Türkiyede seçim sürecine çoktan girildi. Aslında, Kılıçtaroğlu yerel seçimler sonrası bu sürece kendini soktu. Tüm sorunları dondurtup, muhalefet yapmayı sandığa koyarak hep “erken seçim” dediydi. Onun için Kılıçtaroğlunun deyil de normal seçime günler kala Erdoğanın ilanıyla seçim sürecine sokulduk. Öyle sokulduk ki kimine göre alt idari birimi net olan Türkiyenin ilhaklaşma politikasının geliştirdiği K. Kıbrısa da yansımaması mümkün deyildi. Nitekim, geçen yazılarımdan birinde Karpaz yolculuğunda Metin bey ile Zorlu Hazretlerinin bayraklarla karşılanıp nasıl probaganda yaptıklarının bizat tanığı oldum. Bu gayet normal şekilde sürüyor. Elbet, K. Kıbrısta kurulan sis perdeli sahneyle konu resmi alanda ve medya ekseninde getirilirken, arada sızan bilgielr de gölgede kalacak gibi deyildi. Sonuçta, Türkiye anormal koşulların zenginliği ile seçim dönemini yaşıyor. Arada bazı sızıntılarla da bizde konu oluyor.***
Türkiyedeki seçim süreci o denli anormal koşullarla dolu ki normali hangisi gibi bir arayışta kolay kolay örnek bulamazsınız. İstenen şartlarda dahi diplomadan üçüncü döneme dek ilkeler olmasına rağmen pek de uyulmaması sorun olmuyor. Seçim propagandasının eşit koşul ilkesi ise hayalden dahi çıkarıldı. Devlet olanaklarıyla saraydan bakanlara herkes kulanırken, bunun eşit koşul lafı bir yerine kolay kolay konulamaz. Yalan mı: oda bol şekilde var. Son bir probaganda örneğinden verelim: biraz Urfayı bilen, Haran ünüversitesinin 92 yılında kurulduğunu bilir. Ama, ErDoğan çıkıp ünüversiteyi biz yaptık söylemine de seyircisinden evetle alkış bulma gerçeği yaşandı. Buna benzer birçok atmasyon alır başını gider. Buzdolabı dahi bu iktidarın getirdiği başarı olarak dahi kabul görüp alkışlatılan kitleler bolca var.
Bu seçimi izlerken sakın laiklik veya demokratik eşitlik aramayın. Hele de oruç zamanı da buna çanak tutuyor. Tüm liderler günlerdir iftar sofralarında probaganda yapıyor. Diyanetin tutumu ise adeta halifelik anımsatmasını da aşan konuma gelindi. Tarikatların cirit atışı da bir başkadır. Kadın üzerinden gericilik adeta çirkefliğin de ötesine geçti. Bu nedenle kadın örgütlerinin sesi de bir başka çıkıyor. Buna benzer birçok uygulama ile aslında demokratik ve eşit kuralının olmadığı, demokratik ve laiklik ilkesinin de işlemediği süreçle olay ilerliyor. Muhalefetin Milet cepesi hala donuk şekilde süreci taşıyor. Kendini şimdilik muhavazakar İslamcılığa kanıtladı. Ama muhalefetin dinamik hareketinden hep kaçmaya devam ediyor. İstenilen sinerjiye de bu nedenle ulaşamıyor. Tam bir AKP eksenli probaganda sürüyor. Yalanlarla karşılık vermeler, bol keseden söylemler, iftar sofrasında resmenanti laiklik duruşlar peşpeşe her akşam hala dinlenmektedir.
Elbet bizimkiler pek gündem yapmasa da burayı da gelip vuruyor. Ercan hava alanındaki şirket ilişkileri bazen sanal medyadan yayılıyor. Enn önemlisi ise Arıklı ilk defa bir doğru söyleyecek gibi oldu. Erdoğan 18 Nisanda Ercan yeni Hava alanının açılışı için gelecekti. Üstelik müjde açılışla da süslüyordu. Nede Erdoğandı gelecek. İnanmalar da olması gayet doğal. Ne yazık Arıklının bu söylemi de yalan çıktı. Herkes bilir, Türkiye yetkilileri ister oraya çağırırken, ister buraya gelirken, bizimkileri protokol uyumlu ilişkiyle çağırmıuor. Fakat, bizim kiler de gel deyince gidip geliyoruz derken de gel demenin ötesine geçemiyor. Fakat bu defa ilk defa kedi olalı fare tutacak Arıklıyı da fare tadından yoksun braktılar. Erdoğan gelecek müjdeleri birden kesildi. Gelmeyeceği açıklaması ve gerekçesi dahi söylenmedi. Belli ki bildirilmedi. Talimatla gelmenin yeni versyonu da bu. Oysa Tatarından üsteline,Arıklıdan Fevzioğluna hava atıp nutuk salayacak bir ortamdı açılış. Olmadı. Ama, bu rüzgarın da başlangıç nednei Türkiye seçimlerinin probaganda noktası olduğunu da herkes kabul ediyor. Hem de elektrik sorunu gibi konular olsa da deniliyordu ki”tören yapılsın da sonra açılır” paradoksunun da normaleşmiş söylemiyle karşılaşıyoruz.
Son bir seçim havası da seçim aday listeleri oldu. Demokratlıktan dahi söz edenlerin listeleri başkanlar tarafından belirlendi. Kılıçtaroğlu yine en çok sıkıntı yaratan lider oldu. Sol tasfiyeler yine olurken, gösterilen bazı adayların profili ise kuşkuları artırdı. Ama net bir gerçek var: Türkiyedeki muhalefet artık nefes almak istiyor. Öyle istiyor ki son listeleri dahi şimdilik görmezden gelip sırf Erdoğan gitsin diye Kılıçtaroğluna oy vereceği duruşu hala sürüyor. Kılıçtaroğlu da bunu gayet güzel gericilik ve faşistlerle uzlaşmada hep kulandı. Daha önceleri de öyle yapmadı mı: ne zaman bir dürüslük ve başarılı dense, hep geçmişteki yanlışlarla günümüze geliniyor. Ama net olan, onca baskı, mafya tipi yapılanış ve ekonomik kriz etkileri bunları şimdilik görmezden gelmeği getirdi. Demek ki baskının, şidetin dozu böylesine ağırdır. Tam da bu gerçekler uçuşurken, yine Türkiyeye giden gazeteci Ulaş Barış Türkiyeye sokulmadı. Malum: K. Kıbrısta birkaç kesim dışında kınayan dahi olmadı. Makamcılarımız ise netleşmeyen Erdoğan gelişiyle hala beklemedeydi.
Türkiye seçimlerin gündemi ve K. KIbrısa düşen gölgeler böyle. Bakalım az zaman içinde daha nelerle karşılaşacağız.