Türkiye’de seçmen (Hangi seçmen?) hafta sonu mevcut sisteme göre ülkeyi 5 yıl boyunca yönetecek cumhurbaşkanını seçti. Seçti demek aslında insana demokratik bir ülkede halk iradesinin yansıması anlamı taşır, oysa Türkiye’de demokrasi ve sandığa yansıyan halk iradesinden söz etmek mümkün mü? Elbette hayır. Ülkenin bütün kaynaklarını, kurumlarını, kolluk kuvvetlerini kendi lehine kullanırken, karşısında olanları terörist ilan eden bir şahsın sandıktan yeniden cumhurbaşkanı olarak çıkması herhalde kimseye sürpriz olmadı.
******
Türkiye’nin AKP ve Erdoğan’ın iktidara sahip olduğu 21 yılın sonunda geldiği nokta maalesef çok da içler açısı bir durumda değildir. Bunu ben söylemiyorum, uluslararası camia, dünya finans kaynakları ve birçok akil insan bu gidişatın sonucunun Türkiye’yi götüreceği noktanın 3 lig diye tabir edilen dünyanın yoksul ülkelerinin yanı olduğu görüşünde. Erdoğan’a gerek yurt içi gerekse 250 ile 400 bin Dolar olarak dillendirilen devşirme vatandaşlıkların “Zafer sarhoşluğu” bir iki gün sonra sona erip ayakları yere bastığında ne acıdır ki faturayı yine Anadolu insanı ödemek zorunda kalacak. Uluslararası basın Erdoğan’ın bu “Özgüvenle” daha da sertleşeceğini yazıyor, bu da demek oluyor ki, daha az özgürlük, daha çok cezaevi ve elbette sansür.
*****
Ve gelelim mevzuya, Erdoğan’ın seçimi “Kazanmasının” hemen ardından yurdumun yalakalarının kutlama mesajları art arda Türkiye’ye ulaşmaya başladı. Şu an için koltuklarını koruduklarına inananlar bir süre sonra reisin işgal altındaki ada yarısına yönelik buyruklarını elbette dün olduğu gibi bize dayatmaya çalışacaklar. Bunun örneklerini KTMMOB, Yargı, Sağlık, Eğitim ve hemen hemen yaşamımızın her alanında yaşadık ve hala yaşayarak görüyoruz. Kısa bir süre sonra reis ilk olmasa da yurt dışı ziyaretlerinden birini yine müstemlekesine yapacaktır elbette. Hamasi nutuklar ve abartılı tören ve karşılamalar eşliğinde KKTC’nin “Egemenliğinden” ve dünyaya “Başkaldırılara” şahit olacağız.
*****
Gerçeğe dayanmayan bu hayaller yurdum insanına Nasrettin Hoca misali “Ya tutarsa” ümidiyle pazarlanmaya çalışırken, TL yabancı para birimi karşısında değer kaybetmesini sürdürecek ve insanlar daha da fakirleşecek. Zaten ülkede hala hazırda büyük bir sorun olan kriminal vakalar katlanarak devam edecek. Öğrenci kisvesi altında gelenlerle sorma gir hanına dönen ada yarısında ekonomik krizin de tetiklediği yoksulluk hatta açlık günün sonunda çok daha vahim sonuçlara gebe olacak. Ha bütün bu yaşanacaklardan Tatar ve Ünal Üstel ile saz arkadaşları endişe ve kaygı duyacak mı? Bu sorunun çok saf hatta daha ileri giderek aptalca olduğunu bile bile sormamın nedeni, bu zatı muhteremlerin ruh hali böyleyken, üzerinde hala “Ölü toprağını” atamayan halk ve cılız muhalefetin mevcut statükoya karşı kayda değer bir şeyler yapmamalarından kaynaklanmaktadır. Ve son söz, Kıbrıslı Türklerin kurtuluşu, Birleşik bir Kıbrıs, Uluslararası Hukukun bir parçası olmak ve insanca bir yaşamdan geçmektedir.