Yaz dönemi boyunca büyük beklenti yaratılan New York toplantıları Kıbrıs sorunu açısından genel anlamıyla bir fiyasko olarak neticelendi. Özelde Kıbrıslı Türkler için ise bir kez daha yokların oynandığı, esamesinin okunmadığı, hatta o kadar ki en azından Türk heyetiyle yapılan rutin toplantıların bile gerçekleştirilemediği bir gezi olarak kaydedildi. Yine çok yazılıp çizilen BM temsilcisi işinden de henüz bir haber yok.
Buna rağmen adaya dönüşünde basının olmadığı bir basın toplantısı düzenleyen Ersin Tatar, New York temaslarını öve öve bitirmediği, hamaset, şükran, hayal ve çelişkili ifadelerin olduğu bir açıklama yaptı.
Basının olmadığı toplantı diyorum zira TAK gündeminde bir satırlık bir duyuru dışında ofisi tarafından geleceğinin haberi dahi yapılmadı. Haliyle basının olmadığı bir basın toplantısında kendisine soru da sorulmadı.
Ama o yine de marifetmiş gibi yaptığı ve hiçbir şeye yaramayan temaslarından söz etti, federasyon defteri kapandı dedi.
Genel Sekreterle görüşmesinde ona da bunu demiş ve karşılık olarak ‘mimik’ almış. Ne mimiği? Efendim Guterres de bu durumu biliyormuş ama eli kolu bağlıymış, bu yüzden de Ersin Bey’in yorumuyla ‘anlıyorum’ mimiğiymiş bu.
E o zaman ben de yorum yapıyorum: Bence Guterres’in o mimiği ‘ya sabır’ anlamına geliyordur, başka bir şey de değil. Zira Tatar efendiye göre tüm dünya federasyon işinin bittiğini zaten biliyormuş. Fakat her ne halse bütün dünya, yine bu arkadaşların eseri olarak Pile olayı sonrası dümdüz federal çözüme destek açıklaması yaptı, yetmedi, Güvenlik Konseyinden karar çıkarıp yazıya döktü ama Ersin Bey hiç yer mi? Yemez tabii ki. Bu yüzden de bir tek o farkında.
Bu arada Ersin Bey şükran çekmekten yorulmadığı Türkiye Dışişleriyle de ters düşmüş durumda. Zira Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Guterres’e temsilci konusunda ‘evet’ dediği yazılıp çiziliyor. Bu habere aradan geçen 3 günün ardından ne doğrulama ne de yalanlama geldi. Böylesi kritik bir konuda, her ne kadar Ersin Bey’e göre Türkiye ile tam bir uyum içinde olunsa da bu haberler neyin nesi? Niye Ersin Bey bu haberleri yalanlamadı?
Öte yandan, niye Türkiye Dışişleri ile KKTC Dışişleri rutin toplantılarını yapmadı? Arada bir küslük mü var? Rum basını küslük var diyor. Tabii bu iddialara da gelen herhangi bir açıklama yok. Ancak Tahsin Bey’in kendi kafasına göre yarattığı Pile olayının, Türk Dışişlerini her ne kadar göstermelik destek açıklaması yapılsa da, rahatsız ettiğini cümle alem biliyor.
Ama bana göre New York sürecinin en çok cevaplanması gereken soru, Recep Tayyip Erdoğan ile Guterres’in iptal edilen görüşmesidir.
New York’un püf noktası bence budur. Akıllara gelen senaryo, Türkiye’nin bir pazarlık yolu bulmaya çalıştığı, bunu da Erdoğan üzerinden değil, Dışişleri üzerinden yapmaya çalıştığı, bu bağlamda işin oraya havale edildiği yönündedir. Dışişleri Bakanı Fidan’ın beklenmedik Guterres görüşmesi bu savı desteklemektedir.
Öte yandan Erdoğan’ın BM’nin yapısal sorunlarıyla ilgili sert mesajlar verip, KKTC’nin tanınmasını isteyen konuşmasının hemen sonrasında yapılması beklenen bu görüşmenin iptal edilmesiyle ilgili tek bir açıklama yoktur. Bilgi de yoktur. Bize ise böyle senaryo çizmek kalır ama cevap yoktur. Ben bizzat BM yetkililerine de sorduğumda aldığım cevap ‘bilinmiyor’ şeklindedir.
Velhasıl kelam, New York’taki temaslarda tamamen yokları oynayan Kıbrıslı Türklerin hasbelkader temsilcileri kimsenin kabul etmediği, etmeyeceği taksim tezlerini yeni bir modelmiş gibi sunmaya çalışmış, karşılığında ise kimse tarafından sallanmamıştır. Bu tez eğer sallansaydı, şu anki hamaset cephesi yöneticilerin toplam ağırlığından çok daha fazla bilgisi ve saygısı olan Rauf Denktaş zaten bunu başarırdı. Dolayısıyla Ersin Tatar’ın yaptığı açıklamaların toplumu asap etmekten başka bir işe yaramamaktadır.
Dün sabah programıma konuk olan CTP vekili Erkut Şahali, “Tatar bu ülkenin başına gelmiş en büyük talihsizliktir” ifadesini kullandı. Erkut’a katılmakla birlikte yanına daha bir çok talihsiz ismi de ekleyebilirim ama Tatar’ın bu listenin en üst sıralarında olduğunu söylemek isterim. Kıbrıslı Türkler hiç bu kadar sahneden silinmemişti. Hiç bu kadar kayıpları oynamamıştı.
Bazen isyan ediyorum, niye bu figürlerin başta olduğu döneme denk geldik diye?
Tam bir talihsizlik, tam bir kabus…