Aslında başta K. Kıbrısta olmak üzere Türkiye seçimleri, yurt dışı alanında çoktan başladı. Bizde de oy kulanımı gerçekleşiyor. Bu arada bazı oyunların da haberleri şimdiden gelmeğe başladı. Oy kulanma veya kulanılmış oy çuvalları haberleri artık normalmış şekliyle duyulup haber dahi nerede ise yapılmıyor. Ama, gerçek olan Türkiyedeki hem Cumhurbaşkanlığı hem de parlemento seçimlerine bir hafta kaldı. Kıyasıya seçim probagandaları ve ek olarak devlet baskıları altında kocaman yalanlar da havada uçuşmaya hız veriliyor. Tekrarda fayda var: Türkiyedeki seçim ortamı, bildik normal seçim ortamıyla hiç alakası yok. Ayrıca, son girilen seçim kavşağında rejim deyişimi gibi önemli bir de sıçrama veya dönüşüm gerçeği de vardır. Toplamda ise Türkiye tamamen demokratikleşememenin sonuçlarını bu defa iyice gericileşen koşullarıyla rejim deyişimine dek gelindi.
Türkiyedeki seçimlerin sonlanmasına bir hafta kaldı. Sadece iktidar sahiplerininin kabulenmeğe yaklaşmadığı, tavırlarıyla ise kanıtladıkları gerçek, seçimlerin bildik koşullarda olmadığıdır. Ufak bir örnekle konuyu açalım. Herhangibir ülkede seçimlere gidilirken, en başta sandık güvenliği pek tartışılmaz. Sandık görevini devlet kendi kurumlarıyla gerçekleştirir. YSK ise genelde hiç tartışılmaz. En azından sistemin işleyişine uygun karar alacağı beklentisi olur. Oysa daha Türkiyede seçimlere gidilmeden önce, hemen en önemli konulardamn biri de sandıkların korunma görevi muhalefetden talep ediliyordu. Muhalefet seçime girerken, en önemli soruyla şu şekilde karşılaşıyordu: “sandık korumasını veya güvenliğini nasıl sağlayacaksınız” kuşkularını dinlemek zorunda kalıyordu. Güvence verme önemli siyasal bir kural haline geldi. Demek ki daha sandığa gitmeden herkesin kafasında kulandıkları oyun hesaba alınıp alınmayacağı kuşkuları vardır. Ne YSK nede devletin görevlilerine güven duyulmuyordu. Bu dahi seçimlerin normal deyil ta baştan güvensizliklerle örüldüğünü kitlelerin kabullendiğini göstermeğe yetip artıyor.
Kuşkuları küçümsememek gerekir: önceki seçimlerde olanlar “mühürsüz zarflar dahi sandıklara atıldı” oylar çöplerde bulundu ve daha ssayım bitmeden sonuç açıklamalar peşpeşe yaşandı. YSK bunları kabul ederken, muhalefet de adeta yanlışı teslim alıp resmen kazanacağı en kesin anayasa referandumunu devrederek, günümüz tek adam rejiminin islamofaşist eylimine yol verdi. Bu nedenlerle ahali rejim içerikli deyişim seçimlerinde devlete deyil hat da yeri geldiğinde muhalefete de güvenmeyerek, kendinin kulandığı oy sonrası sandığı nasıl koruyacağı arayışlarına çoktan girdi. Deneyim ve yaşanan, Türkiye gerçeklerinde gerçekleşecek olan seçimlerin normal koşullarda olmadığını çoktan kanıtlıyor..
Yukarda özetlediğim neden dahi öyle kolay geçmeyecek bir seçim dönemini işaret ediyor. Üstelik şimdiden iktidarın kulandığı dil, söylediği yalanlar ve ortaya çıkan resimlerle birçok kirli işteki ortaklaşma durumları adeta salt oyu deyil geleceği de geneleştirip kuşkuların artmasına neden olunuyor. Olayda önemli bir handikap şu: şu anda özellikle başkanlık seçiminde resmen devlet eksenli iki kişilik karşı karşıya geliyor. Bu devlet içi rejim çatışmasıdır. Ama, yanlış yere çekmeyelim, genel toplumsal sistem deyişimli dönüşüm deyildir. Handikap şurda, normal zamanda hat da günümüz gerçek koşulalrında öylesine baskılardan yılgınlık ve nefes daraltısına gelinen muhalefet apılanışları oluştu. Tepkiler yoğun. Fakat, oluşturulan itfak ise devlet içi ikilem kısgacında. Bu ikilemin devlet ve muhafet olgusu zorunlu olarak oluşan baskılara karşı duyulan öfke koltuktakinin gitmesi noktasında buluştu. Siyasal seçenek ile toplumsal tepkinin çakışmadığı ama karşı olmanın sonucu nefes almak için destekleme koşulunun zorunlu itifakı oluştu. Millet itifaklı partiler yanında, itifak partileri ile toplum arasında da imzalanmasa da Erdoğanın baskılarından kurtulma amaçlı bir geçiş beklentili konumlanma oluştu. Onun için resmi doğru okumak önemlidir. Önemli ki Kılıçtaroğlunun daha kazanılmadan seçim sonrası sokakta kutlama yapılmama telkinine çoktan girişmesi de bu ikilemin bir sonucudur. Hüdapar açıkça az farkla kaybedilecek seçim için hazırol çekerken, içişleri bakanı seçim sonucunda kaybederse darbe diyorken, polisin kendi için veriler YSK alması hamleleri olurken, Kılıçtaroğlu hala sokaka çıkmama tututumundadır. Tıpkı önceki iktidarın devleti ele geçirip yeniden kurumsallaştırma yapılan hamlelerindeki söylemi gibi.***
Son bir noktla. Nedense hem Türkiye de hem de bizde şu sözler sık sık kulanılır: “dünyada olmayacak bir olgunun burada gerçekleştirilerek, örnek olunulduğu söylemi”. Halbuki bunun benzeleri başka ülke deneyimlerinde de hep oldu. Dış dünyayı onun için arada anlatıyorum. Son birkaç seçimdeki ikilemler Türkiyedeki devlet içi siyasal karşıtlıktan çok daha derin olduğunu da bazı ülke örnekleriyle en azından geçen yılki bazı seçimlere bakarsanız bulursunuz. Abartyla öne çıkarma tutumu kültürel hastalığa doğru ne yazık geldi.
Kısaca, seçimlere bir hafta kaldı. Bizde ise oylar kulanılıyor. Erdoğanın dili iyice saldırganlaştı. Tahminlerde doğal olarak sandık sonu deyil de ne olaa-cak sorusunu hep öne çıkarıyor. Bakalım bu kağostan düyüm nasıl çözülecek?