Kıbrıs iktibasSevgül UludağCSI (Olay Yeri İnceleme) Kıbrıs: Toplu mezarların hikayeleri... (14) - Sevgül Uludağ
yazarın tüm yazıları:

CSI (Olay Yeri İnceleme) Kıbrıs: Toplu mezarların hikayeleri… (14) – Sevgül Uludağ

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Benim için en çarpıcı toplu mezarlardan biri Lefkoşa dışındaki Hamit Mandrez’de, diğeri ise Koççinodrimitya dışındaki toplu mezarlardır… Her iki toplu mezarda da gerek Kıbrıslıtürk, gerekse Kıbrıslırum yetkililer, insanların yollardan sokaklardan alınıp öldürülmesinde ve “kayıp” edilerek bu toplu mezarlara gömülmesinde önemli bir rol oynamışlardır…

Öldürülerek bu toplu mezarlara gömülmüş olan masum insanlar adına hakikati söyleme borcumuz vardır. İnsanlığa karşı işlenen suçlardan – savaş suçlarından – kimlerin sorumlu olduğu konusunda net bir görüşe sahip olmalıyız, bunu, yapacağımız çalışmalarda gelecekte böylesi savaş suçlarını önlemek için kafamızın çok net olması elzemdir.

Koççinodrimitya’daki toplu mezar hakkında başka bir yazı kaleme alacağım, bugün bu sayfalarda Hamit Mandrez’deki toplu mezar üzerinde durmak istiyorum…

 

ÇOK İZOLE BİR YER…

Hamit Mandrez’deki toplu mezar yeri, günümüzde dahi çok sessiz ve izole bir yer… Burasının bir öldürme ve gömü yeri olduğunu bilmezseniz, günümüzde dahi oraya gittiğinizde herhangi bir kuşku duymazsınız…

Bu yerle ilgili ilk kez okurlarım çeşitli şeyler anlatmaya başlamıştı bana seneler önce… Pek çok okurum, Lefkoşa’nın hemen dışındaki Hamit Mandrez’deki (ya da şimdiki adıyla Hamitköy) olası gömü yerleri hakkında çeşitli bilgiler veriyordu. Hamit Mandrez, İngiliz sömürge döneminde, Bay Hamit’in Lefkoşa surlariçindeki mandrasını oradan kaldırmasını istedikleri zaman yaratılan bir köydü. Anlatılanlara göre İngiliz sömürge yönetimi Bay Hamit’ten mandrası için Lefkoşa’nın dışında gidip bir yer bulmasını istemişler. Saray Otel’in bulunduğu yerde olan mandralar oradan taşınacakmış çünkü hijyen açısından kentin tam merkezindeki mandraları İngilizler oradan kaldırmak istiyormuş. Bay Hamit de gidip Hamit Mandrez diye bilinecek olan bölgede yer bulmuş, buraya mandrasını ve evini inşa etmiş ve zaman içerisinde burası “Hamit Mandrez” ya da Hamitköy olarak bilinecekmiş… Hamit Mandrez’in aynı zamanda Aralık 1963’teki iki toplumlu çatışmalar ardından Kaymaklı göçmenlerini kabul eden köy olarak bilindiğini de ekleyelim…

Yıllar önce okurlarım beni arıyorlar ve Hamit Mandrez’de “Hakim’in Tarla” denen bölgeye yakın bir yerde bir toplu mezar yeri olduğunu söylüyorlardı. Bu bölgedeki “Hakim’in Tarla” dedikleri yer, aslında toplu mezar yeri olan nokta değildi, onun üzerindeki bir tarlaydı ve bu tarla da emekli bir hakime aitti. Elbette hakimin aşağıdaki gömü yeriyle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktu. Toplu mezar yeri, aşağıdaki yerdi, “Hakim’in Tarla” denilen noktanın altındaki yer yani – “Hakim’in Tarla” denen yerde, herhangi bir gömü yoktu…

 

ALPAY MUSTAFA’NIN ÖYKÜSÜ…

“Teşkilat”ta aktif görev almış bir Kıbrıslıtürk olan Alpay Mustafa’nın polisteki bir hücrede öldürülmesi ardından Kıbrıslıtürk asker ve polis yetkilisi bazı insanlar tarafından buraya gömülmüş olduğu da anlatılmaktaydı. O günlerde Alpay Mustafa, egemen çevrelerle anlaşmazlığa düşmüştü, provoke edilerek tutuklanmış, Sarayönü polis merkezinde bir hücreye konmuştu 22 Ocak 1967’de… Kıbrıslıtürk askeri güçleri ve polisini denetleyen “şef” tarafından öldürüldüğü ileri sürülmekteydi o günlerde. Eşine herhangi bir haber vermeksizin polisteki hücresinden alınarak Hamit Mandrez’deki bu gizli toplu mezar bölgesine gömüldüğü anlatılmaktaydı…

Ancak hesaplamadıkları şey, Alpay Mustafa’nın çok sayıda arkadaşı olduğu ve mücahit olarak Kıbrıslıtürk askeri kuvvetleri içerisinde görev yapan bu arkadaşlarının bu duruma isyan ederek Alpay Mustafa’nın ölü bedenini talep etmeleriydi…

Nihayetinde epeyi bir sürtüşme ardından bir polis hücresinde hayatına son verilmiş olan Alpay Mustafa’nın bedeni Hamit Mandrez’deki gömü yerinden çıkarılarak mezarlığa götürülecekti – üstelik de bu, gömüler için usül ve gelenek olan bedenin yıkanması ve hazırlanması yapılmaksızın gerçekleştirilecekti. Alpay Mustafa’nın şu anda hayatta olmayan eşi Huriye Alpay, röportajımızda bana, eşini kucakladığı zaman, kirpiklerinde hala toprak olduğunu gördüğünü anlatacaktı… Hamit Mandrez’deki o gizli toplu mezar yerinden çıkarılırken Alpay Mustafa’nın kirpiklerine yapışmış topraklardı bunlar… Dr. Küçük, Huriye Alpay’ı ziyaret ederek “Bu boku yediler kızım” demiş ve onun öldürülmüş olduğunu söyleyerek ağlamıştı…

Anlaşılan oydu ki bu toplu mezar yeri, henüz Alpay Mustafa oraya gömülmeden önce de kullanılan bir yerdi. Sadece bu yer hakkında bilgisi olanlar biliyordu bunu, başka da kimsecikler bilmiyordu…

Anlaşılan oydu ki 1963-64’te yoldan sokaktan kaçırdıkları bazı Kıbrıslırum “kayıplar”ı da buraya gömmüşlerdi – o günlerde her iki tarafın da yoldan sokaktan insan “kaçırması”, “olağan bir uygulama” idi… Bazi Kıbrıslırum polis ve askerler, Piroyili kasap Skordo’yu berberindeki üç diğer Kıbrıslıtürk’le birlikte yoldan alıp öldürerek Maşera’da gizlice bir toplu mezara gömdükleri gibi Kıbrıslıtürk mücahitler veya polis veya onların emri altında olan sivil insanlar da benzer yöntemlere başvuruyordu… O günlerin “olağan hali” buydu ne yazık ki…

 

“KAÇIRILANLAR”, YA “DEĞİŞ TOKUŞ”TA KULLANILYOR YA DA ÖLDÜRÜLÜYORDU…

Yoldan sokaktan kaçırılanların bir kısmı, kaçırılmış olan başka insanlara karşılık “değiş-tokuş”ta kullanılmaktaydı ancak bazılarının sonu ölüm oluyordu, tıpkı iki Kıbrıslırum gencin başına gelenler gibi… Goşşi civarında bir motosikletin üstünde giderken kaçırılarak Lurucina’ya getirilen bu iki masum Kıbrıslırum genç, altı aydan fazla bir süre bir evin banyosunda tutulacaktı… Onları kaçıranların planı, benzer biçimde kaçırılmış bazı Kıbrıslıtürkler’le değiş-tokuşta kullanmaktı ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecekti. Çünkü sözkonusu Kıbrıslıtürkler’in, benzer biçimde kaçırıldıktan bir süre sonra bazı Kıbrıslırumlar tarafından öldürüldüğü anlaşılacaktı. Böylece herhangi bir olaya bulaşmamış, herhangi birşeye karışmamış bu iki Kıbrıslırum genç, altı aydan fazla bir süre bir evin banyo odasında tutulacak ve içlerinden biri çok hastalanınca, her ikisi de öldürülecekti – ya da en azından o bölgede bize aktarılan hikaye böyleydi… Hala onların gömü yerini arıyoruz ve hala Lurucina’dan “kayıp”tırlar… Bu gençlerin motosikletini ise Lurucinalı bir Kıbrıslıtürk’ün bahçesine, ekşi ağacının altına gömmüş olduğu anlatılıyor. Sözkonusu Kıbrıslıtürk halen hayatta değildir…

 

PETROS’UN HİKAYESİ…

Hamit Mandrez’deki gizli toplu mezar yerine gelince – bazı Kıbrıslırumlar ve iki de Yunan kaçırılarak öldürülmüş ve bu gizli toplu mezara gömülmüştü… Ben burasını Kayıplar Komitesi kazı ekibi kazı yürütürken, çalışmalarını izlemeye gittiğimde görmüştüm… Bu bölge, uzun yıllar boyunca seferberliğe katılanlara eğitim yeri olarak kullanılmıştı ve efgalipto ağaçlarının altında oturup yetkilileri dinleyenler de çok yakınlarında bir toplu mezar olduğundan hiç kuşkulanmamışlardı…

Nihayetinde 16 “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar – aralarında iki Yunan da vardı – bu kazılarda bulunacaktı. Bunlar üstüste gömülmemişti, sıra sıra gömülmüşlerdi, alanın kenar kısımlarına, farklı tarihlerde anlaşıldığı kadarıyla… Burası çok izole ve çok sessizdi… Bu sayfalarda gördüğünüz fotoğrafları işte o gün, 17 Eylül 2012’de çekmiştim kazı alanından… 1963-64 “kaybı” 15 kişi (13 Kıbrıslırum ve 2 Yunan) DNA testleriyle kimliklendirilmiş bulunuyor. Bir kişi ise DNA testleriyle kimliklendirilemedi…

Kalıntıları bulunanlar arasında Andreas Efstathiu’nun kardeşi Petros da vardı. Petros, o gün Ortaköy’deki evlerine gitmeye çalışıyordu, yakalanmış, öldürülmüş ve buraya gömülmüştü… 1963’te “kayıp” edilen Kıbrıslırumlar arasındaydı… Kimliklendirildikten sonra defnedilmek üzere Yeroşibu’daki ailesine küçük bir tabut içerisinde iade edilecekti Kayıplar Komitesi tarafından…

Andreas çok üzgündü… Onu tanıyorsunuz bu sayfalardan çünkü onunla ilgili çok yazılar yazdık, kocaman bir insan yüreği var, Birgül Kılıç Yıldırım adlı küçük kız bebeğin hayatını kurtarmak için 1974’te savaş esnasında ona ihtiyacı olan sütü alıp babasına veren ve bebeğin yaşamasını sağlayan insandır Andreas… Birgül’ün eşi, film yönetmeni Cemal Yıldırım da “Süt babam” adlı çok güzel bir belgesel film yaptı bu konuda… Andreas, Birgül’ün babasını arıyordu uzun yıllardan beridir – onunla İngiliz Yüksek Komiserliği civarındaki Kanlıdere içerisinde buluşmaktaydılar o cepheleşme günlerinde 1974’te… Ve nihayet Mehmet Kılıç’i bizm ve Kıbrıslırum arkadaşların yardımlarıyla bulduğunda kucaklaşacaklar ve Birgül de o günden sonra Andreas’a “Süt babam” diyecekti… Andreas’ın “kayıp” kardeşi Petros’un cenaze töreni COVID dönemi yapılmıştı ve Bürgül cenazeye katılamamıştı ancak cenazeye çiçek gönderdi ve bu çiçek, Petros’un tabutunun üstüne kondu. Demek istemem o ki, toplu mezarlar vardır yurdumuzda ama aynı zamanda böylesi insaniyet yüklü öyküler de vardır ve koşullar ne olursa olsun, insaniyet Kıbrıs’ta her zaman varolmaya devam edecektir.

Ancak Kıbrıs’ta insaniyeti güçlendirmek istiyorsak, o zaman gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için alan yaratmalıyız…

 

SORMAMIZ GEREKEN SORULAR…

Kıbrıs’ta toplu mezarlar konusunu düşünürken, belki de en önemli sorulardan birisi de her iki tarafta da katilleri kimlerin koruduğunu ve bunların üstünü kimlerin örttüğünü sorgulamaktır. İnsanların öldürülmesini “gerekçelendiren” hastalıklı ideolojiyi kimler ortaya sürmüştür? Öldürmek için silahları kimler sağlamış, öldürülmüş olanların gömülmesi için gerekli “işgücü” ve şirolar gibi temel lojistiği kimler sağlamıştır? Bu cinayetleri örtbas edip katilleri koruyan kimlerdi? Kimler bu katillere hala koruma sağlamaktadır?

Eğer bu soruların yanıtlarını kendimizden dahi gizlemeye çalışırsak bu ülkeyi haketmiyoruz demektir çünkü masum insanlara da, bu adada umarız ki gelecekte barışçıl biçimde yaşayacak gelecek kuşaklara da hakikati anlatmakla yükümlüyüz… Bu, onlara borcumuzdur…

hamit-mandrezde-2012de-kayiplar-komitesinin-toplu-mezar-kazisindan-gorunum.jpg
Hamit Mandrez’de 2012’de Kayıplar Komitesi’nin toplu mezar kazısından görünüm…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin