Ali Kişmir yazı yazdı, askerin onurunu kırdı’ yargısı var.”

“Denktaş’ın askeri bölgedeki evinin FETÖ’yle bağlantılı birisine satılması daha onur kırıcı”

Kişmir, köşe yazılarını yazarken empati yaptığını ve hakkında dava açılmasına neden olan yazısını da bu doğrultuda yazdığını belirterek, neden Beyaz Ev’in seçildiğini, Ulusal Birlik Partisi’ne ayar verilen toplantıda askerin de bu toplantıda bulunduğunu, yabancı bir ülke olduğu iddia edilen KKTC’nin vekillerinin Türkiye Büyükelçisi’nin ayağına çağrıldığını sordu.

Tüm bu durumların bir sorun olduğunu ve kendisinin de bu sorunu dile getirdiğini söyleyen Kişmir, yazıda askere doğrudan bir saldırı olmasa da mekânsal olarak onur kırıcı bir durumun olduğunun savunulduğunu anlattı.

Kişmir, şöyle konuştu:

“Yılan Adası’ndaki evin Rauf Raif Denktaş’a verilmesinin sebebi neydi? Denktaş, bu ülkeye iyisiyle kötüsüyle bir hizmet verdi ve liderlik etti, KKTC’yi kurdu… Bu nedenle bu ev Denktaş’a hibe şeklinde verildi. Buna itirazım da yok. Bu ev Denktaş’ın torunu tarafından bir zamanlar FETÖ’nün prensi olarak, şu an ise AKP’nin prensi olarak anlan birisine satıldı. O evin maneviyatı yok mu?

O ev satılıyor ve bu ev satılırken, askerin onuru kırılmıyor mu? Asker neden buna alınmıyor? Bu benim yazımdan daha hafif bir olay mıdır? Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminin sorumlusu FETÖ olarak ilan edildi ve FETÖ terör örgütü olarak kabul edildi. FETÖ, Türkiye’de darbe girişimi yapmış, Türk askerini kırbaçlayarak dünyaya rezil etmiş, masum insanların ölmesine sebep olmuş. Bununla bağlantısı olduğu iddia edilen bir kişiye askeri bölgedeki Denktaş’ın evi satıldı. Buna ses yok. Neye ses var? Cumhurbaşkanımız Akıncı’ya darbe yapıldı ve bunu yazdığım için bu durum ortaya çıktı.”

“Dava sürecinde kendimi yalnız hissediyorum, gereken destek yok”

Kişmir, bu ülkede birbirini çekemeyen, birbirine kötülük yapan, sadece küçük başarılar sağlayan ve ileriye gidemeyecek olan kesimin sol kesim olduğunu savunarak, hep bir öne çıkma çabasının söz konusu olduğunun altını çizdi.

Kendisinin yaşadığı bu olayı bir başkası yaşasaydı büyük reklam yapabileceğine işaret eden Kişmir, istemesi durumunda bu reklamı kendinin de yapabileceğini anlattı.

Kişmir, yalnızlığın ne olduğunu bu süreçte anladığına dikkat çekerek, birçok kişinin kendisine selam vermeyi, kendisini aramayı ve kendisiyle görünmeyi bıraktığını açıkladı.

Dava süreci başlamadan önce ülkede umudunun kalmamasından dolayı ailesiyle yurt dışına yerleşme planının olduğunun altını çizen Kişmir, dava sürecinin başlamasıyla ailesini de karşısına alarak “Korktu, kaçtı” sözlerine yer vermemek için kaldığını ve bu dava sonuçlanıncaya kadar mücadeleye devam edeceği yönünde konuşma yaptığını anımsattı.

Kişmir, o süreçte yanında olduğunu söyleyen kişilerin şartlı bir şekilde imza attığını, mahkemeye gelmeyen kişilerin kendisini arayarak “Ben mahkemeye yetişemedim ama seninle fotoğraf çekilelim de Facebook’a atayım” talebinde bulunduğunu belirtti.

Bağımsızlık Yolu’nun, CTP’nin içerisindeki bazı vekillerin ve Yeni Kıbrıs Partisi’nin desteğinin olduğunu kaydeden Kişmir, ancak genel olarak olması gereken desteği hissedemediğini söyledi.

Kişmir, bu dava Ali Kişmir özelinde olsa da Kıbrıs Türk toplumunun ifade özgürlüğünün ne kadar ileriye taşınacağının, Türkiye’nin ülkedeki baskılarının ne kadar olacağının belirleyici olduğunu dile getirerek, bunun bir kırılma noktası olduğunu ifade etti.

Ceza alması durumunda birçok gazetecinin düşüncelerini yazarken 100 defa düşünmek zorunda kalacağına işaret eden Kişmir, korku imparatorluğunun ortaya çıkacağının altını çizdi.

Kişmir, kendisini bu süreç içerisinde sürekli arayıp soran tek kişinin CTP Milletvekili Sami Özuslu olduğunu açıkladı.

Ülkede sorunlarının kolay bir şekilde çözülmesi ve iş sahibi olunabilmesi için tetikçi gazeteci olunması gerektiğini dile getiren Kişmir, kendisinin böyle bir yaklaşımının bulunmadığını, ülkede dürüst bir şekilde yaşayanların yalnız bırakıldığını ifade etti.

Kişmir, Kıbrıs Gazetesi’nin birçok emekçiyi mağdur etmesine, Kıbrıs TV’de kendi haklarında her sabah küfürler savurmasına rağmen birçok vekilin oradaki programlara çıkmaya devam ettiğine işaret ederek, bunun da dürüstlükle bağdaşmadığının altını çizdi.

“Ülkenin bütün kaynaklarını beraber soyduk”

Kıbrıs Türk toplumunun 1974’ten sonra neyi başardığını soran Kişmir, şöyle konuştu:

“Bir Rum’dan bize kalana bakalım, bir de bizim gelecek nesle bırakacağımıza bakalım. Rum’dan kalana baktığında fabrikalardan tut zenginliklere kadar… Biz, toplum olarak hırsızlara kapıyı açtık, gelin kendi evimizi birlikte soyalım dedik, ortak olduk. Maraş’ı da St. Barnabas Manastırı’nı da ülkenin bütün kaynaklarını beraber soyduk.”

Kişmir, bu toplumun değiştiğine inanmadığını belirterek, yaşadığı konforun gittikçe daha da rahatsızlık duyduğunu ve eski Kıbrıs’ı özlediğini kaydetti.

Türkiye’de Kürtler ile Ermenilerin, Filistin’deki Filistinlilerin, Yunanistan ve İspanya’da sokakta verilen mücadelelere baktığını dile getiren Kişmir, ülkemizde ise böyle bir mücadele başarısının bulunmadığını ifade etti.

Kişmir, ne İngiliz Yönetimi’ne ne de Rumlara karşı direnildiğinin doğru olduğunu, Kıbrıs Türk Federe Devleti ile KKTC’nin kurulmasının da gerçeği yansıtmadığını söyleyerek, Kıbrıs Türk toplumunun hayatının yalan üzerine kurulu olduğuna vurgu yaptı.

20 yıl önce Türkiye’nin garantörlüğünü isteyen insanların şu an kendilerini Türkiye’den kimin kurtaracağının endişesi içerisinde olduğuna işaret eden Kişmir, bunun acı bir şey olduğunu anlattı.

“Ahlaksız bir toplumuz, baştan sona değişmeliyiz”

Kişmir, şöyle devam etti:

“A’dan Z’ye her şeyin değişmesi, yenilenmesi gerek. Bir ülke hatalarından dolayı batmaz, birilerinin önünde diz çökmez, başkalarına avuç açmaz. Bir ülke ancak ve ancak ahlaksızlıktan dolayı bu duruma düşer. Biz toplum olarak ahlaklı değiliz. Hayattaki en büyük ahlaksızlık hem bir şeyin senin olduğunu söylemek hem de hakkın olduğunu söylediğin şeyin var olmadığını savunmak. Biz bu ahlaksızlığı yapan bir toplumuz. Biz Kıbrıs Cumhuriyeti’nden doğan haklarımız olduğunu söylüyoruz, ardından da böyle bir ülkenin olmadığını savunup KKTC vardır diyoruz.”

Geçmiş dönemlerde BM Genel Kurulu’nda Kıbrıs’ın Elen olup olmadığı konusunun görüşüldüğü ve ret çıktığını anımsatan Kişmir, daha sonra Eski T.C. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Eski Yunanistan Dışişleri Bakanı Averof’un görüştünü ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir sigara paketine harita çizilerek kurulduğunu, bunun da niyetin önemini ortaya koyduğunu söyledi.

Kişmir, o dönem Kıbrıslı Türklere bu kadar azınlık bir durumun böyle bir hak elde edebildiği başka bir coğrafyanın olmadığı, bu nedenle sessiz kalınması yönünde telkinde bulunulduğunu hatırlatarak, o dönem Kıbrıs’ta 390 bin kişi varsa bunun yalnız 60 bininin Kıbrıslı Türklerden oluştuğunu bildirdi.

Türkiye’nin o dönem sattığı ülkeye garantör olarak geri döndüğünü ve Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri dönmesi için adımlar attığını anlatan Kişmir, Türkiye’nin şu an o anlayışından döndüğünü açıkladı.

“Toplum ihalesiz yakıt alımıyla 240 milyon dolar zarar uğratıldı”

Kişmir, Türkiye’de AKP yönetimi her ne kadar eleştirilse, milletin parasını yese de diğer yandan ülkeye altyapı anlamında hizmet de sunduğunu belirterek, Kıbrıs’ın kuzeyinde ise “Sadece ben yiyeceğim” anlayışının hakim olduğunu kaydetti.

Ülkede şu an yüksek miktarda rüşvet olayının döndüğünü dile getiren Kişmir, toplumun ihalesiz yakıt alımından dolayı şimdiye kadar 240 milyon dolardan fazla zarar ettiğini ifade etti.

Kişmir, bunun hırsızlık olduğuna ancak yargılanan olmadığına işaret ederek, öte yandan 100 euroluk hırsızlık yapan bir kadının 3 yıl hapis aldığını, ancak 240 milyon dolar için kimsenin mahkemeye çıkmadığını anlattı.

AKSA’ya sadece bulunduğu yerin kira bedeli için her yıl 30 milyon dolar ödenmekte olduğuna dikkat çeken Kişmir, bunun 25 milyon dolardan 30 milyona çıkarılmasının mantıklı bir açıklamasının bulunmadığını vurguladı.

“Bahaneler ve suçu başka yerde aramalar sorunların çözümüne engel oluyor”

Kişmir, şöyle konuştu:

“Bu memlekette hiçbir şey olmamasının ana sebebi ‘Çözüm ve Türkiye olmadan hiçbir şey çözülmez’ ya da ‘Bütün suçlu Türkiye’dir’ şeklindeki bahanelerdir. ‘Biz ne yapıyoruz?’ sorusunun cevabını bir kişi bile veremez.”

Ülkenin sorunlarının çözülmesi, altyapı yatırımlarının yapılması için Türkiye’den veya Rum Yönetimi’nden izin alınması gerekmediğini belirten Kişmir, bu söylemlerin bahane olduğunu, suçun başka yerde arandığını yineledi.

Kişmir, İsias davasında zanlıların olası kasttan yargılanmasının istendiğini kaydederek, ilgili müteahhitler idam bile edilse sistem değişmedikçe bu sorunun önüne geçilemeyeceğini açıkladı.

Sistemin yine af çıkaracağını, denetim yapmayacağını, aynı zihniyette yeni müteahhitlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacağını dile getiren Kişmir, bu insanların en ağır cezayı alması ancak bunun yanında doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin dava edilmesi gerektiğini ifade etti.

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin