Bir uluslararası öğrenci değerlendirme testi PISA. OECD tarafından üç yılda bir tekrarlanıyor ve 15 yaşındaki çocukların okuma becerisi, matematik ve fen alanındaki seviyelerini ölçüyor. Önceki gün açıklanan 2022 sonuçlarına göre Türkiye, her üç alanda da OECD ortalamalarının altında kaldı. İçlerinden en çarpıcı olanı, okuma becerisi kategorisindeki 10 puanlık düşüş. Türkiye’nin bu alandaki 2018 yılı ortalaması 466 iken 2022 yılında elde edilen sonuç 456 puan olarak kaydedildi. OECD ülkelerinin puan ortalaması ise 476. Sonuçlara göre Türkiye’den yine aynı alanda yüksek başarı seviyesi gösterebilen öğrencilerin oranı 1,9, OECD ortalaması ise 7,2.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, bu sonucu “okuma becerileri alanında uzun vadeli ortalamaya yakın bir performans” olarak değerlendirdi. Ana dilinde okuduğunu anlamakta zorluk çeken ciddi sayıda öğrenci olduğunu ortaya koyan bu sonuç için, yapılan ‘ortalamaya yakın bir performans’ fazlaca iyimser görünüyor. Bu pozitif bakış açısına ters düşen başka bir veri daha var. Yirmi yıldır AKP’nin yön verdiği eğitim sistemiyle muhatap olan öğrencilerin yüzde 44’ü yaşamından memnun olmadığını söylemiş. Çocuk yaşta hayata ve geleceğe karşı umutsuzluğa sürüklenmiş öğrencilerden yüksek okul başarıları göstermeleri gerçekçi olmadığı gibi adil de değil.
OECD ortalamalarının altında kalmakla beraber tüm ülkeler sıralamasında elde edilen birkaç puanlık artışı başarı olarak gören MEB yine de Türkiye’nin okuma becerileri alanında düşük bir başarı gösterdiğini kabul ediyor. Peki bu durumda istenen ilerleme nasıl sağlanacak? MEB Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü Kemal Bülbül bu yönde bir dizi çalışma başlattıklarını açıkladı. “Okul sınavlarında çoktan seçmeli soruların yerine açık uçlu soruların kullanılması, konuşma, dinleme becerilerinin ölçülmesi ve temel eğitim yönetmeliğinde yapılan değişiklikle birlikte Türkçe geçme notunun 70’e çekilmesi yapılan birkaç yenilik” olarak duyuruldu. Ayrıca ilkokullarda Türkçenin etkin ve güzel kullanımına yönelik özel ölçme araçları kullanılacak ve öğrenci gelişimi sürekli olarak izlenecek.
MEB’in geliştirici ve iyileştirici eğitim strateji buyken, son 2022 PISA sonuçları da dahil olmak üzere yıllardır uluslararası sınavlarda sürekli birinci olan Singapur’da acaba nasıl bir yol izlenmiş diye merak ediyor insan. Financial Times’ın bu konudaki araştırmasına yer veren BBC Türkçe’nin haberinde aktardığına göre, matematik, bilim ve okuma becerisinde elde edilen ortalama üstü başarılarıyla Singapur, dünya genelinde bazı ülkelerin kendi eğitim sistemlerine adapte etmeye çalıştığı bir eğitim modeline sahip. Her şeyden önce, Singapur eğitimi ekonominin itici bir gücü olarak ele alıyor. Yani, etrafı beton ve tabeladan ibaret okullarla doldurup, mezun işsizler ordusu yaratmıyor. Sistem, önceden belirlenen ihtiyaçlar doğrultusunda, planlı bir şekilde sürdürülüyor ya da yenileniyor ve böylece genç işsizliğine dair önemli bir sorunun önüne geçilmiş oluyor.
Singapur modelinde ezbere dayalı eğitimden uzaklaşılıp, çocuklara nasıl problem çözüleceği öğretiliyor. Öğrencinin gösterdiği çabaya yetenekten daha çok değer veriliyor. Kendilerini yetiştirme özgürlüğü verilen öğretmenlerin gün içinde derslerini değerlendirebilecek ve birbirlerinin derslerini gözlemleyebilecek zamanları olduğu vurgulanıyor. Ancak sistemin ülke içinde eleştirilere neden olduğunu da eklemek gerek. Anne babalar sınav odaklı sistemin çocukları üzerinde oluşturduğu baskıdan şikayetçi. Yaratıcılığı desteklemek konusunda da yetersiz kalındığı görüşündeler.
Türkiye’de okula aç giden, yoksulluk yüzünden eğitim hayatından kopan, çocuk işçiliğine yönelen, barınma sorunu yaşayan, tarikat yurtlarında cinsel ve fiziki şiddet gören, yetkin öğretmenleri ihraç edilen, tabeladan ibaret okullarda liyakatsiz kadrolarının verdiği yetersiz eğitime mahkum edilen, mezun olduğunda işsizler ordusuna katılan öğrenciler ve atanamadığı için intihar eden ya da uzmanı olmadığı bir işte çalışmak zorunda kalan mutsuz öğretmenleri düşününce, insan Singapur’un eleştirilen sistemine bile muhtaç olduğu gerçeğiyle sarsılıyor. MEB, sorunların çözümüne dair yeniliklerden bahsetse de eğitim sistemi yirmi yıllık AKP döneminde sayısız kez elden geçirildi ve istendiği iddia edilen iyileşmeye bir türlü ulaşılamadı. İddia diyorum çünkü aksak yönlerini düzeltmek bir yana doğru işleyen, adı dünyada kabul gören okulların da içi boşaltıldı.
Eğitim, bilimsel ve rasyonel yöntemlerle, uzun vadeli planlamayı gerektiren, bir ülkeyi dünyada bir adım öne çıkarabilecek en önemli alan. Bugün, nasıl oluyor da hep birinci oluyorlar diye dünyanın ilgiyle takip ettiği Singapur’un eğitim modeli, 1980’lerden itibaren geliştirilmeye başlanmış. O yıllarda Türkiye’de askeri cunta darbe yapmakla ve müfredata zorunlu din dersini eklemekle meşguldü. Günün sonunda kimin ne ektiği de ne biçtiği de ortada. Bugün Türkiye’de açlıkla sınanan, geleceği ipotek altına alınmış, yaşamından memnuniyetsiz, kurtuluşu yurt dışına çıkmakta arayan çocuklar varsa bunun sorumlusu da suçlusu da onlarca yıldır ülkeyi yönetenler elbette. Mafyacılığın, kara paracılığın, dolandırıcılığın, fenomenciliğin bir kariyer gibi sunulduğu yerde kimsenin okuduğunu anlamıyor diye çocukları ayıplayacak yüzü yok. Çalışmanın, emek vermenin, bir değer üretmenin önemini gençlerin gözünde anlamsızlaştırmak ne yazık ki bu ülkede yaşayan, farkında ya da değil, herkesin felaketi.