14 Haziran’da, Cumhurbaşkanı Hristodoulidis’in Strazburg’daki temasları ve ayrıca Erdoğan’ın işgal bölgelerine yaptığı ziyaret vesilesiyle, “İki görüntü, bir gerçek” başlıklı bir makalede şunları yazdım:
“Ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı’nın, Kıbrıs sorununda daha olumlu bir tutum sergilemesi karşılığında Türkiye’ye AB “ödülleri” sunma çabası iyi bir girişim. Ancak unutmamalıyız ki, Erdoğan’ın Kıbrıs sorunundan çok daha güçlü kozları var. İsveç’in NATO üyeliğini kabul etmesi, Rusya ile ilişkiler, Batı ittifakı güçlerine samimi bir geri dönüş yapması, ona Sayın Hristodoulides’in sunabileceklerinden çok daha fazlasını sağlayabilecek kozlardır.”
Erdoğan birkaç saat içinde her şeyi tersine çevirdi ve Türk siyasetinin kitabında yeni bir sayfa açtı. Zelenski’yi onurlandırarak karşıladı, Moskova ile olan anlaşmasını tek taraflı olarak iptal ederek Azov komutanlarını kendisine teslim etti, Ukrayna’nın NATO’ya katılması gerektiğini açıkladı, Ukrayna ordusuna insansız hava araçları satışını görüştü ve… sürpriz bir hamleyle İsveç’in Kuzey Atlantik İttifakı’na üyeliği konusundaki tüm itirazlarını kaldırdı. Yunan ‘uzmanlarının’ aşina olduğumuz ve sürekli olarak yaptıkları yüzeysel analizler, bir kez daha “Sultan’dan doğulu pazarlık” ve “Erdoğan yine her şeyi aldı” vs. gibi argümanlarla bir kez daha tüketilmiş olacak. Kimse Erdoğan’ın Türklerin her zaman yaptığının aynısını yaptığını fark etmeyecek. Onlar bir çatışmada kazananın ve kaybedenin kim olduğundan emin olana kadar iki tekneyle yol alırlar. Türk tarafının II. Dünya Savaşı sırasında takındığı tavrın tarihsel bir incelemesi, bizleri, Erdoğan’ın sadece seleflerini taklit ettiği kesin sonucuna götürür. Türkiye’nin – uzun bir süre kurnaz bir şekilde tarafsız kaldıktan sonra –23 Şubat 1945’de Almanya’ya savaş açtığını hatırlamak yeterlidir!!! Yani, her şey bitmişken…
Dolayısıyla Erdoğan bugün Rusya’nın Batı’yla savaşı kaybettiğini ve bir daha asla, en azından yakın gelecekte, Ukrayna’nın işgalinden önce sahip olduğu güce sahip olmayacağını anlıyor. Ayrıca kazananlarla yol almaktan daha mantıklı ne olabilir?
Her Büyük Savaştan sonra (ve bugün Ukrayna Savaşı da öyledir), galip gelenler dünyayı yeniden tasarlarlar. Bunu da uzun süren diplomatik süreçlerle değil, acil önlemlerle yaparlar. Bu bağlamda, yakın zamanda bizi doğrudan ilgilendiren konularla karşı karşıya kalabiliriz: Ege, Akdeniz, Kıbrıs sorunu, bölgenin zenginlik yaratan kaynakları. Asıl soru ise, bu büyük oyunu oynamaya, çıkarları ve ittifakları kullanarak gerçekçi bir şekilde daha güvenli ve sürdürülebilir bir gelecek talep etmeye hazır olup olmadığımız veya bu alanda amatör olduğumuz için izlemeye alıştığımız mikro politikalara sıkıca tutunmaya devam edip etmeyeceğimizdir.
Çünkü, aslında tarih baştan yazılırken, “kaldığımız yerden devam edecek” bir veya iki temsilcinin atanmasıyla kendimizi tüketmek, en hafif şekliyle etrafımızda neler olup bittiğine dair hiçbir farkındalığımızın olmadığını gösterir.