Kıbrıs iktibasHare YakulaHi Barbie! - Hi Feminizm! - Hi "Düzene" hizmet eden kadın vekiller!...
yazarın tüm yazıları:

Hi Barbie! – Hi Feminizm! – Hi “Düzene” hizmet eden kadın vekiller! – Hare Yakula

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Barbie’de yaratılış miti göndermesi…

1968, Kübrik imzalı “2001: A Space Odyssey” isimli filminin açılış sahnesinde bir primatın kemiği kullanarak avlanma becerisini keşfedişini ve sonrasında türdeşleriyle bunu geliştirdiğini görürüz. Primatların zaman zaman birbirlerini öldürmede dahi kullandıkları kemikler, bir devrin başlangıcını işaret etmektedir. O artık ilk aleti bulmuştur! Yaşam artık eskisi gibi olmayacaktır! Bu görüntüleri Staruss’un “Böyle Buyurdu Zerdüş” eseri kusursuzlaştırmış ve anlatımı güçlendirmiştir.

2023, Greta Gervig imzalı Barbie filmi Kubrik’in filminin hikayesine gönderme yaparak başlar. Primatlar yerine tombul, kel, kapalı renkli kıyafetleri olan bebekler ile oynayan, ütü veya temizlik yapan, mutfak aksesuarlarıyla oynayan küçük kız çocuklar vardır. Bir anda sarı saçlı, kırmızı rujlu, güneş gözlüğü takan, mayosuyla devasa uzun bacaklı ince yapılı Barbie bebek belirir. 2001 filmindeki gibi Staruss’un müziği yükselir ve kızlar ellerindeki bebekleri savurarak parçalar. Büyük bir ışık hüzmesiyle Barbie dönemi başlar. Yeni dönem başlamıştır! Bu sahnede, yaratılışa gönderme yapılmıştır. Nitekim Gerwin ile yapılan bir röportajda; İlk icat edilenin Barbie olduğunu, sonra Ken’in Barbie’yi parlatmak için var edildiği söyler. “Barbie was invented first”, “Ken was invented after Barbie, to burnish Barbie’s position in our eyes and in the world. That kind of cereation myth is the opposite of the creation myth in Genesis”. Muhtemelen ilk Adem yaratıldı mitini ters çevirmeye çalışmaktadır. Ardından Gilman’ın “Kadınlar Ülkesi” distopyasının farklı bir varyasyonuyla karşılaşırız. Her tarafta kadınlar vardır. Belediye işçileri bile kadınlardır. Kadınların kendi kendine yetebildiği imajı yükseltiliyor.

Anlaşılan o ki 1959’da piyasaya sürülen ve orta-üst sınıfın erişebildiği Barbie bebekler, günümüzde, yaratılış miti kullanılarak kutsallaştırılmak ve ‘iyileşme’ yönünde devrim olarak belleğimizde yer almak istiyor. Kadınların ev dışı farklı pozisyonlarda meslek edinebilmelerine farklı aksesuarlar yaratılarak üretilen bankacı-doktor-Nobel ödüllü-başkan Barbie’lerle katkıda bulunulduğu iddia ediliyor. Meslek sahibi Barbie’lerin toplumsal ikna vazifesi gördüğü, toplumsal dönüşümde etkili olduğu filimdeki diyaloglara serpiştirilmiş. Birçok farklı aksesuarla birlikte üretilen Barbie’ler yaratıcılığı ve hayal gücünü geliştirdiği öne sürülerek film esnasında dahi pazarlanıyor. Film boyunca ustalıklı bir şekilde ürün yerleştirme ve ürün tanıtımı yapılarak, tüketim özendiriliyor.

Pembe gerçek dışılığın, hayalin ve kadınsılığın rengidir…

Dünya’ya uzaktan bakıldığında mavi görünür. Mavi hakimiyettir, güçtür. Hegemoniktir. Pembe ise hayalle, duygusallıkla özdeştir. Kadınsıdır. Genellikle gerçek dışı şeylerin ifadesinde pembe renk kullanılır. Mavinin erkeği, pembeninse kadını temsil ediyor oluşu sizce rastlantı mıdır?  Bu durum Barbie’nin dünyasının neden pembe olduğuna açıklık getiriyor. Barbie’nin “Pembe Dünyam” dediği yerde kusursuz evler, arabalar, temiz sokaklar ve kumu parlak bir sahil vardır. Örneğin kumsala girişte sizden ücret isteyen Ken’ler yok! Sanki bunlar ancak bir rüyaysa veya düşünceden ibaretse mümkünmüş gibi izlenim yaratıyor.

Mizah yoluyla eleştirinin sulandırılması…

Filmde, toplumsal cinsiyet rolleri, ataerki, erkeklik, hiyerarşi, toplumsal beklentiler gibi feminist kavramlar kullanılmıştır. Mizahla karışık göndermeler, ABD sinema filmlerinden alıntılar vardır. Ana akım sinemayı takip etmemiş birisinin birçok şakayı veya eleştiriyi anlaması mümkün değildir. Mattel Şirketi’nin CEO’larının beyaz yakalı erkeklerden oluşuyor olması mizah yoluyla eleştiriliyor. Bu durum kıymetli olabilir ki bu yönde birçok değerlendirme var ancak eleştiriye mizah eklemlendiği zaman etki azalıyor, eleştiri sulanıyor. Öteki taraftan bakacak olursak sadece temsiliyetin sorunsallaştırılmasıyla; küresel işçi emeğinin sömürüsü, insani olmayan çalışma saatleri, özellikle kadınları köleleştiren, göçe zorlayan koşullar veya fabrikaların yarattığı çevre tahribatı gibi önemli konular hasıraltı edilmiş oluyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini, kadınların CEO olabilmesi veya parlamentoya seçilebilmesi koşuluna bağlayacaksak, seçilmiş, görev almış veya halen görevde bulunan kadınlara bakmak gerekir. Toplumsal cinsiyet adaleti bağlamında ne kadar yol alınmıştır?

Fecebook’un ilk kadın müdürü koltuğunda yer almış ve ceplerini doldurmuş Sheryl Sandberg, 2013 yılında “Lean In: women, work and the will to lead” başlıklı kitabı satışa sunar. Sandberg, bu kitapta kadınların, “lean in” yani sınırları zorlaması gerektiğini, çok çalışılarak tüm zorlukların üstesinden gelinebileceğini iddia eder. Sandberg, kadınların sistemi yıkmasını değil, aksine sınırlarını zorlayarak sistem içinde yükselmelerini ve eşit yaşam koşullarına erişilebileceğini savunuyor. Bir nevi ataerki ile karışık ticari pazarlık! Bu tavırla kapitalizmin cariyesi, zengintokrasinin(sözcük filmde kullanılmıştır) bekçiliğini üstleniyor.

Kadınların yetkili ve etkin konumda olmaları toplumu beklenilen düzeyde dönüştürebiliyor mu? Dönüştürebilmiş mi? Bizdeki örneklere bakalım.

Önceki dönemde dört yıl boyunca 11, 2022 itibarıyla 10 kadın vekil nasıl bir farklılık yaratmıştır? 10 yıldır vekillik görevini icra eden özellikle kendilerini feminist olarak tanımlayan Fazilet Özdenefe ile Doğuş Derya, ada yarısında toplumsal cinsiyet adaleti ile eşitliğini sağlayabilmek için kaç icraatta bulunmuştur? Ne kadar etkili olabilmişlerdir?

*******************

Ahmet Ünsal ve Tayyip Erdoğan’la duada…

Kocanızın yatak davetine icabet etmek zorundasınız” diyen Din İşleri Başkanı Ahmet Ünsal’ın dualarıyla yapılan Ercan Havaalanı açılışında, sahnede, İstanbul Sözleşmesini fes eden Tayyip Erdoğan’ın yanında yer alan kadın vekillerden biri Fazilet Özdenefe idi. Sahnedeki diğer kadın ise Sağlık Bakanı Gizem Gürçağ’dı.

Feminizmin araçsallaştırılması, ataerkil pazarlık…

2012’de H.Ç. isimli bir kişi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, Kuzey Kıbrıs’ta rızaya dayalı eşcinsel ilişkinin cezalandırıldığı şikayetiyle başvuru gerçekleştirilir. Adanın kuzeyinin yasal mesulü Türkiye Cumhuriyeti, adanın kuzeyindeki mevzuatta eşcinsel ilişki yasakladığı ve cezalandırdığı için davalık olur. Yaklaşmakta olan AİHM’deki dava kararı sonrası yüklü para cezası ile mahkumiyet alacağını bilen “bizde lgbt yoktur”la övünen AKP iktidarındaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, adanın koloni yönetimden kalan eşcinsel ilişkiyi yasaklayan ceza yasasının değiştirilmesine ses çıkarmaz. Değişiklik Yasa Tasarısı 28 kabul, bir aleyhte ve 21 çekimser oy ile kabul edilir. Türkiye’deki iktidarın sözünden çıkmayan UBP ve DP vekilleri tam beklenildiği gibi çekimser oy kullanarak yasanın önünü açar. Böylelikle sürekli AB ile flörtleşen Türkiye’ye açılan dava geri çekilir. H.Ç’nin davası söz konusu olmasaydı yasa değişikliği mümkün olur muydu?

2014 yılında ceza yasasındaki değişiklik birilerinin kahramanlık hikayesine dönüşüverdi! Dönemi yanlı bir bakışla raporlaştırıldığını düşündüğüm “Human Dignity Trust” belgelerinde bazı feministler ve örgütler yok sayıldı. Halbuki KTÖS’te oluşturduğumuz Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi’nin sürece çok katkısı olmuştu. Raporda Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası’nın yer almayışı anlamlıdır!

Feminizmi araçsallaştırıp mecliste yerini sağlamlaştırmak isteyen ve kendi dışında bağımsız feminist örgütlenme girişiminde bulunan herkesin önünü tıkayan, kontrolün mütemadiyen kendisinde olmasını isteyen, etrafındakileri kız kardeşlik hukukuyla istismar eden feminist vekillerin çoğalması için, daha fazla kadın meclise girmeli mi diyelim? Siyasi partisinin güdümüne girmeyen, eleştiriye linçle karşılık veren erilleşmiş kadın vekillerin erkeklerden farkı var mıdır?

Feminist kadın vekil Doğuş Derya, darbe niteliği taşıyan Özel Hayatın Gizliliği Yasası için üstün gayret sergilemiş ve yasayı “hiç mütevazi olmayacağım bu yasayı CTP milletvekilleri yapmıştır. Bu bizim tarihsel misyonumuzdur” ifadeleriyle savunmuştur. Adanın her tarafına takılan MOBESE gözetleme kameralarının gerekliliğini savunmuş, ilgili komitede yer almış hatta sözcülük yaparak komite adına savunma gerçekleştirmiştir. Kadın vekiller, olmak istedikleri makamlar için prensiplerinden, ideallerinden vazgeçebilirler. İrade sahibi erkeklere hizmet ederek yerlerini korurlar. Kimi zaman bunu marjinal bir söylemle şimşekleri üzerine çekerek işin özünde parti üzerindeki baskıyı azaltmak amacıyla yaparlar. Emniyet supabı olurlar. Bazense sanki o siyasi partiden değilmişçesine, kendilerinin farklı olduğuna inandırabilirler. Ancak, bu oyunu seçim dönemi kampanyalarında partideki erkeklere sadakat sergileyene kadar sürdürebilirler. Bu uzlaşmacı tavırları ödüllendirilir. Buna literatürde “ataerkil pazarlık” denilir.

Odada fil var/ Elephant in the room…

Peki ya cinsel saldırı ve tecavüz şikâyeti sonrası sanıklardan birinin yurt dışına kaçmasıyla henüz sonuçlanamayan Tuğba Mimi davasına kaç kadın vekil sahip çıkmıştır? Ya da hangi kadın vekil ilgilenmiştir? Davada adı geçen Eczacılar Birliği Başkanı ile görüşen ve olay sonrası ilk görüşmeyi yapma cesareti gösteren, şaşırmayınız, kadın vekil önceki dönem Sağlık Bakanı Filiz Besim’dir.

Fide Kürşat, Jale Refik Rogers, Resmiye Eroğlu Canaltay ve Şifa Çolakoğlu Tuğba Mimi davasında veya toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde varlık göstermiş midir? Kadınların mağduriyetlerini dile getiriyorlar mı?

Kadınlar deneyimlerinden öğrenir. Tecavüzü ifşa etmek, ifşa edilen kadar kadını da hedef haline getirir. Hemen ahlak polisleri devreye girer. Tuğba’da da böyle olmuştur. Hangi kadın vekil olma ayrıcalığını kullanarak bu mağduriyetle ilgilenmiştir? Odada koca bir fil oturuyor lakin görüyorsunuz fakat görmek istemiyorsunuz saygıdeğer kadın vekiller!

Rum aşısı istemem!

Covid 19 salgınında, aşı kıtlığının olduğu dönemde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’den ileteceği aşılara tepki gösteren ve “Ben bu sadakayı kabul etmiyorum” Rum’un aşısını istemem diye isyan bayrağı çeken Yasemin Öztürk de şu an kadın vekildir. Eril otoriteyi aratmayacak cinsten siyaset güdecek kadınlarla mı bu yol yürünecek? Bu siyaset dili kadınlığın hangi halini temsil etmektedir?

Kadın Sağlığı dahi konuşulmuyor…

Sağlık Bakanın kadın olduğu bir dönemde hastanelerinde rahim ağzı kanserini önleyici aşıya erişmek mümkün değil, gebelik sonlandırma yok, ücretsiz gebelik önleme araçlarına erişmek imkansız, kadın sağlığına yönelik ücretsiz kesintisiz hiçbir hizmet verilmiyor. Kadın Sağlık Bakanı İzlem Gürçağ’a soruyorum: Hastanelerdeki hastabakıcılık, refakatçilik kadın emeği sömürüsüyle bir mafya haline dönüşmüş. Bu konuda seyirci kalmak dışında ne yaptınız? Kadın doktor ve vekil Sıla Usar, kadınların sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırıcı ne yaptı? Kaç kazanım var?

Seks kölelerinin gıyabında patronlarla “Gece Kulübü Çalıştayı”…

Diğer taraftan patron katılımlı “Gece Kulüpleri Çalıştay”ını düzenleyen kadın bakan Ayşegül Baybars idi. Pasaportlarına el konulan kadınlar, seks köleleri yok sayılarak onların gıyabında konuşuldu. Patronlar aklandı. Bu çalıştaya dönemin kadın vekillerinin çoğu katılmıştı, feminist olanlar dahil!

Aydınlatılmayan kadın cinayetleri…

1990’da Lurucina’da evinde öldürülen Sevim Akbaş, 2012’de Güneşköy’de havuzda boğulan Judy Nafwele, 2019’da Alayköy’de evinde öldürülen ve kocası tutuklandıktan 2 yıl sonra beraat eden ve tahkikatta taksir olduğu ortaya çıkan Hacer Ulaş cinayeti, 2022’de denizde cesedi bulunan Mina Modaresi Oloomi. Bu kadın cinayetlerinin tümü faili meçhul olarak kalmıştır. Şüpheli kadın ölümleri ise saymakla bitmez. Bu konuda, en azından faili meçhul olanlara dair, 10 kadın vekil bir olup faili meçhul kadın cinayetlerinin aydınlatılması için araştırma komitesi kurulması önergesi sunamaz mıydı?

Aile Çalıştayı’ndaki temsiliyet aşkı…

Kıbrıs Türk Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi Başkanı olarak Türkiye Cumhuriyeti Aile Bakanlığı güdümünde gerçekleştirilen “Aile Çalıştayı”na her fırsatta meclise talip olduğu hissedilen kadın avukat Aslı Murat katkı koydu. Mecliste, ataerkil pazarlığı devam ettirecek daha fazla kadın olmalı mı diyelim?

Yazının başına dönecek olursam ellerindeki tombik, “sıkıcı bebekleri” parçalayarak parlak pastel renkli, ışıltılı kıyafetleri olan Barbie bebeklerle sahip olanlar bir devrime imza attıklarını düşünebilirler. Tıpkı yukarıda saydığım belirli bir seviyeye, makama yükselmiş kadınların hissettikleri gibi. Halbuki “düzene” hizmet etmek dışında fazla bir yol alınmamıştır!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
330AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin