Kolonyalizm sözcüğü Oxford English Dictionary’ye göre “çiftlik” ya da “yerleşke” anlamına gelen ve başka topraklarda yerleşseler de Roma yurttaşı sayılmaya devam eden Romalılara gönderme yapan, Latince “colonia” sözcüğünden türemiştir. Türk Dil Kurumu ise kolonyalizm sözcüğün karşılığını “sömürgecilik”, koloniyi ise “sömürge” olarak vermektedir. Kolonyalizmin özünde fetih ve tahakkümün olduğu her iki tanımda yer bulmamıştır. Bahsi edilen “çiftlik” veya “yerleşke” de önceden yaşayan insanlar göz ardı edilmiştir. Bunun bilinçli olmadığını düşünmek saflıktır.
Kolonyalizm, başka insanların doğup büyüdüğü topraklarını, yurtlarını ve mallarını fethetme ve denetlemedir. Maalesef ki kolonyalizm insanlık tarihi boyunca farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda nüksetmiş ve yayılmıştır. Roma İmparatorluğu, Moğollar, Aztek İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Haçlı Seferleri ve on altıncı yüzyıldan beri Avrupalı çeşitli güçlerin Asya, Afrika ve Amerika’ya yayılması örnekler arasındadır.
Kıbrıs defalarca farklı uygarlıklar tarafından koloni olmuş bir adadır. Kolonyalistler insanlık dışı vergilerle ada insanını fakirleştirmiş, doğa hazinelerini sömürerek kâra geçmiş, çıkarlar elde etmiş, adayı ise yıllarca telafisi olmayan enkaza çevirmiştir. Adalılara, kolonyal öznelere travmalar yaşatmıştır.
Tarih boyunca bağımsız bir Kıbrıs’tan bahsetmek mümkün değildir. 1974 sonrası adanın ikiye bölünmesiyle birlikte Kuzey yarı Türkiye’ye gün be gün entegre olmaya, taşınan nüfusla iradesi gasp edilmeye devam ediyor. Bu süreç sanıldığının aksine 1974 sonra başlamadı. Bunu Türkiye’den adaya gezi maksatlı misafir edilen kişilerin yazdığı değerlendirme notlarından bile anlayabiliriz. Kitaplaştırılmış bu yazılara bakarak dönemin tarihsel, politik süreçlerini ve kolonyalizmin adadaki varlık şeklini kavrayabiliriz.
Örneğin 1835 yılında İngiltere’nin kolonisi Hindistan’ın yerlilerinden Thomas Babington Macaulay, “Hindistan’daki Eğitim Üzerine Rapor” adlı bir deneme yazısı yazmıştır. Bu yazının ardından kendisine Hindistan’daki İngilizce eğitiminin mimarı unvanı verilmiştir. İngilizce eğitimin önünü açmıştır. Macaulay, Hindistan’da İngilizce eğitime geçilmesinin gerekliliğini; İngilizce öğrenimi kan ve deri bakımından Hintli olan yerlileri beğeni, kanaat, ahlak ve zeka bakımından İngiliz haline getirecek, bu insanlar Britanya’nın çıkarlarını koruyan bir sınıf oluşturacak ve büyük, boyun eğme potansiyeli taşıyan bir ülkenin yönetilmesinde İngilizlere yardım edecektir düşünceleriyle savunmuştur. Macaulay, kendi Hint kültürünü hiçleştirerek, yerelliğini aşağı görerek İngiliz kültürünü yüceltmiş, Fanon’un tariflediği kolonyal özneye dönüşmüştür.
1949 yılında Türkiye milletvekili Hasene Ilgaz’ın “Kıbrıs Notları”, Türkiye’de eğitim bakanlığı yapmış Hasan Ali Yücel’in 1957 yılına ait “Kıbrıs Mektupları” ve 1960’da şair Şemsi Belli’nin “Cumhuriyet’in Eşiğinde Kıbrıs” yazılarının adaya elbette ki tesiri olmuştur. Geziler sonucunda Kıbrıslı kolonyal öznelerin İngiliz sömürge yönetiminde tabi olduğu eğitim sistemi, yasalar, sosyal ve kültürel ilişkiler denetlenip raporlanmıştır. Bu yazıları kolonyal bilinç süzgecinden geçirerek Türkiye’nin Kıbrıs kolonyal tarihine dair ipuçları bulacağız.
1948 Kıbrıs ziyareti sonrası yazdığı gezi notlarında Hasene Ilgaz, İngiltere hükümetinin okullarda eğitimin neden kitaplarla yapılmasına izin verilmediğini sorgular. Dönemin İngiliz eğitim müdüründen muhtemelen dil engeli nedeniyle “çocuklara verilen kitapları kontrol edemedikleri” yanıtını alır. Hasene Ilgaz toplantıda konuştuğu yerlilerin dileklerini “Kıbrıs’ta gençleri yetiştirme ve adaya faydalı olmaları bakımından kitaplar gönderilmesi, öğretmen kadrosunda bulunan eksiklerin Türkiye’den tamamlanması, öğretmen mübadelesi ve eğitim-öğretim işlerinin tanzimi” ifadeleriyle özetler. İngiliz hükümetinin hazırlamayı vadettiği kitaplarda ise şahsen kendisinin “Türkiye coğrafya ve tarihi” nde faydalı olabileceğini vurgular. Kitapların yerel unsurlar barındırması gerekliliğinden pek tabii ki bahsedilmemiştir. Çünkü kolonileştirilmiş bir toplumun kolonyal öznelerin kendine ait bir tarihinin olmasına fırsat tanınmaz. Bağımsız dil ve imgelerden uzaklaşılır. Toplum Türkleştirilmeye -homojenleştirilmeye çalışılır.
Kullanılacak eğitim materyallerinin, kitapların Türkiye’den temin edilmesi, öğretmenlerin Türkiye’den ithal edilmesi gibi Türkleştirme ve Müslümanlaştırmaya hizmet eden uygulamaların geçmişe dayandığı notlarda yer alıyor. Bugünkü kolonyal dersliklerin zemini bizzat geçmişteki bu taleplerle hazırlanmıştır denilebilir. Kitap kapağı için seçilmiş fotoğraf ise manidar.
Hasene Ilgaz’dan 7 yıl sonra adada gözlemler yapmış Hasan Ali Yücel de İngiliz İdaresinin “kitapsız öğretim” uygulamasını kınamış, Kıbrıs’taki Türklerin Türkiye ile bağ kurmasını önlemek için devam ettirildiğini iddia etmiştir. Hasan Ali Yücel’in “Kıbrıs Mektupları” kitabındaki şu ifadeler dikkat çekicidir: “Yoldaki camilerin Türkçe ezan okunan minarelerine Ay-yıldızlı Türk bayrağı asılmıştı. Din ve millet, böyle birleşmiş görünüyordu”. Okul gezisinde öğrencilere hitaben: “Onlara ne olduklarını, ne olacaklarını, kimlerden ve nerelerden geldiklerini anlattım. Namık Kemal’in gerçek torunları, söylediklerimden fazlasını anlamışlardı. Çocuklar bizi aldılar; Kooperatiflerine götürdüler. Hediye etmek istedikleri gümüş köstek madalyasının üstünde kırmızı bir yürek ve yüreğin içinde şu cümle vardı: Kıbrıs Türk’tür. Bu cümle nasıl doğru almazdı ki, onlar özbeöz Türk’tüler.” İfadelerini bulabilirsiniz. Türkleşme yolunda 7 sene gibi kısa sürede çok yol kat edildiği su götürmez bir gerçek.
Şemsi Belli’nin gezi notlarında ise 9 Haziran 1959 tarihinden itibaren eğitim işlerinin Türk Cemaati idaresine bırakıldığını, buna göre Türk Maarif Dairesi’nin Türkiye’deki müfredat programını aynen uygulamaya başladığını müjdeledi. Bu idari değişiklik Türkiye tarafından memnuniyetle karşılandı. Çünkü irade Türkiye’ye devredilmiş oldu. Şemsi Belli kendisine Türk Maarif Dairesi’nce tahsis edilen otomobille köy ve kasabalardaki öğretmen ve öğrencilerle görüşerek bilgi topladı. Eğitimi planlamak için kullanılan okul ve öğrenci sayıları “Cumhuriyetin Eşiğinde Kıbrıs” kitabında yer almaktadır.
Türkiye’nin çıkarlarını koruyan iş birliği ve boyun eğme potansiyeline sahip, Türk ve Müslüman kimliğini benimsemiş bireylerin adaya yerleştirilmesi ve böylesi bir neslin adada yetiştiriliyor olması Türk kolonyalizminin önü açmıştır.