Kamuya açık yapay zekâ Chatgpt Tanrı Var mı? Sorusuna bir teolog formasyonunda yanıt verebiliyor. Yine yapay zekâ (AI), gerçekliği olmayan yüzler üretebiliyor, ses, imaj, görüntü yaratabiliyor. Robot sanatçı Ai-Da farklı performanslar gerçekleştirip, televizyon ve radyo programı düzenliyor. Bu fantastik ve sansasyonel atmosfer, kapitalizm ve teknoloji tartışmalarını yoğunlaştırmış durumda. En dikkat çeken şey insanlığın küresel düzeyde gerçek bir katastrof içinde olmasına karşın mülkiyetin topluma yayıldığı, sınıf ilişkilerin tasfiye olduğu Post- kapitalizm vurguların yapılması ve buna uygun bir gelecek tasavvurunun oluşturulmasıdır.
Sınıf mücadelesinin farklı momentleri ya da kapitalist transformasyon süreçleri her zaman bir dizi tartışmayı beraberinde getirdi.
1960’ların en popüler tartışması Daniel Bell’in İdeolojilerin Sonu çalışması oldu. Bell, Marksist emek- değer teorisinin yeni süreci açıklayamadığını “yeni” kapitalizmin/sanayi sonrası toplumun teorik bilginin üzerinde şekillendiğini, ancak bilgi- değer kuramıyla açıklanabileceğini ileri sürdü. İdeolojiyi seküler bir din olarak değerlendirip, geliştirdiği teze göre zenginliğin kaynağının bilgi olduğunu söyledi ve tarihsel olarak büyük bir dönüşüm içine girildiğini açıkladı.
Andre Gorz’un Elveda Proletarya adlı çalışması 1980’lerin başında yoğun tartışmalar yarattı. Proletarya illüzyonundan bahseden Gorz, proletaryanın kendisini sermayeyle özdeşleştirdiğini, ayrıcalıklı bir azınlığa dönüştüğünü ve toplumsal dönüşüm sağlama yeteneğini kaybettiğini yazdı.
1980’lerin sonunda E. Laclau ve C. Mouffe Radikal Demokrasi tezleriyle dikkat çektiler. Tek ve bütüncül özneyle ya da işçi sınıfının merkezde olduğu bir pratikle yeni bir sosyalist projenin gerçekleşmeyeceğini, ancak farklılıkların yarattığı sosyal hareketlerin, kültürel ve mikro mücadeleleriyle radikal demokrasinin inşa edilebileceğini ileri sürdüler.
Otonomist Marksist A. Negri ve M. Hardt 2000’in yılların başında İmparatorluk ve Çokluk adlı çalışmalarıyla ciddi bir tartışma başlattılar. İmparatorluk çağında sınıf mücadelesinin ve emek değer teorisinin geçersizleştiğini belirtip, maddi olmayan emek üzerinden çoklu özne kavramını geliştirdiler. Dijitalleşmenin sınıf birleşimi ve değer üretimde radikal değişiklere yol açtığını, artı- değerin kârın kaynağı olmaktan çıktığını ve sermaye sahibinin asıl birikiminin kârdan değil, ranttan elde ettiğini yazdılar.
Yapı- Özne ilişkisi/diyalektiği üzerine ağırlıkta tek boyutlu yorumları içeren bu tartışmaları aktüel olarak sanayi 4.0 ve yapay zekâ tartışmaları izliyor.
Teknolojik determinizm
Sanayi 4.0, yapay zeka tartışmaları en başta kapitalizmin gelişmesini endüstri devrimleriyle, teknolojik sıçramalarla açıklayan teknolojik determinist bir anlayışı ifade ediyor. Sanayi 4.0 ya da Dördüncü Sanayi Devrimi Almanya’nın markalaştırdığı bir kavram. Teknolojinin üretim alanında yol açtığı kompleks veri paylaşımını ve otomasyon dönüşümünü tanımlıyor.
Bu tanımlamaya göre Sanayi 1.0’ı buhar enerjisi simgeliyor. Manifaktürün aşıldığı, makinelerin kullanıldığı ve entegre dev makinaların devreye sokulması sanayi 1.0 olarak değerlendiriliyor. Dönemin ilk buluşları çırçır makinesi, dikiş makinesi ve telgraf. Sanayi 2.0 ise elektrifikasyon çağı olarak ele alınıyor. Elektriğin kullanılmasıyla yaşanan dönüşümü anlatıyor. Ayrıca petrolün bulunması dönemin en önemli gelişmelerinden biri. Petrol fosil yakıtların kullanılması anlamına geliyor. İçten patlamalı motorlar, demir çelik endüstrisinin gelişimi, makro fabrikaların inşası sanayi 2.0’ın yansımaları. Sanayi 2.0 Fordizm diye tanımlanan üretim sürecine tekabül ediyor. Rusya’da Putilov fabrikası, Brezilya’da ABC havzası, İtalya’da Torino şehri ve Fiat fabrikaları, Almanya Mercedes, ABD’de Ford Fabrikası dönemi simgeleyen fabrika ve sanayi havzaları olarak öne çıkıyor. Sanayi 3.0 ise nükleer enerji ve bilgisayar teknolojisinin kullanılmasına tekabül ediyor. Sanayi 3.0 genellikle 1950’lerde başlatılıyor. Esas olarak 1980 sonrası yaygınlaşan transistor, mikroçip, internet, kişisel bilgisayar dönemin icatları olarak kabul ediliyor. Dönem kısaca dijitalleşme olarak tanımlanıyor. Robotik teknolojinin gelişimini anlatan sanayi 3.0 özellikle 1970- 2000 yıllarını kapsıyor ve üretim tekniği olarak post-fordist düzenlemeleri içeriyor. Sanayi 4.0 ise 3.0’ın iç gelişimi, sıçraması olarak görülüyor. Yapay Zekâ, kuantum bilgisayarı, robotik teknolojiyi ifade ediyor. Kısaca üretim sürecinin tüm elemanları arasında iletişimi ve üretimin tam entegrasyon içinde gerçekleşmesi anlamına geliyor. Sanayi 4.0 bütünleşik bir sistem. Bilgisayarlı görme, doğal dil işleme, makine öğrenmesi gibi alanları anlatan yapay zekânın yanında, maddenin bir anlamda atomik düzeyde kontrolünü sağlayan nanoteknoloji, 3. Boyutlu yazıcılar, yeni sistemlerin üretileceği Büyük Veri (Big Data) ve bulut bilişim, robotlar, sensörler, akıllı ve karanlık fabrikalar, akıllı şehirler gibi uygulamaları kapsıyor.
En başta altı çizilmesi gereken şey sanayi 4.0’ın Alman finans kapitali ve devletinin ekonomide sanayinin payının düşmesine ve küresel rekabete bağlı olarak (özellikle Bosch, Siemens, Mercedes’in) geliştirdiği bir proje ya da sanayi atılımı olduğudur. Örneğin ABD sanayi 4.0’dan bahsetmiyor. ABD IOT’den (Nesnelerin internetinden) söz ediyor. Bu noktada neden Almanya sorusu sorulabilir? Almanya rekabet üstünlüğü yaratmak, küresel piyasalarda standardı belirlemek ve halen üstün olduğu üretim araçları üreticisi olarak konumu korumayı amaçlıyor. Almanya yazılım alanında geri olmasına karşın muhasebe programları, çeşitli mühendislik programları gibi yüksek fiyatlı ürünlerde ileri bir konuma sahip. Ayrıca otomobil, yüksek teknolojili ürünler, üretim araçları üretimi ve sanayi tipi robot üretiminde ciddi oranda söz sahibi. ABD ise Google, Microsoft, IBM gibi yazalım alanında devlerle liderliğini koruyor. Silikon Vadisi dijital dünyanın merkezi olmaya devam ediyor. BMW, Mercedes, Volkswagen sanayi tipi robot üretimi atılımın arkasındaki tekelci güçler olarak dikkat çekiyor. Küresel piyasalarda sanayi tipi robot üretiminde Almanya, Japonya’nın ardından geliyor. Bu durum kapitalizmin eşitsiz birleşik gelişimini ve yıkıcı rekabete dayalı sermaye-sermaye arasındaki çelişkiyi göstermesi açısından ilginç bir örnek oluşturmaktadır.
Kapitalist krizler ve hamleler
Aslında kapitalizmin her sistemik krizi, kapitalizmin yeniden yapılanması ve yeni sermaye birikim rejimi anlamına gelir. Bu süreç sınıflar mücadelesinde yeni bir momenti işaretlediği gibi yeni üretim tekniklerini koşullar. Multi kriz şeklinde gelişen genelleşmiş krizlerin, en önemli kriz dinamiklerinden biri emperyal özneler arasındaki hegemonya krizi/savaşlarıdır. Robotik teknoloji ve yapay zekâ da yaşanan gelişmeleri bu çerçevede ele almak gerekir. Bu sürecin bir başka boyutunu ise sınıflar mücadelesinin ritmi belirler.
Yapay zeka ve robotik teknolojiye vitrine sunulan ve sansasyonel şeylerin dışında bakıldığında sınıfın denetlenmesi ve toplumun yüksek kontrolünün hedeflendiğini görürüz. Retina okuma, DNA ve biyometrik veriler analizi, özel izleme ve takip teknikleri bir kontrol toplumu yaratma amaçlı gelişmelerdir. Google, Twitter, Facebook ve farklı sosyal medya araçları konsantre manipülasyon yanında, gündelik hayatı yeniden dizayn etme, bir aptallaştırma endüstrisi, otoriter rejimlere eğilim gösterme ve düzene uygun kafalar yaratmada olağanüstü etkili olduğu tartışılmaktadır. Johann Hari’nin Çalınan Dikkat çalışması bu konuda önemli veriler sunuyor. Ayrıca askeri ve istihbari gelişmeler ürkütücüdür. İnsansız tanklar, akıllı füzeler, insansız deniz savaş gücü, nöbetçi dronlar, uzayın askerileşmesi ilk akla gelenlerdir.
Ayrıca sınıfın denetlenmesi ve yüksek kontrolüyle, maksimum verimlilik ve maksimum sömürüyü yaratmak, bir oto kontrol sistemi oluşturmak ve sınıfı bir iç yıkıma uğratmak amaçlanmaktadır. Amazon’da bir işçi ancak 25 km yürüdükten sonra mola verebilmektedir. Amazon gibi bir çok küresel şirket kompleks kamera sistemiyle işçinin tuvalete gitme sayısını bile hesap etmektedir. Bunun yanı sıra konusunda uzman bazı işçilerin (beyin işgücünün) çalıştığı, ağırlıkta sanayi tipi robotlarının olacağı akıllı fabrikalar ya da insanların çalışmadığı karanlık fabrikalar önümüzdeki dönemde faaliyete geçeceği iddia edilmektedir. Lojistikte Sofya’dan Rotterdam’a insansız tır, yapay zekâ aracılıyla gidebilmiştir. Bugün açısından insansız bankacılık mümkün olmasına karşın, sosyal boyutundan dolayı hayata geçirilmemektedir. Başta tıp, tarım, inşaat, ilaç, lojistik ve birçok sektörde robotik teknoloji ve yapay zekâ uygulamalarıyla birçok işin ortadan kalkacağı ifade edilmektedir. Önümüzdeki çeyrek asırda bugünkü mesleklerin yarısından çoğunun olmayacağı ileri sürülmektedir. Bu sürecin bir başka yansımasının yoğun işsizlik olacağı ortadadır. Böylesi bir süreci nötr algılamak, bir yandan post kapitalizm vurguları yapmak, diğer taraftan proletaryanın sonu, varlığının bitmesi olarak görmek şaşırtıcıdır. Nedense farklı teknolojik fetişleştirmelere ve felsefi açılımlara rağmen ve proletarya geleceği üzerine birçok şey söylenmesine karşın, kimsenin aklına Daniel Bensaid ifadesiyle burjuvazinin ortadan kalkıp kalkmayacağı gelmez. Aslında bu soru kontr bir soru değil, kapitalizm ruhu ve eşyanın tabiatıyla ilgili bir sorudur ve inşa edilen fantezinin sınırlarını gösterir.
Burjuvazinin sonu mu?
Her şeyden önce kapitalizm bir makine uygarlığıdır. Kapitalizm ontolojisini sermaye birikimi ve artı- değer üzerinden kurar. Kapitalizmin var oluş koşulu kâr dürtüsüdür bu onun manik karakterini oluşturur. Marx’ın vurguladığı gibi kapitalist üretim, meta üretiminin genelleşmiş halidir. Kapitalizm üretim sürecinde yalnızca meta üretmez, genişleyerek yeniden üretimi için artı- değer üretir. Genişleyen yeniden üretimin kaynağı canlı emek ve canlı emeğin yarattığı değerdir. Sermaye sınıfının, burjuvazinin varoluş koşulu artı- değer sömürüsüdür ve bu, artı-değeri üretecek işçi sınıfının ve sınıf mücadelesinin varlığını koşullar. Artı- değer sömürüsü sınıflar arasındaki antagonist ilişkinin temelini oluşturur.
Yani kapitalist üretim süreci bir yandan hem değer üretim süreci; artı-değer üretim süreci ya da sermayenin üretim sürecidir, diğer yandan antagonist sınıfsal ilişkilerin üretildiği ve yeniden üretildiği bir süreçtir. Şöyle de ifade edilebilir; kapitalizm antagonist çelişkinin ürünüdür ve her an antagonist çelişkileri yeniden üretir. Kapitalizmin ağ’laşması (networked), ağlarda sınıf mücadelesinin “görünmez” hale gelmesi bir yanılsama olduğu kadar, sermaye sınıfının başarısının ifadesidir. Ve yarattığı ideolojik hegemonyayı gösterir.
Teknoloji nötr bir şey değil, kârı sürekli kılmanın ve artırmanın aracıdır. Ayrıca kârın güvenliğini sağlamakla mükelleftir.
Makineleşme, otomasyon, mekanizasyon, robotik teknoloji, yapay zekânın sermayenin kâr açlığı için devreye sokulması “canlı halkalar yerini demirden halkalara bırakmasına yol açar”, yani kapitalist makine bir anlamda canlı emek tüketen bir kâr makinesi gibi hareket eder. Fakat bu durum bir dilemmanın önünü açar, kârın kaynağı artı değerdir ve artı- değeri yalnızca ve sadece canlı emek üretir. Yani ve kısaca işçi sınıfı yoksa kâr da yoktur. Kârın olmadığı bir kapitalizm fantastik bir kurgudan ibarettir. Peki, bu teknolojik “mucizeler” ne işe yarar? Bu “mucizeler” değer üretmezler, sadece canlı emeğin daha fazla değer üretmesini sağlarlar.
Marx, Grundrisse’de canlı emeğin üretimin içsel ögesi olmaktan çıkmaya başladığını, yerine makinelere bıraktığını yazar. Ve teknolojik yeniliklerin üretimde kullanımın kâr oranlarının düşme eğilimine yol açacağını söyler. Bununda kaçınılmaz olarak krizleri beraberinde getireceğini vurgular. Evet, canlı emeğin tümüyle üretim sürecinden çıkması burjuvazinin hayali ve bir fantezisi olabilir. Ama bu ontolojisini sömürü, artı-değer üretimi veya kâr için üretim üzerine kuran kapitalizmin ve onun öz evladı olan burjuvazinin yok olması demektir.
Küresel kasırga/proletarya
Marx teknolojik gelişmeleri iki eksende değerlendirir; sermayenin yıkıcı tahakkümü, kapitalist barbarlık yani distopya ya da komünizmin olanakları, özgürlük dünyası ve ütopyanın gerçekleşmesi…
Bugün küresel salgın, küresel doğu ve güneyden küresel kuzeye yaşanan göç dalgası/ krizi, işgaller, savaşlar, eko-yıkım, kısaca doğanın, kadının ve emeğin sömürgeleşmesine bağlı hakiki bir distopyanın içindeyiz. Ve katastrof derinleşiyor. Teknolojideki muazzam yenilikler, değişimler spekülasyonu bir tarafa bırakırsak umutlu bir gelecek tasavvurunu olanaklı kılmıyor. En fazla çöp ülkeler, çöp kıtalar ve sosyal atık haline gelmiş yığınlar yanında azınlıktaki elit, parazit bir kesimin olağanüstü refahını, konforunu sağlıyor ve güvenliğini garantiliyor. Kapitalist devletin zor ve ideolojik aygıtlarıyla yeni biçimlenişi söylediklerimizi doğruluyor. Zaten sermaye diktatörlüğü olan, özel mülke dayanan bir sistemin bunun dışında bir sonuç yaratması da olanaklı değil.
Farklı bir âlem ve gelecek ancak evrensel özgürlüğün öznesi olan ve kendi kurtuluşu yarattığı sosyal anaforla hakiki manada insanlığın kurtuluşu anlamına gelen, başkaldırı ve özgürlükle özdeşleşmiş proletaryanın ayağa kalması ve yaratacağı küresel kasırgayla mümkün olabilir.
Bu kasırga teknolojiyi boş ve hoş zaman yaratmanın yanında, doğa anamızdan en azından 300, 350 yıldır insanın yarattığı yıkım ve tahribattan dolayı özür dilemek için kullanılabilir.
Sorun bugün Almanya’da nüfusun yüzde 88,42’sini, İngiltere’de yüzde 85,72’sini, Belçika’da yüzde 85’6’sını oluşturan kolektif işçi sınıfının ve küresel güney diye tanımlanan coğrafyada milyarca işçinin yaşadığı atomizasyona, organik birliğinin dağılmasına karşı öznel ve nesnel olarak şekillenmesidir. Tabi ki bu bir süreç ve birikim meselesidir. Hindistan’da 2016 150 milyon işçinin grevi, 2020’de yine Hindistan’da 250 milyona işçinin greve çıkması, 2008 sonrasında küresel düzeyde 3 dalga halinde yayılan 44 ülkeyi saran isyan ve ayaklanmalar kolektif bir arayışı işaretliyor. Ve infilak etmesi muhtemel kasırganın güç ve enerji biriktirdiğini gösteriyor