yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKorkutulmak mı yoksa yabancılaşma mı? - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Korkutulmak mı yoksa yabancılaşma mı? – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Zaman zaman, karşılaştığım bazı tutumlar bana şu soruları sordurtuyor: gerçekten, korktuğu için mi kaçıyor yoksa hakikaten olaylara yabancılaşmanın ürünü olarak böylesi davranış sergilenmektedir. Kapıldığım bu düşünceği bozan bazı sonradan gelen söylenenler de işin cabasıdır: “Ben aslında böyle düşünmüyorum, ama öyle görünmek zorundayım” deyişler veya  kendilerince “her tarafı idare etme iki yüzlülüklerin” de açık belgelenmesidir. Akademik karyerimle de bağtaştırınca, sömürgeleşme uyumluluğun kültürleşmesi olarak da olayın son taşını genel olarak koymamı da dayatmaktadır.

Konuyu hemen güncel konularla donatalım. Buna politikacından medyacısına dek her an karşılaşmak da kolaydır. Hele de sömürgesel gerçekle işbirlikçi olup mevki de alınca, işler korkudan yabancılaşma çizgilerinde gidip gelmektedir. Aman kaybetmeğim koltuğu ile bilmemeğe vurup fırsatı bekleme çıkarcılığı sistemsel işleyişin de yönetim şekli haline geldi.

Günlük Ercanla başlayalım. Açılmadan önce bilimsel ve mesleki çevreler hala bitirilmediği ve sorunların da adını nedenleriyle kkoyup açıklama yaptılar. Bilime biraz inanan veya gerçeklerle hareket etmek isteyen, basit gibi gelecek eksiklikleri dikate alırdı. Oysa birisi buyurdu ve gelip şaşalı görkemli törenle de kocaman filosuyla Ercana konup açıldığını ilan edip meydan da okudu. Devlet gücü, sömürgesel bağımlılık ve işbirlikçilik saydamlaşmasını yaşadık. Fakat, her zamanki söylenen çok erken gerçekleşti. Gerçekler acıdır, bir gün gelir kendini açığa vurur ifadesi gerçekten gecikme deyil anında vurdu. Daha şaşalı törenin kelimeleri gazetelerde tam yer almadan, elektrik kesintisinden uçaklardaki kalkış sorunları birden yaşanmaya başlandı. Resmi medya söylemekten kaçsa da korku ve susmak gerçeği gizzleyemedi.

Hemen korkmayanlar veya yabancılaşmayanlar zinciri sıralamaya başladı. Ercan hava alanı süreci neleri yaşatmadı ki: yüksek mahkeme kararıyla ihaledeki yasal olmayan mı istersiniz yoksa Ombusmanın yapılan ek uzatmayla alakalı denetçi raporu. Bolca çağdaş hukuk denilen K. Kıbrısta hiçbiri dikate alınmadı. Eksradan bol bol vergi afı, durmadan uzatma ile benzer rant hikayeleri ayuka çıktı. Bu gidişat elbet açılışta da yaşanaması mümkün deyildi. Yaşandı. Kocaman filoyla inen ve büyük gürültü seslerle haykırılan Ercan, önceden açıklanan teknik eksiklikler birer birer anında yaşanmaya başlandı.

Makamcı diye koltukta oturan ise yalan söyleme yarışında birinciliği kaptırmak istemiyordu. Baş koltukçular kimisi başarı kimisi de teşekkürle onca normal olması gerekenin yapılmadığı gerçeğini örtmeğe uğraştı. Fakat, en apsürleri de uçuşmadan edemiyordu. Meyerlim yeni “bilimsel ilahiyat” durumuna göre “arızalar zaten olacakmış”! Biz koltuğa her oturandan demokratiklik ve gerçeklik bekleriz. Oysa bizde çoktan unutturulan ve mücize arayış gibi “dürüslük” ilkesini de koyma aşamasına geldik. Onca yalan ve tınmama. Bunu da inanır veya inandığı için de savunan kesimler.

***

Muğlada bir uanda orman yangınları bir yanda orman katliyamları sürüyor. Ülkemizde medya bol. Çevre örgütlerini saysam asronomik eflasyonda bulacağız. Ama, onca Türkiyeleşme gerçeğimize karşın Muğladaki köylülerin direnişi konusunda ses seda yok. Destek verme de olmuyor. Bunu rasgele birine söyledim. Bana pek de beklemediğim yanıt verdi: “Burada orman nsevgisi kaldı mı ki buradan duyarlılık bekliyorsun”. Devamında da kaldığım yerdeki yakın yeni katledilen Küliğe için ağaçların sonucunu hatırlatı.  Sohbet artınca da “herkes mevki bekliyor. Yol Ankaradan geçer. Neden konuşup bu beklentiği yok etsinler” deyiverdi. Ben durdum. Yazı yasam böylesi içerikte olurdu diye düşündüm.

Unjturulan ve eskiden bolca kulanılan bir kuram vardı: “devlet egemen sınıfların yönetiminde olup baskı aracı olarak kulanılıyor”. Yanlış diyenlere Muğladan örneği verelim: Türkiye devleti bir şirkete kazanç sağlatma amacıyla ormanları katletme kararı verdi. Jandarma da bunu uygulamak için köylülere yapmadığını brakmadı. Sermaye için alan açma adına ormanı katlederken de halkına yaptıkları ekranda günlerdir yerini alıyor. Dövülen yaşlı kadınlardan, biber gazlarıyla kıvranan insanlar bir arada resimleşiyor. İşte size devlet. Ne yazık benzeri da deprem bölgesi Antakyada yaşanıyor. Çıkarılan yasayla ormanlar ve zeytinlikler imara açıldı. Orada da olaylar her an patlayacak. Ama bazıların hala “ddevlet nerde, devlet hukuku diyor”. İşte size devlet. Bizimkinin de farkı yok. Sömürge efendinin taleplerini yerine getirerek koltukta oturma. Ercan hikayesi de bunun bölüşüm ve bilimselik karşıtının kanıtıdır.

Girişteki başlığa yanıt: sömürgeciliğin ve ilhaklaşmanın devamı için normalleşmenin sonuçlarıdır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin