Ana Sayfayeniçağ güncelyeniçağ özelAli Erel: Türkiye’nin Batılı değerlere önem verip AB kriterlerine mi yaklaşacağı yoksa...

Ali Erel: Türkiye’nin Batılı değerlere önem verip AB kriterlerine mi yaklaşacağı yoksa “Müslüman Kardeşler”i destekleyerek farklı bir adım mı atacağı sorusu hala gündemde

Yeni Çağ Güncel’de konuşan Ticaret Odası Eski Başkanı Ali Erel, AB 2023 Türkiye Raporu’nu değerlendirdi, Kıbrıslı Türklerin dışarıdan bakıldığında, yüzünü Avrupa’ya dönmüş ve AB haklarını talep eden bir görüntüsünün olmadığına işaret eden Erel, büyükelçilerle karşılaştıklarında “Siz mutsuz musunuz, bu düzenin değişmesini mi istiyorsunuz? Hiç de belli etmiyorsunuz” şeklinde yaklaşımlara şahit olduklarını anlattı.

Avrupa Komisyonu raporunun tamamı

Avrupa Komisyonu tarafından Türkiye’nin AB değerlerindeki durumunu ele alan 2023 Türkiye Raporu, Türkiye’nin AB değerlerinden uzaklaştığını ortaya koyarken, Kıbrıs’ta nasıl bir çözüm olacağını da mercek altına alıyor.

Raporda Türkiye’nin demokrasi, insan hakları, mahkemelerin bağımsızlığı ve bunun gibi birçok konuda yaptığı hatalara işaret edilirken, bu sorunun Kıbrıslı Türklerin geleceğinin şekillenmesinde de etkili olduğu üzerinde duruluyor.

Yeni Çağ’da Murat Kanatlı’nın hazırlayıp sunduğu YeniÇağ Güncel’e konuk olan Ticaret Odası Eski Başkanı işinsanı Ali Erel, AB Komisyonu tarafından hazırlanan 2023 Türkiye Raporu’nda Kıbrıs’ta bir çözümün Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde, federasyona dayalı gerçekleşebileceği vurgusunun yer aldığını belirterek, buna rağmen Türkiye’nin iki devletli çözümü destekleyerek, AB’den farklı değerleri savunduğunu ifade etti.

Erel, Kıbrıslı Türklerin AB vatandaşlığı haklarının varlığını koruduğuna işaret ederek, bu haklarından tamamen yararlanabilmek ve çözüme ulaşabilmek için tüm taraflardan taleplerde bulunması gerektiğinin altını çizdi.

“AB’nin hazırladığı 2023 Türkiye Raporu, Türkiye’nin AB değerlerinden nasıl kopmakta olduğunu ele alıyor”

Ticaret Odası Eski Başkanı Ali Erel, Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye ile ilgili hazırlamış olduğu 2023 Türkiye Raporu’nun Türkiye bakımından olumlu bir içeriğe sahip olmadığını belirterek, raporda Türkiye’nin demokrasi eksikliklerinin, ekonomide yaptığı hataların ve gümrük birliği konusunun da bulunduğunu kaydetti.

Bu raporun daha öncekiler gibi Türkiye’nin çok hoşlanmadığı ve hasır altı etmeye çalıştığı bir rapor olduğunu dile getiren Erel, buna rağmen Türkiye AB Başkanlığı’nın Avrupa’nın Türkiye ile ilgili bu raporuna sert bir şekilde tepki gösterdiğini ifade etti.

Erel, raporun Avrupa’nın Türkiye’ye karşı yanlı davrandığı ve kötü niyetli yaklaştığı gibi bir şekle sokulmaya çalışıldığına işaret ederek, ancak bu rapor öncesinde de ayni eleştirilerin diğer birçok belgede bulunduğunu anlattı.

“Türkiye ile AB üyeliği görüşmeleri askıya alındı”

Türkiye’nin 2017’den itibaren AB değerlerinden kopmasının süratlenmesi nedeniyle AB Konseyinin, Komisyonunun ve Parlamentonun uyarılarının artarak devam ettiğini anımsatan Erel, bu nedenle geçmişi yarım aşıra dayanan ve 2005’te resmi müzakereye başlanan Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunun askıya alındığını vurguladı.

Erel, Türkiye ile üyelik müzakereleri bağlamında üst düzey görüşmelerin de askıya alındığına dikkat çekerek, Türkiye ile müzakerelerin artık devam etmediğini söyledi.

Almanya başta olmak üzere bazı AB ülkelerinin geçmiş dönemlerde Türkiye ile iki tarafın ihtiyaçlarına göre ve geri dönüşü olacak şekilde özel ilişkilere girilmesi gerektiğini savunduğunu hatırlatan Erel, son dört beş yıllık sürecin ardından ise Türkiye ile müzakerelerin tamamen askıya alındığını yineledi.

Erel, Türkiye ile sadece Avrupa’ya Türkiye üzerinden gelen düzensiz göçmenler üzerinden bir iletişim kurulduğu üzerinde durarak, Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu vize rahatlığının görüşülmediğini ve Türkiye ile AB arasında imzalanan Gümrük Birliği’nin güncellenmediğini bildirdi.

“KKTC’den Güney Kıbrıs’a geçen göçmenlerin sayısında yüzde 42 artış”

Raporda Kıbrıs sorununun da geniş bir şekilde yer aldığını belirten Erel, AB’nin federal çözümü; Türkiye’nin ise iki devletli çözümü savunduğunu ve bu durumun uyumlu olmadığını kaydetti.

Erel, raporda Türkiye’nin Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail-Gazze çatışması konularında da AB ile uyumlu olmadığının yer aldığını anlattı.

Türkiye’den gelen göçmenlerin Kuzey Kıbrıs’a, buradan da Güney Kıbrıs’a geçiş yapması durumunun da raporda bulunduğunu dile getiren Erel, bu oranın rapora göre yüzde 42 oranında artığını ifade etti.

Erel, bu kontrolsüz durumun nasıl kontrollü bir yere geçebildiğine işaret ederek, bu kadar kişinin yasa dışı bir şekilde nasıl geçiş yapabildiğini sorguladı.

Bu durumun politikanın bir parçası olduğuna dikkat çeken Erel, bu yolla Güney Kıbrıs topraklarının Kuzey tarafından rahatsız edilmiş olduğunun da raporda yer aldığını söyledi.

Erel, bu durumunun daha önce Türkiye ile Yunanistan arasında da ortaya çıktığını ve ciddi sorunlar yarattığını anımsatarak, bunların engellenebilmesi için sınırın tellendiğini söyledi.

“Türkiye’nin AB değerlerinden uzaklaşan politikasından Kıbrıslı Türkler de nasibini alıyor”

Türkiye toplumunun ve medyasının dünyadan soyutlanmaya çalışıldığına dikkat çeken Erel, raporlara Türkiye’nin, demokrasi, insan hakları ve mahkemelerin bağımsızlığı konularında hata yaptığı görüşlerinin yansıdığını ancak bunların bir hata değil bilinçli bir politika sonucunda ortaya çıktığını vurguladı.

Erel, bu politikadan Kuzey Kıbrıs’ın da nasibini aldığını belirterek, bu bilinçli politikalarla Türkiye ile Kuzey Kıbrıs topraklarının bir yerlere götürülmeye çalışıldığının görülmesi gerektiğini kaydetti.

Türkiye Anayasası’nın Başkanlık Sistemi yapısı içerisinde dokunulmazlığını yitirdiğine işaret eden Erel, Türkiye’deki demokratların, artık anayasanın olmadığını söylemeye başladığının altını çizdi.

Erel, anayasanın olmadığı yerde yasal bir düzenin olmamasının çok normal olduğunu dile getirerek, Türkiye’de yaşanan sorunların bu durumdan kaynaklandığını ifade etti.

Raporda Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıması gerektiğinin hatırlatılmasına rağmen T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Nikos Hristodulidis’i Başkan olarak değil kişisel olarak davet etmesini eleştiren Erel, “kişisel çağrı”nın hiçbir şey ifade etmediğini, Türkiye’deki demokratların da susturulması nedeniyle bu çerçeve içerisinde hareket edildiğini söyledi.

“İki devletli çözümün başarısız olduğu kabul edilmelidir”

Erel, Kıbrıs sorunu Kıbrıslı Türkler için ciddi bir yara olmasına rağmen bu sorunun Türkiye tarafından anlaşılmadığını belirterek, Kıbrıs sorununun Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından kuzey Kıbrıs’ın Türkiye topraklarına katıldığı yanlış algısından dolayı ciddi bir sıkıntı olduğunu kaydetti.

Türkiye’deki küçük bir kesim dışındaki tüm sağ ve sol kesimlerin Kıbrıs’ın iki bölgeli, iki toplumlu federal bir çatı altında Türkiye’den bağımsız bir yaşam sürmesini kabullenmediğini dile getiren Erel, şöyle devam etti:

“İktidarlar da değişse asıl çözmemiz gereken Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ayrı bir devlet olduğu, kendi toprak bütünlüğünü bulundurduğu, bu toprak üzerinde iki toplumun yer aldığı, bu iki toplumun eşit haklara sahip olduğu ve bu şekilde çözüme gidileceği anlayışının kabul edilmemesidir. Kafaları karıştırmak için sanki yeni bir şeymiş gibi iki devletli çözüm talebini ansızın yeniden masaya koyuyorlar.

Zaten 1958’ten beri yapılan, sorunu iki devletli çözüme götürme çalışmasıdır ama bu başarılı olmamıştır. Orada başarılı olamadılar. Başarılı olamadıklarını kabul edeceklerine KKTC’nin bazı birliklerde gözlemci üye olmasını neredeyse kutlamaya başlayacaklar. Ama sonuç, Kıbrıslı Türkler dahil Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşları AB vatandaşlarıdır, Kıbrıs’ın toprağının tümü AB toprağıdır. Sorun sadece siyasi çözüme gidilememesidir. Onun haricinde her şey bilinmektedir. Kıbrıslı Türklerin ceplerinde AB kimlikleri vardır ve Güney’e açılan kapılar ne kadar zorlaştırırlarsa zorlaştırsınlar kapanamaz durumdadır. Bu gerçekleri herkesin kabullenmesi lazım.”

“Federal çözüm noktasında Türkiye’nin birçok imzası var”

Erel, gerçeklerin, raporların, dünyanın ne dediğinin dikkate alınmadığını belirterek, dünyanın Kıbrıs’ta bir çözüm olacağını ve bunun da iki toplumlu, iki bölgeli federal bir çatı olduğunu kaydetti.

Bu konuda BM Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye’nin imzaları bulunduğunu dile getiren Erel, Türkiye’nin 2005’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin diğer ülkeler gibi tanıyacağını ve Kıbrıs’a farklı davranmayacağını taahhüt ettiğini hatırlattı.

Erel, bu imzaların dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından imzalandığını anımsatarak, bu anlaşma gereği Kıbrıs’a Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkelere davranıldığı gibi davranılması gerekildiğini söyledi.

Türkiye’nin bu yönde hareket etmemesi nedeniyle AB görüşmelerinin askıya alındığını ifade eden Erel, Türk insanının aylarca vize kuyruklarında beklemesinin, Gümrük Birliğinin güncellenmemesinin nedeninin Türkiye’nin attığı imzaların arkasında durmaması olduğunu vurguladı.

Erel, Türkiye’nin bu yöndeki imzalarının Osmanlı İmparatorluğu’na kadar gittiğine işaret ederek, şu ana Türkiye’de tek başına iktidar olan kişinin bile Kıbrıs’ta barışın federal bir çözümle geleceği yönünde imzalar attığını bildirdi.

Türkiye’nin, AB üyesi olmuş, uluslararası toplumda yerini almış Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarında bir hakkının olmadığını iyi bildiğine dikkat çeken Erel, 2004’teki Kıbrıs’ın AB’ye üyeliğinin altında ve 2005’te de Türkiye’nin AB’ye üyeliği yönündeki başka bir anlaşmanın altında Türkiye’nin imzalarının bulunduğunu söyledi.

Erel, bu imzaların arkasında durulması gerektiğini belirterek, Türkiye Avrupa Birliği Başkanlığı’nın, AB’nin yanlı davranarak hem Türkiye ile görüşmeleri askıya aldığı hem de hatalarını bulmaya çalıştığı eleştirisinde bulunduğunu ancak bunun gerçeği yansıtmadığını açıkladı.

Görüşmelerin askıya alınmasının Türkiye’nin AB değerlerinden uzaklaşmasının bir sonucu olduğunun altını çizen Erel, bunun bir hata değil bilinçli bir AB değerlerinden kaçış olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Erel, Türkiye’nin dış politikasının da bu değerlerden uzaklaşma noktasında destekleyici olduğunu belirterek, Türkiye’nin sanki de “Müslüman Kardeşler”in başarılı olması ve kendisinin de bunun bir parçası olabilmesi için politikalar ürettiğini ve bunu yaparken de meclis ile mahkemelerin devre dışı bırakılmaya çalışıldığını kaydetti.

Bu sıkıntılı politikanın Türk halkına ciddi bedeller ödetmekte olduğunu dile getiren Erel, Türk halkının bunun farkında olmadığını ve Kıbrıs konusunda anlatılanlara da inandığını ifade etti.

Erel, “Gittik, vurduk, aldık, orası bizimdir” anlayışının gerçeği yansıtmadığına işaret ederek, 1958’ten günümüze nesil değişikliği yaşandığını, Kıbrıs halkının da bu durumu kanıksamaya başladığını, Kuzey Kıbrıs’taki demografik yapının da değiştirildiğini vurguladı.

“Kıbrıslı Türkler AB vatandaşlığı haklarını tüm taraflardan talep etmeli”

Kıbrıslı Türklerin AB vatandaşlığı haklarını Güney Kıbrıs’tan, AB’den ve Türkiye’den talep etmesi, hakkını araması gerektiğine dikkat çeken Erel, toplumun üzerindeki yorgunluğun ortadan kaldırılması gerektiğini anlattı.

Erel, Güney Kıbrıs’ın da Kıbrıslı Türklerin haklarını tam olarak vermek istemediğini belirterek, örneğin Güney Kıbrıs’ta yaşamayan Kıbrıslı Türklerin mülk satın alamadığını ve banka hesabı açamadığını kaydetti.

Yakında Avrupa Parlamentosu için yeniden oy verme sürecinin yaşanacağını dile getiren Erel, geçiş kapılarındaki sorunlardan dolayı binlerce insanın nasıl oy vermeye gidebileceğini sordu.

Erel, şu an elektronik olarak çok ciddi banka işlemleri bile gerçekleştirildiğini ifade ederek, gereken güvenliklerin sağlanabilir olmasına rağmen Kıbrıslı Türklerin neden Avrupa Parlamentosu için elektronik ortamda oy veremediğini sorguladı.

Tüm bunların toplum çıkarlarına karşı şeyler olduğunu, toplum talepkâr olmadığı sürece kimsenin Kıbrıslı Türklere elini uzatmayacağını anlatan Erel, AB’nin de, Kıbrıs Cumhuriyetinin de, Türkiye’nin de zorlanması gerektiği değerlendirmesinde bulundu.

Erel, Kıbrıs adasının tümü üzerinde kurulu bir cumhuriyet olduğunu, bu cumhuriyetin de iki ortağı bulunduğunu ve bunun Anayasal olarak hâlâ geçerli olduğunu söyleyerek, Kıbrıslı Türklerin haklarının da oradan geldiğinin altını çizdi.

Türkiye’nin garantörlük haklarının da ayni Anayasadan geldiğini belirten Erel, bu hakların gereklerinin yapılmasının da Kıbrıslı Türkler tarafından talep edilmesi gerektiğini kaydetti.

Bu raporun herkes tarafından satır satır okunması gerektiğini dile getiren Erel, bu noktada televizyon programlarının yeterli olmadığını ifade etti.

Erel, Kıbrıs konusunda karar vericinin şu an Türkiye olduğuna işaret ederek, BMGK kararlarıyla çelişmesine rağmen yanlış yönde adım atılmasının daha da büyük sonuçları olacağını ve bunlarla yüzleşilmekte olduğunu açıkladı.

“Çözümün nasıl olacağı belirlenmiş durumda”

Çözüm açısından mevcut belgeler, BM kararları, AB’nin Türkiye raporları, AB Konsey ve Parlamento kararlarının çerçeveyi çizdiğine dikkat çeken Erel, çözümün nasıl olacağı veya olmayacağının belirgin olduğunu söyledi.

Erel, Kıbrıslı Türklerin demokratik, ekonomik, insan hakları ve hukuk olarak çözüme ihtiyaç duyan tarafta olduğu üzerinde durarak, şöyle devam etti:

“Bir şeyleri vermemiz de gerekmiyor. Neyi alıp neyi vereceğimiz çok netleşti. ‘Gidelim Rum tarafının yaması mı olalım’ iddialarının modası geçti artık. Şu anda çözümün neden gerçekleşemediği açıklanamıyor. Sebebi belli: Türkiye kendi çıkarlarını korunmadığı, kendi beklentileri ve politikaları çerçevesinde bir çözüme ulaşılmadığı müddetçe Kıbrıslı Türkler üzerinden çözümsüzlüğe devam edecek.

Yani Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’a ekonomik olarak yardım ettiği falan yok. Bizim Türkiye’den 1 buçuk – 2 milyara dayanan ithalatımız var. Ama bizim Türkiye’ye sattığımız 100 milyon dolardır. Ekonomik akış Kuzey’den Türkiye’de doğrudur, Türkiye’den bize doğru değil. Türk Lirasının durumu bize ağır bedeller ödetiyor, Su gelmişse parasını biz ödüyoruz, elektrik gelirse onun maliyetini yine biz ödeyeceğiz.

Erel, iki devletli çözümün mümkün olmadığını belirterek, bunun hayalden öte imkânsız bir durum olduğunu ve bunların topluma anlatılması, raporların tercüme edilerek halkın ilk elden okumasının sağlanması gerektiğini kaydetti.

Gençlerin Güney Kıbrıs’a kaçması ve yerine yabancı iş gücünün kuzey Kıbrıs’a daha fazla getirileceği konularını da değerlendiren Erel, bu bir toplumsal yıpranmadır, demokratik ortamda bunların normal karşılanmaması, daha iyi bir hayat isteniyorsa o hayatın talep edilmesi gerektiğini vurguladı.

“Bu raporda Türkiye AB üyeliği kapsamında değil, ortak çıkarlar kapsamında ele alınmaktadır”

Erel, bu raporun diğerlerinden farklılık gösterdiğini dile getirerek, önceki raporların AB üyelik görüşmeleri çerçevesinde hazırlandığını; bu raporun ise AB üyelik görüşmeleri askıya alınmış Türkiye ile ortak çıkarlara yönelik iş birliği kapsamında, gerekirse geri dönüş yapılabilecek ilişkiler üzerinden hazırlandığını açıkladı.

Türkiye’nin düzensiz göçmenleri kendi topraklarında barındırması, Avrupa’ya gitmelerini önlemesi ve geri göndermesi için maddi yardım aldığına işaret eden Erel, Türkiye’nin bu yönde de sıkıntıları olduğunu ve bu konunun da raporda yer aldığını bildirdi.

Erel, Türkiye’nin Batılı değerlere önem verip AB kriterlerine mi yaklaşacağı yoksa “Müslüman Kardeşler”i destekleyerek farklı bir adım mı atacağı sorusunun gündemde yerini koruduğunu belirterek, Türkiye yönetiminin Osmanlı’yı yeniden canlandırmaya çalıştığını kaydetti.

“Kıbrıslı Türkler dışarıdan bakıldığında talepkâr görülmüyor”

Kuzey Kıbrıs’taki demografik ve ekonomik yapının değiştirilmesinin nedeninin de ülkenin hangi değerlere yönelik gelişim göstereceğinin kararının tek başına verilememesini sağlamakta olduğunu dile getiren Erel, “Yapılması gerekenler 20-30 yıl önce yapılmalıydı, geç kalınıyor” dedi.

Erel, ancak her şeyin tamamen bitmediğini, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarının yanı sıra AB vatandaşlığı haklarının da gündeme geldiğini ifade ederek, Kıbrıslı Türklerin kendi egemenliğine sahip çıkarak taleplerini demokratik bir şekilde ortaya koyması gerektiğini vurguladı.

Kıbrıslı Türklerin dışarıdan bakıldığında, yüzünü Avrupa’ya dönmüş ve AB haklarını talep eden bir görüntüsünün olmadığına işaret eden Erel, büyükelçilerle karşılaştıklarında “Siz mutsuz musunuz, bu düzenin değişmesini mi istiyorsunuz? Hiç de belli etmiyorsunuz” şeklinde yaklaşımlara şahit olduklarını anlattı.

Erel, Annan Planı referandumunun başarısız olduğunu ancak Kıbrıslı Türklerin yüzde 65’inin Avrupalı olmak için oy verdiğini anımsatarak, siyasilerin bunu dikkate almadığını, bunun gereklerini yerine getirmediğini söyledi.

Toplumun bu taleplerinin varlığını hala sürdürdüğünü belirten Erel, Türkiye’den gelip yıllardır Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan birçok kişinin de AB vatandaşlığı talebinin bulunduğunu, onların da çocuklarını iyi koşullarda yaşatmak istediğini kaydetti.

Erel, önemli siyasi partilerin çözüm noktasında gereken irade ve yaklaşımı sergilemediğini de vurguladı.

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin