yaklaşımlarÖzkan YıkıcıAltı Ekime doğru - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Altı Ekime doğru – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Artık Altı Ekim gününe zaman az kaldı. Pek de konuşulmayacak, belirli çevrelerce ise mümkün olduğu kadar bu günü gündeme taşıyacak hamleler ikilemi de grçekleşecek. Türkiye ve K. Kıbrıs, aslında farkında olman

Dan, kendine has iki önemli günü ilerde bilrikte sorgulayacak. Türkiyede Kobani ayaklanması veya hamlesi olayının başlangıcı olurken, K. Kıbrısta ise Ali Kişmirin ceza mahkemesinde başlayacak yargı süreci de başka mesajlar la tartışılacaktır. Aslında ortak deyerlendirme noktası  devlet bakışıyla yaklaşılsa, sistem sorgulansa, önemli ortak paydaşlıklar olacaktır. Halbuki hem ayrıştırma hem de tabusal baskıyla da olaylar şimdilik bazısı hiç gündeme dahi konulmayacak. Kötüsü ise istenilen brk

Akılıp resmi idolojik kuralına göre de probaganda algısı yapılacak veya yaa

Saklanacaktır.

Yeniden bir yargı konusuna geldik. Altı Ekim günü Ali Kişmir bu defa da ifade etiği konudan dolayı hem de Yüksek ceza mahkemesinde yargılanmaya başlanacaktır. Olayı tek başına almamak önemlidir. Biriken sürecin yeni halkasıdır. Halbuki bizde tam aksine duruş gelişti. Brakın anormal görmeği, normal hale getirlmeği,  artık resmen normalleşmenin de gerisine düşüldü. Tabi, konuya yaklaşım da sığlaştı. Oysa  sadece Ali Kişmir üzerinden gidrsek, Türkiyeye sokulmama dan başlayıp bazı medya kanalarından kovulması gibi gelişmeleri yaşadı. Üstelik Basın emekçileri sendikasının da başkanı. Bunları kişisel veya salt Kuzey Kıbrıs coğrafyasıyla sınırlı tutarsakn grçeklerden koparız. Kişmiri Türkiyeğe sokmayan TC devleti. Nedeni ise adeta klişeleşmiş fetişimli suçlama. Yanıtı da yok. Sadece Ali deyil de bilinen 12 kişi Türkiyeğe sokulmadı. Önemli sayıda kişi de korku nd

Deniyle Türkiyeğe gitmiyor.. Son davayı da Güvn

Enlik kuvetleri açtı. Gariptir birçok açık suçlamaları örten ve davaya taşımayan savcılık, sorguda bilmezlik koyan polis, siyasal resmi baskılama konularında hemen harekete geçiyor. Çoğu defa da yasal kural alana da dikat edilmiyor.

K. Kıbrısı yazarken, gerçekleri ararken, Türkiyesiz olmayacağı net davranışlara rağmen de bir hükümetçilik oynanıyor. Türkiyedeki rejim deyişim rüzgarının buraya da gelişini anlamayarak kendine yer aarama hastalığı da sürüyor. Oysa biraz son günlerin türkiyesi ile kıyaslasak, çok uyarıcı mesaj alırdık. Merdan Yanardağdan son Ayşenur gelişmeleri veya Pehlivanın başına gelenleri ekleyince, K. Kıbrısta benzerlerinin buranın koşullarıyla olmaması da mümkün deyildir. Ancak, mesleki dayanışmalar dahi öyle bir ran körelmesine geldi ki mesleki dayanışma dahi yok oldu. Kişmir olayından tutun 12 kişinin Türkiyeğe sokulmaması veya leventin Ankarada yargılanmasından SİM tv nin başına gelenler, bize çok öğretici olması grekirken, çoğu medyanın suskun kalma tutumlarıyla karşı karşıya kalmaktayız.

Altı Ekime doğru artık zaman daraldı. Kişmir yargıya doğru son nefesini tutuyor. Hala nedeni pek konuşturulmuyor. Onun için öylesi olaylarda binlerce kişinin yargı kapısında olma tutumu da nasıl olur, çok az zamanla bunu da anlayacağız. Ayni gün kaç medya yayını konuyu medya özgürlüğü bakımından ele alacağı da malum gibi yeniden tekrarlanacak. Hat da televizyonu direk Türkiye tarafından kapatılan kesim dahi konuyu fazlan ele alma niyetinin n neden olmadığını da çok az kişi sorgulayacaktır.

En tuhaf muhalif bakışa da deyinelim: mecliste konu gündeme getirildi. Getirildi de şu laf konmasa iyi olurdu: Başbakan, güvenlik kuvetleri başkanını çağırıp, davayı geri çekmesini söylesin” önerisi pek de bizim gerçeklerimze uymaz. Belki bazı yazılı metne göre Güvenlik kuvetleri Başbakana bağlıdır kelimeleri var: fakat aslının ne olduğunu herkes bilir. Böylesi saptırmalar ise sadece gerçeklerden kaçışla muhalif olmanın paradoksundan başka bir şey  deyildir. Birileri diyecek ki ilede bunu mu söylemek gerekir: ozaman gerçekler olmadan nasıl deyerlendirme doğru  olacak?

Altı Ekime doğru geliyoruz. K. Kıbrısta yeni hamle yargyla başlıyor. Türkiyede ise Kobani olaylarındaki tepkielrin de yıl dönümü. Ne Kıbrıs nede Türkiye medyaları bu konuları ne kadar işler bilmem. Bilinen, gidişatın kendisidir. Ha, Ali Kişmirle benim ilişkim zaten Limonidir. Hat da beni prokramlarına hiç çıkarmadı. Ama, olay kişisel deyildir. Siyasal gözdağı yanında yeni yarınların da nasıl olacağı durumudur. Devletler toplumları iki yol ile kontorl altına alır. Rıza veya baskıyla. Şunuda unutmayalım: devleti çok yanlış tanımlıyoruz. Öyle ki insanlara hizmet eden hizmetkar derecesine dek getirildi. Halbuki devlet, baskı aracıdır. Yaşanan ülkenin en üst örgütsel yapısıdır ve sistemi korumak, egemen güçlerin çıkarına göre davranmaktadır. Sınıfsal ilişkiden kopuk, bizim gibi ülkelerde sömüren sömürülen ikileminden koparılmaması gerekir. Bunalrı yok sayarsak hele de demokratik kuralın en başta devlet kurumlarının kuvetler ayrımı ve toplumsal denetleme kurumsal örgüt ikilemini yok sayarsak, hep aldatılma noktasında kulanılan ve rıza veya baskıyla uyumlaştırılan insanlar haline geliriz. Hele de yönetimler kelimesel fetişimli kavramlarla korku ve soyut suçlama yaratırsa “terörist, hayin gibi” ozaman gerçeklerden korkan ve rıza veya baskyla yönetilen kitleler haline de geliriz. Altı Ekimler de ya konuşturulmayarak veya acayip suçlamalarla dolu anlatılıp ikna edilme kulanımı sağlanmaktadır

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin