yaklaşımlarİsmet ÖzgürenBindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete - İsmet Özgüren
yazarın tüm yazıları:

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete – İsmet Özgüren

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bugünkü karalamalarımın başlığı 7 yaşımdan beri her gün biraz daha artan beğeniyle dinlediğim Anadolu Rock’un öncüsü Cem Karaca’nın bir şarkısının adı. “Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete”. Şarkının tam adı bu ve tamı tamına bugün 40 yılını doldurmuş zorlama ama aslında gerçeği yansıtmayan KKTC’nin tarihinin özeti Cem ustanın şarkısının adıyla özdeşleşiyor. Uluslararası camiaya sözüm ona kafa tutup, Türkçe konuşan Kıbrıslıların hak, hukuk hatta “gasp edilen” haklarını geri almak ütopyasıyla yola çıkan, dönemin Türk ve Kıbrıslı Türk statükocularının esas niyet ve amaçlarının ne olduğu her geçen gün biraz daha netleşiyor.

*****

Aradan geçen bunca yılda ada yarısının bırakın uluslararası kamuoyunda kabul görmesini, (İlgili BM Güvenlik Kurulu kararları orada dururken bu asla mümkün değil) ilk andan itibaren KKTC’yi tanıdığını ilan eden TC’nin “Başarıyla” uyguladığı Toplum Mühendisliği sayesinde gelinen nokta net olarak bir işgal halidir. Ayrı bir devlet olarak tanıdığınızı iddia ettiğiniz bir ülkeye atadığınız büyükelçi o ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve kurumlarının üstünde bir yetkiyle donanmışsa, ona büyükelçi demek, uluslararası jargona hakaret anlamına gelmekte. Kısaca TC-KKTC ilişkileri iki ayrı devlet ilişkisiyle uzaktan yakından alakası olmayan net bir sömürge halinden başka bir şey değildir.

*****

TC’nin 40 yıldır gelip geçen tüm statüko koruyucularının artık duymaktan gına gelmiş “KKTC tanınacak, Kıbrıs Türkü’nün hak ve çıkarlarını korumak öncelikli görevimiz, Bir karış toprak, bir çakıl taşı verilmez, Rum tarafı( Kıbrıs Cumhuriyeti) KKTC’nin Egemenlik ve eşitliğini kabul etmezse çözüm olmaz” şeklindeki sözleriyle birlikte burada kurdukları şükür, biat, tek taraflı bağımlılık ve son yıllarda da aşağılayıcı “Nankör, kambur” gibi yaklaşımlarıyla önce stratejik alanlar tek tek TC sermayesine kaydırılmış, siyasi mekanizma tarihsel süreçte olmadığı kadar itibar ve saygı erozyonuna uğratılmış hatta cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar ve parti başkanları TC rejimi tarafından atanmış ya da o görevlerden uzaklaştırılmıştır. Ada yarısının hızla değiştirilen demografik yapısı eliyle ise kontrol tamamen denizin diğer tarafındakilerin eline geçmiştir.

*****

Türkiye’de gerçekleşen son seçimler ve ortaya çıkan tablo aslında önümüzdeki süreç için bize önemli ipuçlarını vermektedir. Kısaca baktığımızda bunlardan en önemlilerinden biri, Türkiye’nin hızla İslam türü bir Faşizmin merkezi ve tek adam rejiminin kolay kolay değiştirilemeyeceği bir yapıya doğru hızla yol aldığıdır. Adanın geleceğine bu gerçekler ışığında bakıldığında, stratejik açıdan hala değerini koruyan bu toprakların, Erdoğan rejimi için önümüzdeki süreçte pazarlık ve rant getirici özelliğini hala koruduğunu söylemek sanırım çok abartılı olmaz. “Vatan, millet, yavru-ana” edebiyatından öte, TC’nin ileri karakol bekçileri konumundaki bizler her an ciddi bir pazarlığın parçaları olabileceğimiz gibi, sonsuza dek kalıcı işgalde nesli tükenen dinozorlara da dönüşebiliriz.

*****

Özetle, her karalamalarımda dillendirmeye çalıştığım gibi, tüm imkansızlık ve zorluklara karşın bu adada kalıcı bir çözümü talep edip zorlamayı sürdürmezsek emin olun ki yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi nesli tükenen Dinozor benzetmesi bir fantezi değil gerçek olacak. Sağlık ve dostlukla…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin