iktibasYusuf GürsucuAkkuyu’ya karşı ayağa kalkmak gerekiyor - Yusuf Gürsucu
yazarın tüm yazıları:

Akkuyu’ya karşı ayağa kalkmak gerekiyor – Yusuf Gürsucu

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Akkuyu’ya inşası süren nükleer santral gündeme geldiğinde Türkiye’de santrale karşı ciddi bir karşı duruş gelişmişti. Birçok örgütlenmenin içinde yer aldığı Nükleer Karşıtı Platform (NKP) kurulmuş ve Mersin, Sinop gibi Türkiye’nin çeşitli kentlerinde kitlesel eylemler düzenlenmişti. Bugün ise eylemler çok yetersiz düzeydeyken, Akkuyu’da 4. ünite inşasına başlandı ve geleceğimizi tehdit eden süreç hızla işlemekte.

Kapitalizmin aşırı üretimlerinin neden olduğu ekolojik kriz dünyayı kasıp kavururken, küresel boyutta sıcaklık artışları yaşanıyor. Diğer yandan yaşanan kuraklık sorununun giderek büyüdüğü Türkiye’de inşa edilen devasa baraj sularının nükleer santrallere bağlanacağını gösteren gelişmeler yaşanmakta.

İklim zirvelerinde sermayeye yeni birikim yolları açma süreci iklim sorununu çözme iddiasıyla sürerken yüzyılın sonu için öngörülen ‘1,5 derece olmadı 2 derece olsun’ iddiası birçok bölgede bugünden aşılmış durumda. BM tarafından hazırlanan rapora göre, Akdeniz Bölgesi aşırı ısınmış durumda ve deniz ısısı ortalama 28,5 derece olarak ölçüldü.

Akkuyu’da deniz suyu sıcaklığı ise 31 dereceye çıkarken hava sıcaklığı ise 42 derecelere ulaştı. Bu koşullarda bölgede nükleer santralin çalıştırılabilmesi ise mümkün olamıyor. Santralin sağlıklı çalışabilmesi için deniz suyu ısısının 28 dereceyi aşmaması gerekirken, bu durumda santralin çalışması için soğutma suyunun farklı yollarla temini gerekiyor.

Bu nedenle muhtemelen Kayraktepe Barajı ile Cezende Barajı’nın santrale bağlanması mümkün. Normalde mümkün olmazdı belki ama mevcut iktidarın bunu çok rahat biçimde yerine getirebileceğini belirtmek gerekiyor. Bölgenin petrokimya sanayisine peşkeş çekilme hazırlıkları ise sürerken, bu durum hem susuzluk hem kirlilik hem de açlık anlamına geliyor.

Ekosistem açısından birçok yıkıcı sonuçların ortaya çıkacağı Akdeniz’de atmosferdeki ortalama ısı sürekli artarken, deniz suyu ısısı ise normali çoktan aşmış durumda. Uzmanlar bu yılın yani 2023’ün yaşadığımız en soğuk yaz olacağı uyarısında bulunarak, gelecek her yıl daha sıcak bir yaz mevsimiyle karşı karşıya kalacağımızı belirtiyorlar.

Yazı konumuz nükleer santral ve bu nedenle Akdeniz coğrafyasının tamamında ve deniz ekosisteminde (özelde Adana ve Mersin) yaşamsal boyutlarda büyük yıkımların olacağı gerçeğine girmiyoruz. Ancak ısınan deniz suyunun daha da ısınmasına neden olacak nükleer santral ve petrokimya gibi sanayi tesislerinin ekolojik yıkımı katlayarak büyüteceğini belirtmek gerekiyor.

Fransa’da bu yıl birçok nükleer santral üniteleri üretim dışı kalırken nedeni soğutma suyunu aldıkları nehir suyunun 28 derece ısıya ulaşmış olmasıydı. Suyun ısınmasının sonuçları ise nükleer santrallerde yıkıcı (çernobil vb.) kazaların yaşanma olasılığını arttırıyor olması. Bunun yanında Sinop ve Trakya için G.Kore ve Çin’li şirketler kolları sıvarken, Karadeniz sularının da 28 dereceye çıktığı bilgisi geçtiğimiz günlerde bilim insanlarınca paylaşıldı.

Tüm bu gerçekler bile tek başına nükleer santrallerin kurulmamasını açıkça ortaya koyarken, Türkiye’de bu santrallerde ısrarının nedeni asla ve asla enerji üretimi olmadığını belirtmeliyiz. AKP iktidarının Rusya ile yaptığı kapalı devre anlaşmada akla ve izana uyan hiçbir yanı yok. Akkuyu Nükleer Santrali için Rusya devlet şirketi Rosatom, santrali 15 milyar dolara kurup, 15 yıl boyunca Akkuyu’nun üreteceği elektriği 12.35 sent/kWh üzerinden Türkiye’ye satacağı anlaşmada yer alıyor.

Bu anlaşma ile Türkiye Rusya’ya 15 yıl içinde 35 milyar doları aşan tutarı ödenmek zorunda. Bu koşullarda yakın gelecekte eğer santral yerinde duruyorsa yani patlamamışsa, nükleer santrali sökmek için 1 milyar dolar masraf yapılması gerekecek. Ancak sorun bununla da bitmeyecek. Binlerce yıl aktif olarak varlığını sürdürecek olan radyoaktif atıklar Türkiye coğrafyasına ve halklarına ölümcül bir miras olarak bırakılacak.

Bu süreçte Rusya’ya yapılacak ödemenin faturası ise halkın sırtına yıkılacak. Bu santralden dolayı Türkiye’de birçok enerji santralinin ise kapanması gerekecek ya da 4 yılı aşkın süredir uygulanan ‘kapasite mekanizması’ ile şirketlere bizim cebimizden çöktükleri 300-400 milyonlara varan parayı aktaracak, her ay şirketlerin üretmedikleri elektrik bedeli katlanarak büyüyecek.

105 bin MW üretim kapasitesi olan Türkiye’de 2023 yılının ilk 4 aylık sürecinde aylık tüketilen enerji miktarı ortalama 28 bin MW’a ulaşamadı. İddialarda Akkuyu’nun Türkiye enerji ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacağı yalanı sadece bu gerçeğe bakınca anlaşılabilir. Bu şartlarda Akkuyu’nun büyük maliyetleri hızla bozulan ekonominin tamamen çökmesine yardımcı olacak. Her yönüyle berbat bir durum ve buna boyun eğmek ise bizler yani Türkiye halkları için asla kabul edilebilir değil.

Ormanların yakılıp kesildiği, yine ormanların, tarım arazileri ve meraların şirketlerin yağmasına açıldığı, tüm su varlığının şirketlere bağlandığı ve doğal varlıkların tamamının sermayeye peşkeş çekildiği koşullarda yaşayabilmemiz bile büyük bir sürpriz olacaktır.

Tüm bu sorunlarla baş etmek ise iyi niyetli çabalarla sürdürülemez. Sermayenin ar damarı yoktur. Onlardan aman dilenmek için ancak akıldan yoksun olmamız gerekir. Arsızların yani sermayenin iktidarı altında insan dahil tüm canlılar inim inim inletilirken, sermaye karşıtı siyasi bir mücadele dışında hiçbir seçeneğimiz maalesef yok.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin