Nazım bey ve bürokratları, öğretmenin ve sendikasının karakterini ve ilkeli duruşunu unutmuş olmalıdır. Müsterih olsunlar, hatırlatacağız.
BUNUN ADI KİTAPLARIN GÜNCELLENMESİ DEĞİL, DOĞRUDAN KÜLTÜREL BİR MÜDAHALEDİR.
Eğitim Bakanlığı gizli kapaklı bir şekilde, akademik etik ve eğitim bilimini göz ardı eder bir şekilde 2023-2024 eğitim yılında okul kitaplarını güncellediğini duyurmuştur. Her dönem için eğitim programları ve kitap içeriklerinin, değişen ve gelişen dünyaya uyumlaşması için düzenlenmesi bir gerekliliktir. Ancak, bu değişimler akademisyenler önderliğinde eğitim bilimcilerden oluşan, şeffaf ve demokratik bir süreçle oluşturulmuş komitelerin ortaya çıkaracağı çalışmalar olmalıdır.
Görünen odur ki bu yapılan güncellemede, akademisyenler çağrı yapmalarına rağmen istekleri dikkate alınmamış, kitaplar el altından gizlice kurulan komitelerde eğitim bilimi ve pedagojiden uzak, fikirlerin önemsenmediği, tepeden dayatmalarla hazırlanmıştır. Bunun adı kitapların güncellenmesi değil, doğrudan kültürel bir müdahaledir.
Kitapları ilk bakışta incelediğimizde göze çarpan ciddi pedagojik sorunlar görmekteyiz. Sendikamız, çeşitliliği savunmakta ve yıllardır eğitim programları ve kitapların din, dil, ırk, etnik köken, kültürel farklılıklar ve cinsel yönelim ayrımı yapmadan kapsayıcı bir şekilde düzenlenmesini talep etmektedir. Fakat güncellenmiş olduğu iddia edilen kitapların içerisine baktığımızda bu öğelerden yalnızca biri olan dini kapsadığını, onun da yüzlerce din içerisinden sadece tek birine özel yapıldığını gördüğümüz zaman, niyetin ne olduğu anlaşılmaktadır.
SORUN NE KADININ KIYAFETİ NE DE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜDÜR.
Güncelleme diye kamuoyuna satılmaya çalışılan değişiklikler, insan hakları ilkeleriyle bağdaşan veya eğitim programlarında çeşitlilik yaratan değişiklikler de değildir. Tam tersi, bu temelleri çarpıtarak belirli bir kültürü ve görüşü dayatma yaklaşımıdır. Okullarımızda 40’ı aşkın ülkeden öğrencimiz mevcuttur. Hepsinin ailelerinin ayrı etnik, kültürel ve dini değerli vardır. Kitapların içerisine bu konu ile ilgili hiçbir değişiklik eklenmemiştir ve tamamen görmezden gelinmiştir.
Verilen tepkiyi tek bir görsele bağlamak isteyenler bilmelidir ki sorun ne kadının kıyafeti ne de inanç özgürlüğüdür. Bu topraklarda ve bu toplumda inanç özgürlüğü sorunu hiçbir zaman olmamıştır. Kıbrıslı Türkler evrensel değerleri önde tutan bir kültürel yapıya sahiptir ve dinini seküler bir şekilde yaşamayı tercih etmektedir. Bu ve benzeri kültürel dayatmalarla da ilk kez karşı karşıya kalmamıştır. Tarihte yaşanan diğer kültürel müdahaleler gibi bu da başarısız olacaktır. Ne yazık ki, kitap güncellemeleri bile koltuğu korumak adına yapılmaktadır ve Nazım beyle bürokratlarının düştüğü aciz durumu bize göstermektedir.
GERİCİ VE KADINI AŞAĞILAYICI AİLE MODELİ KESİNLİKLE KİTAPLARDAN KALDIRILMALIDIR.
Ayrıca, toplumuzda farklı aile yapılarından birçok aile mevcutken (tek ebeveynlerin olduğu aileler, boşanmış aileler, evlat edinilmiş çocuklar vb.) kitaplarda bulunan birçok örnek iki, üç çocuğa sahip, nene, amca, halanın birlikte yaşadığı geniş aile modeli üzerine kurulmuş ve bu ailelerin özellikleri yüceltilerek aktarılmıştır. Kitapta bulunan farklı kültürlere sahip aile örnekleri de yine buna paralel olarak sadece Filistin ve Hindistan üzerinden verilmiştir. Özellikle Hindistan örneğinde verilen gerici ve kadını aşağılayıcı aile modeli kesinlikle kitaplardan kaldırılmalıdır.
Kültürel örnek olarak verilen ülkelerle ilgili bir diğer önemli sorun ise bu ülkelere karşı ön yargılar ve basmakalıp yargıların öne çıkarılmış olmasıdır. Hindistan ve Filistin toplumları sanki homojen bir ailevi, kültürel ve dini yapıya sahipmiş gibi bir izlenim yaratılmaktadır.
AKADEMİSYENE, EĞİTİMCİYE SAYGI YOK, İNTİHAL VAR!
Hazırlanan ders kitapları yalnızca insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında değil pedagojik anlamda da sıkıntılıdır. TEPGEP kapsamında 2013 yılında ders kitapları yapılandırmacı bir yaklaşımla yeniden düzenlenmiştir. Akademisyenlere danışılmadan kitaplarda eksiltme veya ekleme yapmak tüm programı olumsuz etkileyecektir. Ayrıca kitapların yazarı olan akademisyen ve eğitimcilere haber dahi vermeden kitapları güncellemek etik bir davranış olmadığı gibi hukuka da aykırıdır. Bunun hesabı da hukuk yolu ile sorulmalıdır.
Tüm bunlara baktığımızda yapılmaya çalışılan açık ve nettir. Eğitim Bakanlığı yazda pedagojik açıdan yeterli olmayan kişilere camilerde eğitim onayı vererek, kitapların içerisine dini semboller yerleştirerek, kendi öğretmenine, akademisyenine güvenmeyerek ve hatta hakaret ederek nereden talimat aldığını açıkça göstermektedir. Toplumun kültürüne, dokusuna, inanç özgürlüğüne, demokratik yapısına müdahale edilmesine çanak tutmaktadırlar.
ÖĞRETMENLERİMİZ NE YAPACAĞINI BİLİR.
Öğretmen, kimin ne yiyip ne içtiğine, ne giydiğine, din ve vicdan özgürlüğüne, siyasi görüşüne, kimliğine, etnik kökenine, cinsiyetine bakmaksızın tüm öğrencilerine eşit davranmaktadır.
Öğretmen, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, laik ve demokratik bir yaşamın önemli bir parçasıdır.
Öğretmen, her türlü eşitliği savunur, herhangi bir cinsiyeti yüceltmez, normalleştirmez, öğrencilerini baskı, kaygı ve endişe altında değil, kendi hakları olduğunu bilerek yetiştirir.
Öğretmen, son beş yılda imzalanan teslimiyet protokollerinde eğitimin hedef olduğunun ve eğitim sistemine müdahalenin farkındadır.
Öğretmen, bilimi ve bilimsel düşünceyi günlük hayatının merkezine koyar.
Nazım bey ve bürokratları, öğretmenin ve sendikasının karakterini ve ilkeli duruşunu unutmuş olmalıdır. Müsterih olsunlar, hatırlatacağız.
İyi ki öğretmenlerimiz, sendikamız var!