Yıllarca siyaset yapan kişiler belki yaşlılıktan belki de yorgunluktan mikrofon karşısında pot kırmışlardır.
Yaşlanan siyasetçiler gündemi yakalamaya çalışırken komik durumlara da düşerler.
Kıbrıslılarda bir söz vardır. Avaracı. Bu sözü işi gücü olmayan bu nedenle ne yapacağını bilmeyen kişiler için kullanılır.
Kıbrıs Türk liderliği de böyle durumlarda aldığı kararlarla başta Kıbrıslı Türkler olmak üzere herkesi şaşırtmışlardır.
1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımızdan vazgeçilmesi ve bugün bu hakları çok arar olmamız yapılan hatalardan kaynaklanıyor.
Sonra Geçici Türk Yönetimi adı altında bir yönetim oluşturdular. Bey yönetimi denilen bu dönemde haklar kısıtlanmış ve baskıcı bir yönetim oluşturuldu. Türkiye derin devletinin kontrolünde oluşturulan bu yönetin askeri örgütlenmeyi ön plana çıkardı. Cemaat Meclisi olsa da kararlar askeri kadronun istediği şekilde alınmaktaydı.
1974 sonrası önce Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi kuruldu. Ardından 1975 13 Şubat’ında bunu Kıbrıs Türk Federe Devleti olarak değiştirdiler. Bunu yaparken federal Kıbrıs Devletine hazırlık olarak görüldü. Federe Devlet zamanında Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki ortaklık haklarımız kullanılarak özellikle Avrupa ülkelerine tarım ürünleri ihracatı yapıldı. Bu süreç Kıbrıslı Türklerin gelir seviyelerinin en iyi olduğu süreçti.
Kimine göre Denktaş tekrar aday olabilmek Federe Devlet yerine KKTC’yi ilan ettirdi. O günü yaşayan milletvekilleri süreci anlatırken bir gece evvel yani 14 Kasım gecesi Meclisteki tüm milletvekillerine sarayda yemek verdi. Bu arada Ankara’dan gelecek onayı da bekliyordu. Ankara’daki faşist Evren yönetiminden onay gelince davete katılanlara: (Atatürk’ün yaptığı gibi) “1Yarın KKTC’yi ilan edeceğiz.” Dedi. Bu düşünceye karşı cılız sesler yükselse de 15 Kasım günü mecliste oybirliği ile KKTC ilan edildi.
KKTC’nin ilanına (her ne kadar da Kıbrıs’taki görüşmelerin devam edeceği açıklaması yapılsa da BM güvenlik konseyi buna karşı çıktı. Alınan 541 ve daha sonra 550 sayılı kararlarla KKTC’nin tanınmaması çağrısı yapıldı. O gün bu gündür tanınma için atılan bütün adımlar boşa çıkmaktadır. Bunu bildikleri halde Türkiye’nin kışkırtmasıyla meydan okuma devam etmektedir.
Güvenlik Konseyinin ilgili kararı ve Denktaş’ın KKTC’yi ayrı bir devlet gibi göstermesi Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımızı kullanmağı engelledi. Federe devlet zamanında yapılan ihracat Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAT) kararıyla KKTC menşeli malların ithalini yasaklamıştır.
Görüleceği gibi durmadan devlet adı değiştirmek Kıbrıslı Türklere yarar değil zarar getirmiştir. Bugün “ambargoları kaldırın” diye bağıranlar aslında ambargoların konmasına zemin hazırlayanlardır.
Görüşmelerin yeniden başlaması için uluslararası konjonktürüne olgunlaşmaya çalıştığı bu günlerde Türkiye’de aşırı sağcı partinin lideri Bahçeli gündemi değiştirmek ve çözüm girişimlerini berhava etmek için “Kıbrıs Türk Devleti “olarak yeniden bir devlet kurulmasını önermektedir. İşte tam burada avaracı cumhurbaşkanı mal bulmuş mağribî gibi bunu diline dolamış ve Kıbrıslı Türkleri dünyadan daha da soyutlayacak adımlar atılması için demeçler vermeye başlamıştır.
Devlet’in adı ne olursa oldun değişen bir şey olmayacaktır. Gerekirse BM güvenlik konseyi aldığı kararları güncelleyecek ve adı ne olursa olsun tanınmasını önleyecektir. Bu, normal zekaya sahip her insanın bileceği bir durumdur.
Gündem değiştirerek barış iklimini bozmak ve Kıbrıslı Türklerin bu topraklarda yok edilmesini sağlayacak bu sürece dur demek örgütlü mücadele gerektirir. Kişisel ve partisel çıkarları bırakmadığımız sürece bu suça ortak oluyoruz demektir.
Avaracı insanların yapacakları işlerden her zaman çekinmek gerekir. Ne yapacakları hiç belli olmaz. Zararı sadece kendilerine değil herkese olur.