yazılariktibasPrigojin'i kim öldürdü? - Alan Woods
yazarın tüm yazıları:

Prigojin’i kim öldürdü? – Alan Woods

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Yevgeny Prigojin’in ölüm haberi dün manşetlere çıktığında, malum yorumcular, tıpkı Afrika savanasında ölü bir hayvanın kemiklerini didiklemek için sabırsızlanan bir akbaba sürüsü edasıyla televizyon ekranlarında boy gösterdiler.

Pek derin ve ilginç soruları vardı: Prigojin uçakta mıydı, yoksa değil miydi? Yaşıyor muydu yoksa gerçekten öldü mü? Wagner teşkilatı varlığını sürdürecek miydi, yoksa ortadan mı kalkacaktı? Bu olay Ukrayna’daki savaş için yeni bir dönüm noktası olabilir miydi? Acaba bu olay Vladimir Putin’in yaklaşan sonunun habercisi mi? Ve daha neler neler.

Patlamış bir boru hattından çıkan gaz gibi fışkırıyordu sorular. Ne var ki cevaplar bir türlü gelmiyordu. Uzmanların hemfikir olduğu tek bir cevap vardı: Her şey çok karmaşıktı. Ve Winston Churchill’in meşhur sözünü alıntılayacak olursak, Rusya “bir muammanın ortasında, gizemle sarmalanmış bir bulmaca” idi.

Böylesi akıl dolu sözlerle çok uzağa gidemeyeceğimizi söylemeye gerek yok. Dahası, azıcık düşünürsek bütün o gizemler, bulmacalar ve muammalar da kısa sürede ortadan kalkar. Yaşananların son derece karmaşık olduğu şöyle dursun, bir bulmacagizem ya da muamma bile olmadığı, aslında gayet basit olduğu görülür.

Kimdi Prigojin?

Rus oligarşisinin bir üyesiydi Yevgeni Viktoroviç Prigojin. Wagner adlı paralı asker birliğinin lideri olarak uluslararası düzeyde ünlenen Prigojin, mütevazı bir hayat sürerken (bir vakitler Petersburg’da sosisli sandviç sattığı rivayet edilir) iktidardaki Kremlin kliği içinde yükselerek Vladimir Putin’in yakın sırdaşı oldu.

Düşmanlarının “Putin’in aşçısı” diye aşağıladığı bu adamın Kremlin’e hizmet veren restoranları ve catering şirketleri vardı. Fakat Lenin’in bir zamanlar Stalin’e atfen yaptığı uyarıda olduğu gibi, bu aşçı ancak acı yemekler pişirebilirdi.

Prigojin arketipik bir sosyal tırmanıcıydı: Sovyetler Birliği’nin çöküşünü takip eden kaotik dönemde devlet iktidarının baş döndüren zirvelerine giden kaygan direğe tırmanmak için özel bir beceri geliştirmiş olan hırslı bir madrabaz.

Tırmanışına merdivenin en alt basamağından, Sovyet hapishanelerinin içini iyi tanıyan bir adam olarak başladı. Hayır, Stalinist rejime direnen bir kahraman değil, sadece adi bir suçluydu.

Onun sosyal tırmanma becerisini sadece bir tek kişi aşabildi, o da ileride ustası, dostu ve sırdaşı olacak olan Vladimir Vladimiroviç Putin. İktidara giderken farklı yollar izlemiş olsalar da -biri adi bir suçlu, son tahlilde bir dışarlıklı; diğeri ise KGB’nin küçük bir memuru- ahlaken ve ruhen aynı yapıdaydılar: devasa egoları ve buna denk hırsları olan ilkesiz fırsatçılar ve kariyer tutkunları.

Bonapartist bir rejim

Sovyetler Birliği’nin çöküşünden itibaren Rusya’da kelimenin tam anlamıyla bir karşı-devrim yaşandı. Mesele ulusal planlı ekonominin yıkılması değil sadece. Kültürde de kelimenin tam anlamıyla muazzam bir gerileme yaşandı.

Bugün Rusya’yı yöneten burjuva oligarşisi, Sovyet devletinin mirasını yağmalayarak zenginleşti. Fakat oligarklar bu mirastan daha fazla pay kapmak uğruna sürekli mücadele içindeler. Düzeni sağlamak ve çıkarlarını korumak için de bir “Güçlü Adam”a ihtiyaçları oluyor. Vladimir Putin işte bu “Güçlü Adam”ın ta kendisi.

Ayyaş palyaço Boris Yeltsin, yerini Vladimir Putin’e bırakması için ikna edildi.

Putin rejimi bir burjuva Bonapartizmidir. Farklı sınıflar ve hizipler arasında denge kurmayı amaçlasa da son tahlilde varlığını örgütlü devlet şiddetine ve baskıcı devlet aygıtlarına dayandırıyor. Fakat bu zemin rejimin istikrarını garanti edemeyecek kadar dar. Putin’in başka dayanak noktaları da yaratması gerekiyor.

Bizzat kendi de türlü şaibeli iş anlaşması, üçkağıt, hırsızlık ve yolsuzluk sayesinde muazzam bir servetin sahibi oldu. Yani sonunun hapishane olacağı korkusu nedeniyle elindeki gücü kaybetmeyi göze alamaz. Emrindeki her türlü araçla iktidara yapışmak zorunda.

Bu stratejide kilit rolü Prigojin oynadı.

Prigozhin ve Putin, güç ve servet elde etmek için birbirlerini kullanan iki gangsterdi. / Görsel: GRF

Hani derler ya, tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş. Bu iki haydutun da birbirlerinde kendilerini bulmaları ve güç peşinde koşarken birbirlerinin çok işine yarayabileceklerini içgüdüsel olarak fark etmeleri sadece an meselesiydi.

Bu enteresan denklemdeki tek soru şuydu: Kim kimi kullanıyordu?

Ne Putin’in ne de suç ortağının kayda değer bir entelektüel gücünün olduğunu söyleyebiliriz. Böylelerinde entelektüellere karşı kökleşmiş bir horgörü bulunur: Her türden geniş teorik genellemeye karşı derine işlemiş bir tiksinti.

Yok hayır! Onlara göre kendileri eylem adamıdır. Muhtemelen adını hiç duymamış oldukları Goethe’nin şu meşhur mottosunu benimserler: “Başlangıçta eylem vardı.” Ve hangi eylem şiddet eyleminden daha etkilidir ki?

Gordion düğümünü kılıcıyla keserken Büyük İskender’in kastettiği de işte buydu. Şiddet, son tahlilde, ister organize devlet şiddeti olsun, isterse de sokak köşelerindeki suç çetelerinin ufak tefek şiddeti, her türlü iktidarın arkasında yatan şeydir.

Sosyal yelpazenin birbirinden çok farklı uçlarında yer alan bu iki adam da bu dersi çok iyi öğrenmişti. Böylece her iki tarafın da kârlı çıkacağı bir tür simbiyoz kurdular.

Putin, Prigojin’in devletin yağmalanmasına rahatça katılmasına müsaade etti. Karşılığında da, Kremlin’deki Patron’un emrettiği -ne kadar nahoş ya da kirli olursa olsun- her türlü görevi yerine getireceğinden emin olabileceği sadık bir uşağın hizmetini satın almış oldu.

Himayesindeki adamın yükselişinde en önemli adımlardan biri, paralı askerlerden oluşan özel bir şirket olan ve Rusya’nın içinde ve dışında -özellikle de oldukça kârlı madencilik ve diğer anlaşmalar yaptığı Afrika’da- neredeyse elini kolunu sallayarak faaliyet gösteren ve Rusya’ya dost bilinen rejimlere askerî destek veren Wagner’in kuruluşuydu.

Epey kârlı bir girişimdi bu ve Prigojin’i müthiş zengin etti. Üstelik egosunu da öyle şişirdi ki, kendini efendisine potansiyel rakip görmeye başladı.

Aslında bu, kişisel sağlığı ve refahı açısından pek de tavsiye edilir bir gelişme değildi. Fakat genel olarak hayatta, özel olarak da siyasette böyle şeylerin kendine has bir mantığı olur.

Başarıdan başı dönen Prigojin, hâlâ tamamen Rus devletine, yani son tahlilde Vladimir Putin’e bağımlı olduğu gerçeğini gözden kaçırmış görünüyordu.

Nitekim The Insider ve Der Spiegel tarafından 2022 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Prigozhin’in faaliyetleri “Rusya Savunma Bakanlığı ve onun istihbarat birimi GRU ile sıkı bir şekilde entegre olmuş durumda” idi.

Haziran isyanı

Ukrayna savaşı Prigojin’in egosunun daha da kabarmasına yaradı. Rus Başkomutanlığının ilk başlarda yaptığı hatalar, buna mukabil Bakhmut’taki Wagner komandolarının elde ettiği başarılar, çift yönlü bir etkide bulundu.

Birincisi, Prigojin ve Wagner’in itibarını arttırdı, buna öfkelenen Genelkurmay da Wagner’e yapılan ikmali azalttı ve böylece Ukrayna’daki operasyonlarını sabote etti. Generaller Putin’e, Wagner’i tamamen lağvetmesi ve düzenli orduya entegre etmesi için baskı yapmaya başladı.

Prigojin bu duruma şiddetle karşı çıkarak, Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov’u beceriksizlikle suçladı. Yaşanan bu anlaşmazlık, haziran ayında Prigojin liderliğindeki başarısız isyan ve Moskova’ya yapılan ve çöküşle noktalanan sözde yürüyüşle nihayete erdi.

Prigojin ne istiyordu?

İsyanın çökmesine yol açan olaylar hâlâ açıklığa kavuşmuş değil. Prigojin acaba Putin’i devirip iktidarı ele geçirebileceğini mi düşünmüştü? Her ne kadar Prigojin’in tutumu Patronu ile kesin bir kopuşu tetiklemeyi hesaplamış gibi görünse de bu pek de mümkün değildi.

Putin’i doğrudan eleştirmeyip saldırılarını Şoygu ve Gerasimov ile sınırlı tutsa da, Prigozhin, böyle yaparak aslında Başkan’ın kendisine de doğrudan meydan okuduğunu fark etmemiş olamazdı.

Vladimir Putin’i şahsen tanıdığı için, onun en ufak bir muhalefete bile tahammül edemeyen biri olduğunun çok farkında olması gerekirdi. En yumuşak eleştiriler bile en sert cezalarla karşılık bulacaktır. Barışçıl bir gösteriye katılmak bile uzun hapis cezasıyla sonuçlanabilir.

Yine de ortada hükümete karşı silahlı bir ayaklanmaya – çok sayıda askeri personelin ölümüne kadar giden bir ayaklanmaya – önderlik eden bir adam vardı.

Vladimir Putin duygularını fazlasıyla açık bir biçimde ortaya koydu. Olayı “ihanet” ve Rusya’ya karşı bir “sırtından hançerleme” diye nitelendirdi. Faillerin cezalandırılacağı sözünü verdi. Fakat ayaklanmanın liderleri hiçbir zaman tutuklanmadı, yargılanmadı ve hattâ herhangi bir suçla bile itham edilmedi.

Prigojin’in Devlet Başkanı Lukaşenko’nun onur konuğu olarak Belarus’a davet edildiği ve kendisine sadık kalan tüm Wagnerlileri yanında götürdüğü, geri kalanlara ise ya Rus ordusuna katılma ya da evlerine dönme seçeneği sunulduğu söyleniyor.

Buna azar işitmek bile denemez.

Varılan uzlaşmayı yani kovuşturmadan muafiyet karşılığında ayaklanmanın sona erdirilmesini bir Rus gazetesi şöyle yorumladı:

Böylesi uzlaşmalar normalde siyasi muhaliflerle olur. Suçlular ve teröristlerle asla. Peki şimdi biz bu durumda Bay Prigojin’i artık siyasi bir figür mü saymalıyız?

Moskovalılar ve başka yerlerdeki insanlar dünyada neler olup bittiğini çok merak ediyorlardı. Artık daha fazla merak etmelerine gerek kalmadı.

“İntikam soğuk yenen bir yemektir”

Başkan Joe Biden, Prigojin’in Rusya’daki bir uçak kazasında ölmüş olabileceği yönündeki haberlere “şaşırmadığını” söyledi.

Biden, ““Tam olarak ne olduğunu bilmiyorum ama şaşırmadım” dedi ve ekledi: “Rusya’da olup da Putin’in arkasında olmadığı bir şey pek yoktur. Yine de cevabını bilecek kadar bilgim yok.”

Bu diplomatik ifadelerin ardında yatan mesaj gayet güçlü ve açık:

PUTİN PRİGOJİN’i ÖLDÜRDÜ!

Peki en makul açıklama bu mu? Evet, açık ara en makul olanı, hatta inandırıcı tek açıklama. Putin’in Prigojin’den kurtulmak istemesi için her türlü nedeni vardı ve onun canlılar diyarında kalmasını istemesi için hiçbir nedeni yoktu.

Ölüm emrini vermesi hiç de garip sayılmamalı. Aslında bunu yapmamış olsaydı garip kaçardı. Geçmişte de gördüğümüz gibi, Vladimir Vladimiroviç ziyadesiyle alıngan bir adam. Ne affeder ne de unutur.

En küçük hakaretin bile er ya da geç intikamı alınır. Prigojin’in söylediği ve yaptığı da hiç öyle küçük bir şey değildi. Haziran ayında Putin’e onur kırıcı bir hakarette bulundu. Ve bu cüretinin kaçınılmaz bedelini ödedi.

İntikam, dedikleri gibi, soğuk yenen bir yemektir. Roma İmparatorluğu döneminde, imparatorun, bertaraf etmek istediği kişiyi sarayda akşam yemeğine davet etmesi yaygın bir uygulamaydı; yemeğe katılan kişinin üzerine çullanılır, bağlanır ve çeşitli pitoresk yollarla infaz edilerek konukların eğlenmesi sağlanırdı.

Eski dostluk ve mutabakata binaen en liberal şartlar karşılığında eski dostunu isyanından vazgeçmeye ikna etmek Putin’in karakterine tamamen uygun olurdu.

Görünen o ki, Belarus’ta sürgünde olduğu iddia edilmesine rağmen, Prigojin birçok vesileyle Rusya Federasyonu içinde aktif olarak görülmüş, hattâ kısa süre önce Afrika devlet başkanlarının Kremlin’de ağırlandığı toplantıda da hazır bulunmuştu. Söylemeye lüzum dahi yok, Vladimir Putin’in açık onayı olmadan bunların hiçbiri mümkün değildi.

Talihsiz Prigojin böylelikle yanlış bir güven duygusuna kapılmış, eski dostunun kendisini affedeceğini ve günahlarını unutacağını safça hayal etmişti. Şayet öyle olduysa, bu çok vahim bir yanlış değerlendirmeydi ve sonunda onun Moskova’dan Petersburg’a giderken esrarengiz bir uçak kazasında ölümüne neden oldu.

Putin’in, düşmanlarını fiziksel imha yoluyla ortadan kaldırdığı ilk olay değil bu. Aslında liste oldukça uzun ve zengin. Uçak kazası tertiplemek ise bu amaca ulaşmanın çok basit bir yolu ve yaşanan olayın da tam olarak böyle olmuş olması kuvvetle muhtemel. En azından bu konuda Joe Biden’a katılmamak için bir nedenimiz yok.

Ancak bütün bu olanların iç mantığı ve anlamı tamamen ayrı bir mevzu. Bonapartist bir rejimin böyle yöntemlere başvurması hiç de şaşırtıcı olmamalı. Bonapartist rejimler yapıları itibarıyla istikrarsızdır. Rus Bonapartizmi de bunun bir istisnası sayılmaz.

Dışarıdan bakıldığında çok sağlam görünen Putin rejimi öz itibarıyla istikrarsız bir yapıdadır. Oligarşinin farklı kanatları arasında sayısız ihtilaf, çatlak ve çatışma var ve bu çatışmalar önümüzdeki dönemde kaçınılmaz olarak daha da büyüyecek.

Putin ve Prigozhin arasındaki çatlak bunun en bariz örneğini gözler önüne serdi. Şu anki sorun devlet suikastı gibi basit bir yöntemle çözülmüş durumda. Fakat hiçbir baskı ve şiddet bugünkü rejimin temeldeki zayıflığını gidermeye yetmeyecektir.

Batı’nın önü alınamayan bu sevinç çığlıkları ise son derece yersiz. Haziran isyanının Rusya’da bir iç savaşa yol açacağını öngörmüşlerdi. Yanıldılar. Her ne kadar kendisi ve kliği için bir şok etkisi yaratmış olsa da Putin fazla zorlanmadan bu olayın üstesinden gelmiş oldu.

Batı’nın onca beklentisine rağmen Ukrayna açısından hayli kötü giden savaş üzerinde de bu olayın gerçek bir etkisi olmadı. Halkın savaş yorgunluğu her geçen saat büyüyor. Büyük umutlar bağlanan “karşı saldırı” onur kırıcı bir yenilgi ile sonuçlandı.

Dahası, Ukrayna rejimindeki bölünmeler de şu anda Rusya’da gördüğümüzden bile daha şiddetli olacak. Barış karşılığında toprak feda edilmesi çerçevesinde müzakere masasına oturması için Zelenski üzerindeki baskı giderek yoğunlaşıyor. Bunun sonucu Kiev hükümetinin devrilmesi, darbe yapılması ve hatta Zelenski’nin suikasta uğraması bile olabilir.

Peki ya Batı’nın sözde demokratik rejimlerinde yaşanan gerilim ve çelişkiler? Şu bir gerçek ki Joe Biden, can düşmanı Donald Trump’ı fiziksel olarak ortadan kaldırma ihtimaline sıcak bakmıyor. Talihli bir uçak kazası onun sorunlarının acil çözümü olarak görünmüyor -en azından kısa vadede.

Mamafih ABD müesses nizamının önümüzdeki başkanlık seçimlerinde Trump’ın kazanması tehlikesinden, onu parmaklıklar ardına koyarak kurtulmaya yönelik aşırı telaşı, Kremlin’deki zatın kendi siyasi sorunlarını çözme motivasyonundan hiç de farklı değil.

Bugün bir iç savaşın Rusya’da ABD’den önce çıkacağı da hiç kesin değil. Amerika’daki ekonomik, sosyal ve siyasi ihtilaflar da Rusya’dakiler kadar ciddi, belki de daha ciddi.

Unutmayın ki bundan kısa bir süre önce 2000’den fazla isyancıdan oluşan bir çete ABD Kongresi’ne saldırmış, bunların çoğu aralarında Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi ve diğer Kongre üyelerinin ofislerinin de bulunduğu Kongre Binası’nın bazı bölümlerini tahrip edip yağmalamıştı.

Ayaklanmacılar ayrıca Kongre Binası polisine ve gazetecilere saldırmış ve milletvekillerini yakalayarak onlara zarar vermeye çalışmıştı. Bütün bu olaylar ABD toplumunu bölen derin fay hatlarına açık bir şekilde şahitlik etmekte.

Esasında Batı dünyasının tamamı kapitalist sistemin derin bir kriziyle sarsılıyor ve bu kriz onu çoğu insanın hayal edebileceğinden çok daha hızlı bir şekilde devrimci krizlere sürükleyebilir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin